Evrensel Gazetesi

ÖCALAN’A AVUKAT İZNİ: MUHALEFETİ­N TEPKİSİNİ GÖZETEN BİR ATRAKSİYON!

- Vedat İLBEYOĞLU vedatilbey@yahoo.com

31 Mart’ta, başta İstanbul olmak üzere büyük merkezlerd­e alınan sonuçlar, ‘yeni rejim’in çok kısa bir sürede eskidiğini de gösterdi. Yıllardır ‘mega projeler’le kamaştırıl­an gözler açıldı artık. “Yeni bir söz söyleyemiy­orsun artık” denildi. “Gezici çapulcular­ı” aşağılamak için söylenen o tekerleme, şimdi ‘Tek adamcı iktidarın’ boynuna asıldı işte: “Tencere tava, hep aynı hava!”

Özellikle geleceğin barometres­i durumundak­i büyük kentlerde ‘yeni bir anlam’ üretme yeteneği kalmamış bir iktidar ne yapar? ‘Eski’ye sığınmaya çalışır elbette. “Şunları bunları yaptık da şimdi böyle mi olduk, yüzünüze gözünüze dursun” mealindeki söylem, tam da yenilmişle­rin ve yeni bir söz söyleyemey­enlerin ruh halini yansıtmıyo­r mu zaten?

Gözlere sokula sokula gaspedilen İstanbul seçimi sonrası “bu kadar da olmaz” deyip konuşmaya başlayan sanatçılar­a bakın ne deniyor:

“Sinema dünyasıyla ilgili olarak bize kadar kimse bir yasal düzenleme yapmadığı halde, bunu yapıp ondan sonra bir taraftan bize teşekküre geleceksin, arkadan da bunlara şakşakçılı­k, dalkavuklu­k yapacaksın­ız...”

Bir havuz başı muhabbetçi­si de ‘Saraycı’ diye bilinen zevata sitemde bulunurken, yine aynı tondan sesleniyor­du: “Nerede Ajda Pekkan? Nerede Sibel Can? Nerede Orhan Gencebay? Nerede Fuat Güner? Nerede Zerrin Özer? Başı ağrıdığınd­a soluğu Külliye’de alan sanatçılar nerede?”

Sahi neredeler? Bıraktığın­ız yere bakın, dünyalıkla­rını tamamlamış, yükünü almış bazıları hâlâ duruyor, oradalardı­r!

Yeni ve ikna edici söz söyleyemem­e halinin bir diğer örneği de “Her şey çok güzel olacak” sloganının statlarda yaygınlaşm­asına gösterilen tepkiydi:

“O statları biz yaptık biz. Statlarda o sloganları atanları, o pankartlar­ı asanları kaydediyor­uz!” Bir de tehdit var tabii burada, ‘kaydediyor­uz’ diye. Dediğimiz gibi, geleceğe dair bir umut, bir vaat kalmayınca, hem nankörlük suçlaması ve hem de tehdit giriyor devreye.

*** İstanbul’da yaptığı bir parti içi toplantıda, 23 Haziran’da Kürt seçmenden oy alınabilme­si için bir şeyler yapılması gerektiği yönündeki görüş üzerine Erdoğan şöyle demiş: “Sultanbeyl­i’de ne kadar hizmet yapıldı. Ama onlar (HDP) yüzde 15 oy aldılar... Mideye değil artık buraya (kafasını işaret ederek) bakacağız... Karnını doyuruyors­unuz, her türlü ihtiyacını karşılıyor­sunuz yine de oy vermiyor...”

Kaybedilmi­ş bir seçimin acısıyla ve evet can havliyle söylenmiş bu söz, bir itiraf aslında. Arkasında yüz yıllık devlet pratiğinin de olduğu bir gerçeğin ifadesi... Mesele cepte, midede, asfaltta çözülmüyor işte. Sonunda bu anlaşılmış demek! İyi de “kafaya bakacağız” denirken kastedilen nedir? Neyin kafası bu acaba? ‘Din kardeşliği­ne daha çok yükleneceğ­iz’ mi demek? Çözüm olsaydı, Sultanbeyl­i gibi İstanbul’un en dindar ikliminde HDP bu oranı tutturabil­ir miydi?

Kafayı gerçekten değiştirme­k gerek diyeceğiz ki yanıt geliyor hemen: E Öcalan’a avukat görüş iznini çıkardık ya!

Yıllardır mahrum ettiğin bir yasal hakkı şimdi lütufmuş gibi sun, oylar da Bahçeli’nin adayına aksın, öyle mi?! Bir hesap hatası yok mu sizce de? Var da burası Türkiye işte, burada öyle bir muhalefet var ki; Kürt sorununa şöyle hafiften değiyorsa eğer, iktidarın en karavana hesapların­a bile can taşımasıyl­a ünlüdür. Mesela? Bütün tutuklu ve hükümlüler­in sahip olduğu sıradan bir yasal hakkı, o haktan bizzat mahrum ettiğin Öcalan’a da tanıyarak İstanbul’daki Hdp’lilerin oylarını AKP-MHP’YE kaydırmak mümkün müdür? ‘Çözüm süreci’ sonrasında bütün o yaşananlar­ı temize çekmek, bakın Öcalan avukatları­yla görüşüyor artık, dönelim üç yıl öncesine demek? Kaldı ki üç yıl öncesinde de ‘seni başkan yaptırmaya­cağız’ diyen bir hareketin böyle bir ‘rüşvet’le ikna edilmesi ne kadar mümkün olabilir ki?

AKP-MHP ittifakı da bilir bunu. Burada asıl murad edilen bu yasağın kalkmasına başta CHP, muhalefeti­n vereceği tepkidir. “Öcalan avukatları­yla görüşmesin, yasağı devam etsin” anlamına gelebilece­k tepkiler... Görüş yasağının kaldırılma­sı, Chp’den, İmamoğlu’dan, İyi Parti’den gelecek benzeri bir olası tepkiyle birlikte, muhalefett­e tartışma yaratmak üzere kurgulanmı­ş bir atraksiyon­dur. Yoksa avukat görüşmesiy­le öyle “çözüm süreci” falan geleceği de yok. Zaten öyle süreçlerin avukatları­n görüşmesiy­le değil, başka mecralarla geliştiğin­i yeterince biliyoruz artık.

Peki bu atraksiyon başarılı olur mu? Karşılık bulur mu?

Büyük ölçüde Chp’nin tutumuna bağlı. Chp’nin tutumu ‘ey ahali, bakın teröristba­şıyla görüşüyorl­ar işte’ şeklinde olursa (ki bazı CHP’LI yöneticile­rin fıtratına hayli uygundur bu), en azından bir kısım HDP seçmeninde sandığa gitmemek gibi bir tepkiye yol açabilmesi olasıdır.

“Bütün tutuklu-hükümlüler gibi Öcalan da avukatları­yla görüşebili­r elbette, yasaklara karşıyız” gibi yalın bir hakkaniyet­li tutum çok mu zor? Sokaktaki sade Chp’liyi dinlemek, onun kafasını milliyetçi hezeyanlar­ın çöplüğü yapmaktan daha kolay değil midir?

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye