Kayıpları tahmin ederek üç yıllık sözleşme istememiştik
TÜPRAŞ’İN toplu iş sözleşme sürecini yakından takip ediyoruz. Yıllardır Aliağa’da yaşayan bir işçi olarak TÜPRAŞ, PETKİM ve Star Rafinerisinde işverenlerin aynı anlayışıyla mücadele ediyoruz. TÜPRAŞ’İN toplusözleşme görüşmesini yürütmek için anlaştığı KİPLAS’TA başkan olan Levent Kocagül PETKİM’DE de insan kaynakları müdür yardımcısı görevine devam ediyor. TÜPRAŞ’TAKI arkadaşların da dile getirdiği gibi TÜPRAŞ’TA TİS görüşmelerinde işverenin tavrı bu kadar sert olmazdı. Tıkanır gibi olurdu ve bir anda açılır ve sonuç gelirdi. Bir önceki sözleşme dönemimizde bizim iş yerimizde yaşananları hep beraber gördük. Şimdi bu tavrı bütün iş yerlerinde göstermeye başladılar.
Ocakta bizim de sözleşme sürecimiz başlıyor. TÜPRAŞ ve PETKİM eylemlilik süreçlerinde bazı farklılıklar var ama ortak olan kısım üretimi tamamen durduramıyor oluşumuz. Şalter indiremiyoruz. Üretimi azaltıyoruz ama o da işvereni çok etkilemiyor, çünkü TİS sürecinin başlamasıyla birlikte işveren de stok yapıyor. Elimizdeki tek koz satışı kesmek. Buradan bakınca TÜPRAŞ’İN elinin bizimkine göre daha kuvvetli olduğunu düşündüğüm yanları var. İki gün o kamyonlar yakıt alamasa Türkiye’de tüm trafik aksayabilir. Şu an Star Rafinerisi de tam anlamıyla devrede olmadığı için TÜPRAŞ’İN sağladığı ihtiyacı tam anlamıyla sağlayamaz. Bu anlamda TÜPRAŞ işçilerinin bu süreçteki hamlelerinin işverene geri adım attırabilme gücü artabilir. Ya da işverene bu anlamda bir baskı oluşturulabilir.
TÜPRAŞ işvereni de tıpkı PETKİM işvereni gibi bu TİS görüşmelerinde 3 yıllık sözleşme dayatması yapıyor. Geçtiğimiz dönem bizde imzalanan üç yıllık sözleşmeye başından beri karşıydık. Çünkü sözleşme süreleri işçi ile sendika arasındaki iletişimi kuvvetlendiren süreçlerdir. Bizim de üç yıl değil iki yıl olsaydı, aynı süreçleri beraber yaşıyor olacaktık. O zaman karşılık verme, dayanma gücümüz de farklı olacaktı. İşçi ile sendika arasındaki bağ daha farklı olacaktı. Bir havzada TÜPRAŞ
işçileriyle birlikte bir eylemlilik sürecinde olacaktık. Üç yıllık sözleşme maddi anlamda da ciddi sıkıntı... Ülkedeki ekonomik gidişat o kadar hızlı değişiyor ki üç yıl önce imzalanan zam oranı bugün için geçerli olmuyor. Şimdi biz normalde bir yıl önceki taleple tekrar görüşmeye başlayacağız. İlk altı ay için yüzde elli gibi bir rakam belirledi TÜPRAŞ işçileri… Bizler sözleşmeleri hazırlarken ilk altı ay için ülkedeki enflasyon oranının iki ya da iki buçuk katı kadar bir oran belirliyorduk. Geçtiğimiz yılın enflasyon oranı yüzde 20’ydi. Bunun iki katı yüzde 40’a denk düşüyor. Bu işverene fazla gibi görünüyor ama aslında protokole uygun bir oran... Kriz öyle bir noktaya getirdi ki bu oranları istemek zorundayız, yoksa borçlu olacağız. Bizim sözleşme sürecimizde enflasyon yüzde on civarındaydı ve maddi anlamda ciddi kayıplarımız oldu.
PETKİM işçisi üç yıllık sözleşmeye imza atmayalım derken tüm bu kayıpları görerek imza atmayalım demişti. O sözleşme döneminde yaşadıklarımız da ortadaydı. PETKİM Azeri ortaklı bir iş yeri. Onlar kendi ülkelerinde yaşadıkları sistemi bizde de uygulamaya çalıştılar. Hükümetimiz de Azerileri sermaye ve sıcak para olarak gördüğü için istediği tüm desteği onlara sundu. Bizdeki genel müdürün bu ülkenin emniyet müdürüne küfür derecesine varan hakaretlerle “alın bunları” demesi bizim ülkemizde yaşanmaması gereken bir durumdu ama göz yumuldu. PETKİM’DE geçtiğimiz dönem bu şartlar altında sözleşme imzaladık. TÜPRAŞ’A TOMA’LAR gelir mi onun işvereni böyle bir şeye çanak tutar mı tam kestiremiyorum. Hükümetin gücünü ne kadar arkasına alır bunu bilemiyorum. Belki anlaşabilir, önünde bir seçim süreci var...
Şimdi TÜPRAŞ’TA işveren bizde imzalanan sözleşmeyi örnek göstererek işçilere baskı yapıyor. TÜPRAŞ’TA mesele zam talebinden çıktı, temel haklara saldırı sürecine geldi. Biz konuşmalarımızda üç yıla imza atmamalarını söylüyoruz. PETKİM’DE üç yıllık sözleşme imzalanınca TÜPRAŞ işvereninin gelecek sözleşme sürecinde üç yılı ilk maddelerden biri olarak önlerine getireceği belliydi.
Aliağa’da işler domino taşı gibi ilerliyor. Mazeret izinleri bizde de sekiz gün. Şimdi TÜPRAŞ’TA bunu üçe düşürmeyi başarırsa ocakta sıra bize gelecektir. Vardiya sistemi konusunda da bizi örnek gösteriyor. İşverenin hesabı bu.
Benim mantığımla bir sözleşmeye başladığın zaman ilk yapman gereken elindekileri korumak ve bunun üzerine ne ekleyebilirim diye düşünmektir. Son olarak da ücret zammında ülkenin ekonomik durumuna bakıp bir oran belirlemektir. Bu üç basamağı doğru ilerletirsen ve imza attırabilirsen güzel bir sözleşmeye imza atmış olursun. Haklarını kaybettin, üstüne bir şey koyamadın, atıyorum yüzde otuzla sözleşme imzaladın. Bu işçiler için bir kazanım olmayacaktır. Ücret zammını bir sonraki sözleşmede telafi edebilirsin ama elindeki hakkı tekrar geri almak çok güç. O yüzden bizim sözleşme sürecimiz de kaybettiğimiz haklarımızı geri almaya dönük olacağı için çok zor geçecek. Üç yıl TÜPRAŞ’TA da imzalanırsa bizim için daha da zor olur. PETKİM işçileri olarak bunun için de dayanışmayı ve birlikte mücadeleyi daha çok konuşmamız lazım. Bir şekilde orada iki yıl olarak kalırsa bizim de elimiz kuvvetlenir.
Büyük şirketler bunu yaptığı zaman küçük işletmeler de aynı şeyi talep ediyor. Büyük üyelere sahip sendikaların yaptığı sözleşmeler ülkede lokomotif görevi görüyor. Bunun bilincinde olarak sözleşmeleri imzalamalıyız. Bu kendi taleplerimize ait bir sorumluluk değil aslında… Bu bölgede buranın lokomotifi, Petrol-ış’te örgütlü olan PETKİM ve TÜPRAŞ işçileridir. Kazandığımız paranın yüzde 60’ı vergiye gidiyor ve biz yüzde kırk ile geçinmeye çalışıyoruz. Bu yüzden adaletli bir vergi dağılımı istiyoruz. Öyle bir siyasetle bizi ayırmaya çalışıyorlar ki kendi emeğimize sahip çıkma mücadelemizi bir kalıba sokmaya çalışıyorlar. Bizim sesimizi bu anlamda daha güçlü ve birlikte ses çıkarmamız gerekiyor.