‘MUHAHELFETİN TOPLUMUN FARKLI KESİMLERİNE SESLENMESİ OY ALMA İMKÂNI SAĞLAYACAK’
PROF. Dr. Emre Bağce, Ysk’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal kararının siyasi tarihte çok tartışılacağını belirterek, “Bu bakımdan, 2007 yılında Anayasa Mahkemesinin aldığı 367 kararına çok benzemektedir. O dönemde Anayasa Mahkemesi tarafından Mecliste 367 katılım şartı arayan bir karar alınmış ve Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi bu yolla önlenmeye çalışılmıştı” ifadelerini kullandı.
Bağçe, “YSK Başkanı dâhil dört üyenin karşı oy yazıları YSK kararının çelişkilerini, zayıf noktalarını ve daha önceki kararlarla uyumsuzluğunu ayrıntılı olarak ele alıyorlar. Bunlar arasında kanunda açıkça geçersiz sayılacağı hükmü bulunmasına rağmen Ysk’nin iktidar partisinin talebi doğrultusunda mühürsüz oyları geçerli sayması da bulunuyor. Bu bakımdan, Türkiye’nin demokrasi tarihi açısından çok tartışılacak bu kararın ne anlama geldiğini görmek için, 250 sayfalık kararın son 50 sayfasını okumasını tüm vatandaşlara öneririm” diye konuştu.
İstanbul seçimi yenilenme kararıyla iki turlu bir seçimin ikinci turu gibi bir anlama büründüğünü kaydeden Bağçe, “Bazı siyasi parti adayları doğrudan veya dolaylı şekilde Ekrem İmamoğlu lehine adaylıktan çekildi. Bazı partiler de adaylarıyla seçime katılma kararı verdi. Fakat görünen o ki, seçim Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu arasında geçecektir. Bu nedenle seçime katılan veya katılmayan diğer partilerin seçmenleri bu iki adaydan birine yönelecektir. Seçim üzerinde taraflar bir katılım oranını artırmaya çalışarak görece üstünlük sağlamaya çalışacaktır. İki, özellikle AK Parti küskün veya İmamoğlu’ya yönelen seçmenini geri kazanmaya çalışacaktır. Üç, bu seçimde HDP ve Saadet Partisi seçmeni kimin kazanacağı konusunda stratejik rol oynayacak görünmektedir” ifadelerini kullandı.
KAZANMA SENARYORLARI
İki adayın seçimi kazanmasına yönelik nasıl bir senaryo olabileceğine ilişkin Bağçe şunları kaydetti: “AK Parti iki aday arasındaki on dört bin civarı farkı kapatarak, küçük bir farkla da olsa seçimi almaya çalışacaktır. Bunun için dil ve üslubunu kısmen yumuşatacak böylece HDP ve Saadet seçmeninin hedefleyecektir. Ancak bir taraftan da İmamoğlu’ya oy gitmesini önlemek için, İmamoğlu’yu moral açısından zayıf göstermek için itham edecektir. Bunun işaretleri de yapılan konuşmalarda görülmektedir. Peki, kazanma şansını artırmak için Cumhur İttifakı dışındaki muhalefet muhtemelen nasıl hareket edecektir? İktidar partisinin dil ve söylemi dışında ortak bir dil ve söylem inşa ettiği ölçüde moral üstünlüğü elinde tutacaktır. Bunun için de ülkenin temel problemleriyle birlikte farklı görüş, inanç ve ideolojilere sahip vatandaşların kendini saygın hissedeceği bir hareket tarzını gerçekçi şekilde uygulayabilmesini gerektirecektir. Bu yolla toplumun farklı kesimlerine seslenme ve oy alma imkânı olacaktır. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki gibi kendi seçmenine kampanya yapacak olursa da çok büyük ihtimalle kaybedecektir.”
‘DEMOKRASİYİ ÖNE ÇIKARTAN SEÇİM SONRASINI BİÇİMLENDİRECEK’
Seçim kampanyası sırasında Türkiye’nin temel meseleleri arasında ekonomik meselelerin ilk sırada yer alacağını da anlatan Bağçe şunları ifade etti: “Fakat demokrasi, hukuk, temsilde adalet konusunu yeterince konuşacak ve kamuoyunun gündemine getirecek taraf Türkiye’nin seçim sonrası ortamını da biçimlendirebilecektir. Bu kapsamda sadece milletvekili seçimlerinde uygulanan yüzde 10 barajını değil, belediye meclis üyeliği seçiminde kullanılan yüzde 10 barajını konuşan bir siyaset tarzı kazanacak ve ülkeye kazandıracaktır. Belediye meclisi seçimlerinde, parti ve adayların aldığı oyların her birinden ayrı ayır yüzde 10 oyu düşürdükten sonra geriye kalan oyları hesaba katan bir sistemin bırakın demokrasiyle ilgisini, aksine demokrasiyi felç ettiğini ve neredeyse 40 yıldır bugünkü gibi belediye meclislerine yol açtığını konuşan bir siyasete ihtiyaç bulunmaktadır. Bunu kim dile getirir ve gerçekleştirirse bugün yaşanan seçim iptali dahil Türkiye’nin yaşadığı kronik sorunların aşılmasına büyük katkı sağlamış olacaktır.”