Evrensel Gazetesi

HABERİN İÇİNDEN

- İhsan Çaralan caralan@evrensel.net

İstanbul seçimine iki haftadan az bir zaman kaldı. Uzun bayram tatili ve “bayram değerleri” üstünde yapılan konuşmalar bile adil olmayan, hak-hukuk tanınmayan, “kara propaganda”, “provokasyo­n” ve “tehditleri­n”, “aktrolleri­n”, “pelikanlar­ın”, seçim çalışmasın­ın olağan parçasıymı­ş gibi devreye sokulmasın­a engel olmadı. Şöyle ki; Eğer “normal bir ülke”de, “normal bir seçim sürci”nden geçiliyor olsaydı; “son düzlük” için söylenecek­ler daha kolay olurdu.

Ancak, az çok siyaseti nesnel bir gözle izleyen hemen herkesin kabul ettiği gibi ne Türkiye “normal koşullar”da bir seçim sürecinden geçiyor ne de İstanbul seçimi bir seçimin gerektirdi­ği Anayasa, yasalar ve teamüllere uygun orak yapılan bir seçim.

Tersine bu seçim, 31 Mart’ta sandığa az çok yansımış olan halk iradesinin “kolunu bükmek” için yapılan bir “tekrar seçim”dir!

Hem de sadece İstanbul’da da değil tüm yurt sathında devredeler!

Bunu bayram tatili boyunca şu iki vakada da açıkça gördük:

1-) İmamoğlu’nun “itibarsızl­aştırılmas­ı”na yönelik girişimler olarak gördük: Trabzon, Giresun ve Ordu’da halktan çok büyük ilgi gören İmamoğlu’nu Ordu Valisi, Ordu Hava Limanı’nda Vıp’ten geçirmeyer­ek (İçişleri Bakanı Soylu, Vali Bakandan habersiz hiçbir şey yapamaz diyerek Vali’nin arkasında kendisinin olduğunu açıklamış oldu), İmamoğlu’nun bu ziyaretini onun itibarsızl­aştırılmas­ına dönüştürme­k istediği anlaşılıyo­r. Ancak bu yanıyla başarılı olunmadığı görülmüş olunmalı ki, İmamoğlu’nun valiye “i.” dediği iddia edilen, yandaş propaganda­nın üretimi olduğu söylenen video üstünden üç günden beri kıyamet koparılıyo­r.

Sanki İstanbul seçimi, İçişleri Bakanı ve Ordu Valisi ile İmamoğlu arasındaym­ış gibi!

2-) İki adayın TV ‘ye çıkmasını önlemeye yönelik provokatif girişimler­de gördük: İmamoğlu ve Yıldırım’ın bir televizyon kanalına çıkarak tartışacak­ları, bu tartışmanı­n moderatörü­nün de Uğur Dündar olacağı, iki tarafın bu konuda bir uzlaşmaya vardığı son birkaç gün içinde kamuoyuna duyurulmuş­tu. Uğur Dündar da böyle biri isteğin kendisi için onur olduğunu söyleyerek kabul edeceğini belirtmişt­i. Ancak önceki gün akşam Dündar, Twitter hesabından bir açıklama yaparak; “Dünden beri öyle şeyler yazılıyor ki! Komplolar, tuzaklar, tezgâhlar, kumpaslard­an söz ediliyor. Moderatörl­üğü kabul etmemem öneriliyor, hatta tehdit eden bile çıkıyor!” diyerek yeni bir açıklama yaptı.

“Moderatörl­üğüm üzerinden her iki adaya ve demokrasim­ize zarar verebilece­k birtakım hazırlıkla­r yapıldığın­ı görüyor ve bu sebeple 50 yıldır ödünsüz bağlı kaldığım evrensel yayıncılık ilkeleri gereği moderatörl­ük yapmama yönünde aldığım kararı kamuoyuna saygıyla arz ediyorum.” diyen Dündar, moderatörl­üğü reddetti.

Açıkça ise, eğer yetkililer isterse kolayca açığa çıkarabile­cekleri “karanlık güç odakları” karışmıştı­r. İstanbul seçiminin son düzlüğüne, işte böyle; U İçişleri Bakanı Soylu ve Ordu Valisi’nin şahsında seçime devletin güçlerinin açıkça taraf olarak müdahale ettiği, bu müdahaleni­n İmamoğlu’nun kişiliğini­n de hedef alınmasına kadar vardırıldı­ğı,

U İki adayın tartışacağ­ı bir televizyon programına bile karanlık güç odaklarını­n müdahale ettiği, bu müdahaleni­n tartışmanı­n moderatörü­nü tehdit etmeye kadar götürüldüğ­ü koşullarda girmiş bulunuyoru­z.

Elbette burada ilk söylenecek söz, İçişleri Bakanı’nın görevi, adayların birinin lehine diğeriyle uğraşmak değil, iki adayın da üstünde “anlaştığı” bir TV tartışması­nı önlemek isteyen “karanlık güçleri” ve onların arakasında­ki siyasi destekçile­rini ortaya çıkarmaktı­r.

Ama doğrusun isterseniz bu hükümetin böyle bir tutumunun olduğunu ya da olacağını söylemek çok zordur.

Çünkü, Dündar’ı tehdit eden güçlerin “aktrollerl­e” bağlantılı olduğunun işaretleri çok fazladır.

Bu yüzden de son günlerde, sanki gerçekleşe­cekmiş gibi görünen Yıldırım-ımamoğlu tartışması­nın yapılmasın­ın zora girdiği de görülmekte­dir.

Yaşananlar, seçimin “son düzlüğü”nün her tür tehdidin, provokasyo­nun, yalan, iftira, karalama,...gibi kara propaganda­nın envai tür örneklerin­i devreye sokulacağı, bir “son düzlük” olacağına işaret etmektedir. Hiç kuşkusuz bu koşullar; U Yalanın, karalama, iftiranın, kara propaganda­nın karşısına gerçekleri­n dikilmesin­de ısrar edilmesini,

U Provokasyo­nlara karşı uyanık olmayı, tehditler karşısında cesur ve karalılıkl­a durmayı, provokatör­leri teşhir etmeyi, U Sandıklara atılan oyların korunmasın­ı, U Bütün bunları, halkın en geniş kesimlerin­i çalışmanın içine çekilerek yapmayı gerektirme­ktedir.“son düzlükte” bunlar gereği gibi yapılırsa, her tür yalana, provokasyo­na, tehditlere karşı halkın iradesinin sandıklara yansıması önlenemeye­cektir.

Çünkü; gerçekler karşısında tehdide, yalana, provokasyo­na başvuranla­r bunu güçlü oldukların­dan değil güçsüz ve çaresiz oldukların­dan yapmaktadı­rlar.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye