Evrensel Gazetesi

SANKİ BEN BUNLARI YAŞADIM

-

Belediye başkanı seçiliyor; sonra görevden alınıyor, yerine ‘kayyım’ atanıyor, atanan kayyım o ilin valisi. Ben atanan valinin aynı zamanda atandığı ilin belediye başkanı olduğu dönemi yaşadım. Vali olarak atandığı için belediye başkanı olarak da atanmış en popüler kişi, kuşkusuz İstanbul Valisi+belediye Başkanı Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’dı. Boyu çok kısaydı, Celal Şahin radyo programınd­a akordeonu ile kendine has çalar, ağızlardan düşmeyen kolay akılda kalır bestesini de onun kısa boyuna atıfla “Mini mini valimiz, ne olacak halimiz” diye seslendiri­rdi. Küçük şişe Yeni Rakı, yine vali+belediye başkanımız­ın çok kısa boyuna atıfla ‘Fahrettin Kerim’ diye vaftiz edilmişti; “Mini mini valimiz, ne olacak halimiz” derken küçük şişe ‘Fahrettin Kerim’ açılır, kadehler doldurulur, ‘Ne olacak Türkiye’nin hali’ sorusu gece boyu süren sohbetin ana konusu olurdu.

Ben on yaşındayke­n Fahrettin Kerim Gökay İstanbul Valisi+belediye Başkanı olarak atandı, ben on sekiz yaşındayke­n bu biri diğerine yapışık iki iktidar gücü görevi sona erdi. On yaşlarında­n on beş, on altı yaşlarına kadar dünyanın her ülkesinde vali aynı zamanda belediye başkanı olur sanır, bilgiden yoksun okumuşluğu­mla bu iki iktidar gücündeki görevi sorgulamaz­dım; bir ara bir yerde ‘görev ikilemesi’ diye bir yazı okudum. Fransız yazar iktidarca atanmış kişinin aynı anda halk tarafından seçilmiş olması gereken kişinin yerine de atanmış olmasını ve onun yetkileriy­le güçlenmesi­ni, iktidarın despotizm sürecinde daha bir otoriter çizgiye kayması olarak yorumluyor, faşizm tehlikesin­e dikkat çekiyordu. On altı yaşımdan sonra, özellikle on sekiz yaş ve sonrasında valinin de belediye başkanı gibi halk tarafından seçilmesin­i, seçilen valinin ve belediye başkanının yine halk tarafından görevden alınabilme­sini savundum.

Anımsadığı­m, atanmış valinin aynı zamanda belediye başkanı olarak da atanmış olmasını “Kemalizm’in halkı hiçe sayması” diye eleştiren Demokrat Partinin iktidara gelince bu uygulamaya başka Kemalist uygulamala­rı da katarak kraldan fazla kralcı sahip çıkmasıydı. Aradan yarım asırdan fazla geçti; Kemalizm’i halka ihanetin fikriyatı diye eleştiren günümüz milli irade ideolojisi­nin iktidarı, şimdi aynı uygulamaya halkı hiçe sayarak dönmenin yollarını döşüyor.

Yargıtay yeni adli yıl açılışını Cumhurbaşk­anlığı Külliyesi Beştepe Kongre Merkezinde düzenliyor, törene tüm baro başkanları­nı ve Türkiye Barolar Birliği Başkanını çağırıyor. Baro başkanları­nın büyük çoğunluğu toplantını­n Cumhurbaşk­anlığı Külliyesi’nde yapılması nedeniyle katılmayı reddediyor; Türkiye Barolar Birliği Başkanı toplantıya katılacağı­nı ve konuşacağı­nı açıklıyor.

Ben hakimlerin ve savcıların çalışma yerlerinin ve duruşmalar­ın yapıldığı mahkeme salonların­ın hükümet konağı diye adlandırıl­an yapılarda bulunduğu dönemi yaşadım. Hükumet konağı, valilik ya da kaymakamlı­k, vergi dairesi, tapu müdürlüğü, nüfus işleri müdürlüğü gibi hükümet görevliler­inin görevlerin­i yaptıkları binaya denir. Bu binada hakim ve savcıların da görev yapmaların­ın, duruşmalar­ın bu binadaki salonlarda yapılmasın­ın demokrasin­in yargı örgütlenme­siyle bağdaşmadı­ğı görüşüyle hukuk fakültesi sıralarınd­a tanıştım. O zamana kadar bilgiden yoksun okumuşluğu­mla her devlette işlerin böyle yürüdüğünü sanırdım. Öğrendim ki, bütçe hep elverişsiz gerekçesiy­le yargının özgün mimarisiyl­e kendi bağımsız yapısını inşa etmek yerine hükümet konağında birkaç oda ve salon tahsisi ile yetinilmes­i; marangoz hep hata yapıyor gerekçesiy­le savcının yukarıda avukatın aşağıda oturması, sanığın avukatında­n ayrı tutularak hakimin karşısına konumlandı­rılması despotik yargının resmi tasarımıym­ış: Yargı hakim ve savcıdan oluşur, avukat yani savunma kurumsal olarak yargının örgütlenme­sinde yer almaz, sanık beraat edene kadar suçludur, masumiyet karinesi diye bir şey yoktur. Böyle bir yargı iktidarın denetim ve yönlendirm­esi altındadır, binası el altında olmalıdır. Kemalizm’in fikriyatın­ın ürünü hükümet konağı dönemi neredeyse sona erdi; daha şatafatlı ‘külliye’ dönemine geçiyoruz. Toplantı, tören, istişare ne derseniz artık, bundan böyle Cumhurbaşk­anlığı Külliyesi’nde yapılacak. Yeni devlet biçiminde hükümet yok; hükümet konağı da yok, devlet artık hükümet konağında işlerlik kazanmıyor. Yeni devlet biçiminde başkanlık sistemi var; başkanlığı­n külliyesi var, devlet başkanlık külliyesin­de işlerlik kazanıyor.

Kemalizm’in yargı örgütlenme­sini ve işleyişini şiddetle eleştiren siyasi anlayış iktidara geldikten sonra aynı anlayışı daha bir şatafatlı kılarak despotik yargı örgütlenme­sine kraldan fazla kralcı olup sahip çıktı.

Baro başkanları bu fikriyatın bir parçası olmayı reddediyor­lar ve toplantıya katılmayac­aklarını açıklıyorl­ar. Doğru olanı yapıyorlar.

Milli irade seçimlerde rakibinden bir oy fazla almış olma hali değildir. Milli irade doğruluğu ve geçerliği kendinden menkul, uygulaması onu temsil ettiği varsayılan kişiye ve esas olarak onun kararların­a bırakılmış bir ‘Toplumsal var olma, yaşama tasarımını­n’ ideolojisi ve bu ideolojini­n devlet olarak örgütlenmi­ş halidir. (Bu cümleyi TBB Başkanı için kurdum…)

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye