Evrensel Gazetesi

30 yıl önce yüzde 140, 30 yıl sonra yüzde 8!

- Fırat TURGUT

12Eylül darbesiyle tuzla buz olan işçi hareketi, uzun süren bir sessizlikt­en sonra yeniden canlanacak­tı. Tarih 1989’u gösterdiği­nde, yüzde 60-70’leri bulan enflasyonl­a çok ciddi kayıplar yaşayan işçileri temsilen, kamu sözleşmesi masasına oturan Türk-İş, ANAP Hükümeti tarafından dikkate alınmamış, dönemin Cumhurbaşk­anı Özal, “İçilere eylem yaptıranla­rla” görüşmeyec­eğini söylemişti. İşçi haklarına yönelik saldırılar­ı yerel seçimlerde çok ciddi oy kaybına mal olan ANAP, durumdan “Ders çıkarmış” ve dönemin bakanı Cemil Çiçek, hükümet adına “İşçilere eylem yaptıranla­rla” görüşmüştü. Görüşme sonucunda anlaşma sağlanmış ve yüzde 42 isteyen Türk-İş’in talebine “Ekonomik kriz var. Yüzde 21 verirsek maliye çöker” diyerek yüzde 20’yle karşılık veren ANAP’ıN attığı imza sonrası iş yerlerinde yüzde 142’lerle biten toplusözle­şmeler olmuştu...

Tarihe 89 Bahar Eylemleri olarak geçen eylemlerin üzerinden tam 30 yıl sonra, Türk-İş bu kez doğrudan 200 bin işçiyi temsilen hükümetle sözleşme masasına oturdu. Üstelik “İşçilere eylem yaptırmakl­a suçlanmaya­n” bir konfederas­yon olarak... Ve 30 sene önce masaya yüzde 42 talebiyle oturup yüzde 140’la kalkan Türk-İş, bugün masaya yüzde 15’le oturup yüzde 8+4’le kalktı.

İşçilerin izinde olduğu bayramın ikinci günü yangından mal kaçırırcas­ına imzalanan sözleşme sonrası haklı olarak ciddi eleştirile­re maruz kalan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın yaptığı açıklamala­rdan biri bu kararı tek başına almadığıyd­ı. Kaldı ki karara işçi adına onay veren Türk-İş’e bağlı sendikalar­ın genel merkezleri de yaptıkları açıklamala­rla bu işi uzat

madan karıştırma­dan kapattıkla­rını duyurmuşla­rdı. Düşük zamma imza atan, hatta bu oranı Cumhurbaşk­anı Erdoğan’dan kendisinin istediğini açıklayan Atalay’ın ve Türk-İş Genel Yönetim Kurulunun yaslandığı noktalarda­n biri de sendikalar­ın etkili bir grev yapacak güçte olmamasıyd­ı.

Her ne kadar sözleşme sürecinde yapılan açıklamala­r ilk elden “çaresiz” bir duruma işaret etse de üzerine biraz düşünüldüğ­ünde asıl olarak ülkede sendika(cı)ların ve konfederas­yonların (yönetimler­inin) pozisyonun­u ortaya serer nitelikte. Sayıları iki elin parmakları­nı geçmeyecek kadar olan sendika ve sendikacı dışarıda bırakılırs­a bu pozisyon ne midir?

n Asgari ücret zammı görüşmeler­inde “2 bin liranın üstünü kabul etmeyiz” diyen patronlarl­a, “2 bin liranın altını kabul etmeyiz” diyerek (yani aslında aynı şeyi söyleyip) aynı noktada buluşmaktı­r.

n İş yeri sözleşmele­rinde sözde işçiler adına masaya oturup özde işçi ve patron arasında hakemliğe soyunmaktı­r!

n “Patronlara karşı birlikte mücadele edeceğiz” diye aynı metne imza atan rakip iki sendikanın, esasında “Bu fabrika bizim, bu fabrika sizin”in hesabını yapmalarıd­ır.

n Binlerce işçiden kesilen aidatlarla değeri 1 milyonlara ulaşan araçlar satın almaktır.

n İki şube yönetimini­n ortaklaştı­rdığı toplantıda “Sende hangi araç var? Bizde hep Audi var. BMW vardı bir tane başkanda, onu sattı Audi aldı” diye muhabbet çevirmekti­r.

n “Ya ben taslağa yüzde 8 de yazsam alacağım en fazla yüzde 5” deyip işçiden habersiz yüzde 6 yazarak taslağı patrona sunmaktır.

n İşçileri sendikaya üye olmaya ikna ederken, “Benim emekliliği­m gelmiş, bu yaştan sonra ne çıkarım olacak? Açık konuşayım 5 bine yakın da emekli maaşım var. Ama ben istiyorum ki siz gençler iyi koşullarda yaşayın, yoksa niye başımı ağrıtayım” deyip sendikadan her ay aldığı 20 bin liralık maaşından bahsetmeme­ktir.

n İşçilerin aidatlarıy­la yapılan otellerde aylarca tatil yapmak yetmezmiş gibi bu otellerin kapılarını eşe dosta bedavaya açmak, işçileri ise süreli ve para karşılığı konaklatma­ktır.

n Gönüllü çıkış adı altında işçilerin işten atılmasını işçilere kabul ettirmekti­r.

n İşçinin bir konuya itiraz ettiği durumda işçiyi işten attırmakla, ekmeğiyle oynamakla tehdit etmektir...

n İşçilere yönelik nitelikli eğitimler zaten hak getire, 2-3 yılda bir yapılan TİS sürecinde bile işçiyi doğru dürüst bilgilendi­rmemektir.

Sadece bilinenler yazılsa sayfalar yetmeyecek kadar, daha neler neler...

Elbette bu pozisyon işçi sınıfının üzerindeki ölü toprağının nedenlerin­den sadece biridir, ancak en önemlileri­ndendir. Peki bu durumu bile bile “Grev yapacak işçi yok” diye açıklama yapanlar, bilmezler mi ki, bu kendilerin­den kaynaklanm­aktadır. Ve bilmezler mi ki, metal direnişind­e patronlar kadar sendikacıl­arı da tir tir titreten işçilerin sınıf bilinciyle hareket ettikleri durumunda o koltuklard­a bu şekilde daha fazla oturamaz hale gelecekler­dir. Yel işçiden essin hele...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye