DÜNYA EKONOMİSİ ÜZERİNDE SOĞUK RÜZGARLAR ESİYOR
FRANSA Biarritz’de 7 Batılı gücün küçük grubunun toplantısının arifesinde, dünya ekonomisinin sağlık durumuna dair alarm verici semptomlar ortaya çıkıyor. IMF uzmanları dünyanın ekonomik kalkınmasına dair öngörülerini sürekli geriye çekiyor. Nisan ayında yayımladıkları 2019 öngörülerini yüzde 0.1 düşürerek yüzde 3.2’ye indirdiler. Fakat bu son veri de, ocakta yayımlanan öngörüye göre geri çekilmişti, ki bu da zaten bir öncekine nazaran düşürülmüştü… Avrupa Merkez Bankasındaki meslektaşları da Avrupa düzeyinde daha fazla kaygı verici sonuçları öngörerek davranıyorlar.
Avro bölgesinin birinci ekonomisinin resesyona (Bir önceki üç aylık dönemdeki negatif kalkınmamanın son üç aylık dönemde de tekrarlanması) girmekten kaçabilmesi ise çok zor. Zira zaten sanayisi 2018 sonundan bu yana resesyonda. ABD bile şu an ekonomik faaliyetlerde yüzde 3 artış göstererek genel bir durgunluktan etkilenmiyor gibi görünüyor olsa bile, ekonomistlerin çoğuna göre negatif bir büyümenin derin karanlıklarına en geç 2021’de dalması bekleniyor.
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER NEDEN UZUN ZAMANDIR ETKİLENİYOR?
Hiç kimse bu kötü sinyallerin ortaya çıkmasını sürpriz olarak görmüyor. Fakat bir krizin; geçici, dönemsel değil sistemsel bir krizin patlak vermesinin semptomları uzun yıllardır görünüyor. Bunu görmemenin kökenleri ise G7 yöneticilerinin de hemfikir olduğu kurtuluşun dünya ekonomisinin malileşme sürecinin ne pahasına olursa olsun kurtarılması gerektiği fikrini savunmada temerrüt edilmesidir. Oysa ki, iklim değişikliğine karşı mücadele gibi insanlık için bugün gerekli olan can alıcı dönüşümü, tam da o engelliyor.
Bugün Avrupa’dan ABD’YE kadar sistemin can alıcı merkezlerinde artık bir şekilde görünen kriz, birçok kalkınmakta olan ülkede uzun zamandır yerleşmiş durumda. Türkiye’den Arjantin’e birçok ülke ekonomik faaliyetlerinin çökmesiyle karşı karşıya, bunun sonucu ise yoksulluğun patlaması ve G7’lerin tartışma konuları arasında olan eşitsizliğin artması. Daha kısa bir süre öncesine kadar dünya dinamizminin kalbi olarak sunulan ünlü BRIC’LER (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşuyor) bile bundan korunamadılar. Hepsi de ABD Merkez Bankasının (Fed) sunduğu sıfır faizlerden yeni yatırımlar için faydalanarak yoğun bir şekilde dolar bazında borçlandılar. Fakat doların bu şekilde kullanılması onu fiili olarak dünyanın ortak parası yapıyor; bunun olumsuz sonuçları ise iki üç yıldır daha açık görünüyor. Fed’in 2015’den itibaren başlattığı oran artışları, mekanik olarak bu ülkelerin borçlarının, onları boğma aşamasına getirme de dahil olmak üzere, yükünü ağırlaştırdı.
Dolayısıyla durgunluktaki ekonomilerin birçoğu, ev eşyası ve otomobil sektöründeki ithalatı büyük oranda azalttılar. Bunun ise Almanya’daki kaçınılmaz görünen resesyon ile doğrudan bir bağı var. İhracata dönük Alman sanayisi, verilen siparişlerde önemli düşüşlere tanıklık ediyor. Almanya ve avro para bölgesindeki partnerleri için durumu daha da ağırlaştıran ise düşük ücretler ile gayrimenkul ve ev kiralarındaki patlamalardan dolayı iç tüketimin bunun yerini alamayacak gibi görünüyor olması.
TRUMP’IN NASYONAL-LİBERALİZMİ DURUMU AĞIRLAŞTIRIYOR
Krizde olan global sistemin popülist ve(ya) otoriter kurtarıcısı olarak sunulan nasyonal-liberalizm aslında tam tersine durumu ağırlaştırarak dünyayı uçuma sürükleyebilecek tüm özellikleri taşıyor. Donald Trump’ın sergilediği vergisel, sosyal ve çevresel damping daha şimdiden sınırlarını göstermeye başladı. Hatta, ABD’LI ekonomistlerin çoğuna inanılacaksa, bumerang etkisini bile göstermeye başladı. G7’ler için uzlaşma konusu olan finansın elinde oynama saplantısı sistemin krizinin merkezinde. 2007-2008 krizinin hâlâ taze olan dersleri unutuldu. Hatta daha da kötüsü, Trump ya da 7’ler kulübünün en sonuncusu ve Biarritz’de dört gözle beklenen (İngiltere Başbakanı) Boris Johnson gibi nasyonal liberaller yeni kuralsızlaşmaları (deregülasyon) savunuyor.
ABD Başkanı, Dodd-franck yasaları gibi 2009’da borsa oyuncuları sınırlandırmak ve tasarruf sahipleri ve tüketicilerini mali servislerden korumak için var olan kimi utangaç sınırlamaları ortadan kaldırdı. İngiltere başbakanı da City’yi koşullara uygun hale getirmeye hazırlanıyor.
(Çeviren: Deniz Uztopal)