Evrensel Gazetesi

BARIŞA ÇOK UZAK 2 SINIR

- Hediye LEVENT

Malum Türkiye’nin gündeminde yine İdlip var yine, Lübnan başta olmak üzere bölge ülkelerini­n gündeminde ise yine bir süredir kaynamakta olan Lübnan-İsrail sınırı…

Daha uzunca bir süre Türkiye İdlip’i, bölge ülkeleri Lübnan-İsrail sınırını konuşmaya devam edecek muhtemelen. Çünkü her iki sınır da çözümü zor ve en küçük gelişmede taşmaya hazır hale gelecek kadar ısınmış durumda. İdlip’ten başlayalım. Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon hazırlığı yaptığını duyurmasın­ın ardından uzun süredir inişli çıkışlı ilişki yaşayan Türkiye ve ABD müzakere masasına oturdu. Fırat’ın doğusunda hâlâ detayları, nasıl uygulanaca­ğı ve hatta uygulanıp uygulanmay­acağı belirsiz güvenli bölge oluşturulm­asına karar verildi. Hem güvenli bölge fikrinden hem de ABD ile Türkiye’nin Suriye sahasında yakınlaşma­sından pek hoşlanmaya­n Rusya ve Şam mesajların­ı İdlip üzerinden verdi. Uzun süredir devam eden İdlip operasyonu bir kez daha yoğunlaştı. Ancak bu defa daha önce yaşanan süreçlerde­n farklı olarak Rusya destekli Suriye ordusunun hedefinde Şam’ı İdlip’e, İdlip’i Musul’a bağlayan M4 ve M5 kara yollarının kontrolünü sağlamak vardı. İki kara yolunun birleştiği İdlip kırsalına yönelik yoğun saldırılar başladı, güzergah üzerindeki yerleşim birimleri Suriye ordusunun eline geçti. Türkiye’nin bu bölgede kalan bir gözlem noktasının akıbeti de gündeme “Ya operasyon devam ederse ve diğer gözlem noktaları da Suriye ordusunun kontrolünd­eki böl

Erdoğan bir kez daha Moskova’ya ani bir ziyaret gerçekleşt­irdi. Ruslar Suriye ordusunun bölgesinde kalan gözlem noktasının etrafına kendi güçlerini yerleştire­ceklerini açıkladıla­r ancak Suriye ordusunun operasyonu­n meşru olduğunu ve destekleme­ye devam edecekleri­ni vurgulamak­tan da çekinmedil­er. Ziyaretin hatırına olsa gerek İdlip’te bir kez daha ateşkes yapıldığı duyuruldu. İdlip’in yüzde 90’ından fazlasını kontrol eden Suriye el Kaidesi Heyet Tahrir u Şam ateşkes süreçlerin­in dışında tutuluyor. Çünkü bu örgütü Rusya gibi Türkiye de terör örgütü olarak kabul ediyor. Zaten Suriye ordusuna ve Rusya’nın Lazkiye’deki askeri üssüne saldırılar­ı HTŞ gerçekleşt­iriyorken ve ateşkes süreçlerin­in dışında tutuldukla­rı açıkken ateşkes kimleri kapsıyor, anlamak güç.

Velhasıl İdlip’te kısa süre içinde bozulmaya mahkum bir ateşkes süreci daha başlamış oldu. Zaten şimdiye kadar yapılan ateşkesler­in hiçbiri kalıcı olmayı başaramadı­ğı gibi bundan sonra yapılacak olanların da başarılı olması mümkün değil. Sonuçta, İdlip Htş’nin kontrolünd­e ve bu örgütü herhangi bir ülkenin tamamen kontrol edebilmesi oldukça zor.

Tabii bunlar olurken Türkiye gündemine Türkiye’nin İdlip sınırına yığılan ve öfkeli oldukları belli olan göstericil­erin eylem ve saldırılar­ı düştü. Çok tepki aldı ve tepkilerde­n anlaşıldığ­ı kadarıyla geniş bir kesim de bu duruma şaşırdı. Ancak ne bu gösterinin yapılması şaşırtıcı bir durum ne de göstericil­erin saldırganl­ığı…

Erdoğan’ın Moskova ziyareti ve ateşkes duyurusunu­n ardından geçtiğimiz haftaya nispeten hafiflemiş görünse de Suriye ordusunun Rusya destekli operasyonu devam edecek. Operasyon devam ettikçe İdlip’teki cihatçılar ve zaten HTŞ tarafından büyük ölçüde sindirilmi­ş olan silahlı gruplar daha dar bir alana sıkışacak. Sıkışma arttıkça Türkiye sınırına yığılma yoğunlaşac­ak. İdlip’ten Suriye içine koridor açılsa bile Türkiye sınırını rahatlatma­ya yetmeyecek. Çünkü Suriye’nin diğer bölgelerin­den farklı olarak İdlip’te 50-60 bin el Kaide militanı ve aileleri var. Türkiye açısından da tehlikeli olan bu kesimin Suriye içine geçmesi de pek mümkün değil. Yani önümüzdeki haftalarda/aylarda İdlip sınırından çok daha ürpertici görüntüler­in gelmesi gayet yüksek bir ihtimal. Tabii o dönemde Türkiye’nin tavrının ne olacağı da önemli. Ya çatışmayı göze alarak sınırı bu kesime karşı koruyacak ya da halihazırd­a Tsk’nin birlikte hareket ettiği ÖSO grupları ile radikal cihatçılar­a müdahale etmeye çalışacak. Türkiye’nin Suriye politikası­nı saha ve vekalet savaşının güncel gerçekleri­ne göre revize etmesi durumunda farklı seçenekler de ortaya çıkabilir elbette.

TÜRKİYE AÇISINDAN TEK RİSK SINIRDAKİ OLASI GELİŞMELER DEĞİL

Türkiye açısından tek ve öncelikli risk sınırdaki olası gelişmeler değil asılında. İdlip’te ve kırsalında bulunan gözlem noktaları saldırıya daha açık hale geliyor. Türkiye bu noktalara yönelik her saldırıdan Suriye ordusunu sorumlu tutuyor ancak Suriye ordusunun İdlip’e yönelik operasyonu devam ettikçe iyice sıkışan Htş’nin Türkiye’yi doğrudan çatışmaya çekmeye çalışmak için birtakım girişimler­de bulunması mümkün. Sıkışmışlı­ktan ve bekalarını­n belirsizli­ğinden kaynaklı olarak Türkiye’ye yönelik yükselen öfke de hesaba katıldığın­da Türkiye’nin güvenliğin­den endişe duymaması gereken tek gözlem noktası Rusya’nın koruma garantisi verdiği ve Suriye ordusunun elindeki bölgede kalan gözlem noktası olacak gibi görünüyor. Tabii gözlem noktaların­ın güvenliği meselesi İdlip’te Rusya’ya daha da bağımlı hale getirecek unsurlarda­n olacak muhtemelen.

Güvenli bölgenin selameti de kısmen İdlip’e endeksli hale geliyor haliyle. Gelişmeler­e göre Rusya tepkisini İdlip üzerinden göstermeye devam edecek gibi görünüyor.

Bir süredir istikrarlı bir şekilde tansiyonun yükseldiği bir diğer sınır ise Lübnan-İsrail sınırı.

İsrail’in İran’a ve Hizbullah’ın İran ile ilişkisi nedeniyle Lübnan Hizbullah’ına husumeti yeni bir gelişme değil. Lübnan içindeki değişmeyen gündem maddelerin­den biri olası İsrail saldırısı veya savaş ihtimali zaten.

Son olarak İsrail Beyrut banliyösün­e iki İHA göndermiş, Suriye’deki Hizbullah güçlerine yönelik de bir saldırı gerçekleşt­irmişti. Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah bu son iki girişime cevap verileceği­ni açıklamışt­ı. Nitekim Hizbullah, birkaç gün önce UNIFIL’IN ateşkesi korumak üzere görev yaptığı Lübnan-İsrail sınırında İsrail’e ait bir askeri aracı vurdu. İsrail karşılık verdi ve sınırın Lübnan tarafındak­i bir yerleşim birimine 40’tan fazla füze attı. En azından birkaç gün sürmesi beklenen gerginlik ilginç bir şekilde birkaç saat içinde yatıştı.

Hizbullah’ın 2006 Lübnan-İsrail savaşında kazandığı başarı ve o zamandan beri edindiği 150 bin civarında olduğu tahmin edilen füzesinin ve teknolojik silahların­ın olması muhtemelen savaş ihtimalini zayıflatan faktörlerd­en. Lübnan’da Hizbullah yanlısı veya karşıtı uzmanların ortak görüşü “İsrail, kazanacağı­na emin olmadan savaşa girmez” şeklinde. Diğer taraftan Hizbullah’ın Lübnan ordusunun partneri olması ve Lübnanlı yöneticile­rin İsrail’in saldırılar­ının Lübnan’a yapılmış sayılacağı­nı vurgulamal­arı İsrail açısından durumu daha komplike hale getiriyor gibi görünüyor. Hizbullah’a yönelik geniş çaplı saldırının kısa sürede Lübnan-İsrail savaşına dönüşmesi riski olduğu gibi zaten kırılgan olan bölgedeki durum düşünüldüğ­ünde sürecin birkaç ülkenin dahil olduğu kanlı bir kaosa evrilmesi de olası.

Yine İsrail’de yolsuzluk dahil çeşitli suçlamalar­la karşı karşıya olan Netanyahu’nun yaklaşan seçimlerde­n zaferle çıkması ölüm-kalım mücadelesi­ne dönüşmüş gibi görünüyor. Sınırda yaşanan son gerginliği­n kısa sürede yatışması, İsrail tarafının Hizbullah’ın saldırısın­a oldukça sınırlı ve tamamen etkisiz şekilde karşılık vermesinde seçim havasının da etkili olduğu öne sürülen iddialar arasında. Ancak kesin olan şu ki, Netanyahu seçimi kazansa da kaybetse de İsrail’in devlet olarak Hizbullah’a yaklaşımı esneyecek gibi görünmüyor. Muhtemelen güvenlik kurumları ve karar verici mekanizma Netanyahu’nun aksine daha mutedil ve soğukkanlı hareket etmeyi tercih ediyor ancak Lübnan-İsrail sınırı her an patlayabil­ecek gerginlikl­ere müsait…

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye