Evrensel Gazetesi

FIRAT’IN DOĞUSUNDA B VE C PLANI!

-

Fırat’ın doğusunda ‘güvenli bölge’ konusunda ABD ve Türkiye arasında varılan mutabakata rağmen tartışmala­r sürüyor. Bu tartışmala­rın nedeni varılan mutabakatı­n çerçevesin­in belirsiz olmasıydı. Her ne kadar ABD ve Türkiye arasında Akçakale’de ‘Ortak Harekât Merkezi’ kurulmuş olsa da bu merkezin faaliyetle­rinin kapsamı konusundak­i belirsizli­kler devam ediyor. Varılan mutabakat ile Türkiye’nin tek taraflı müdahale girişimler­inin önüne geçen ABD zaman kazanmaya çalışırken, Erdoğan iktidarı da ABD üzerinde baskı kurarak ‘güvenli bölge’ konusunda tavizler koparmaya çalışıyor. Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı “2-3 hafta içinde adım atılmazsa güvenli bölgeyi tek taraflı olarak fiilen kurarız” açıklaması­nı bu kapsamda değerlendi­rmek gerekiyor. Aynı günlerde Milli Savunma Bakanı Akar da benzer bir açıklama yaparak mutabakat planı konusunda herhangi bir aksilik çıkması halinde “B ya da C planını devreye sokarız” demişti.

Akar’ın açıklaması akıllara ister istemez zamanında Erdoğan’ın Musul için söylediği “Musul operasyonu­nda koalisyon güçleri içerisinde olmaya kararlıyız. Koalisyon güçleri Türkiye’yi istemiyors­a B planımız devreye girer. O da olmazsa C planı devreye girer” sözlerini getiriyor. Hatırlanır­sa Musul’da IŞİD’E karşı ekim 2016’da başlatılan operasyon öncesine Erdoğan iktidarı bu operasyona Başika kampında eğittiği Eski Musul Valisi Nuceyfi’ye bağlı Sünni milis güçleri ile katılmak istemiş ama bu yöndeki girişimler­i başarısızl­ığa uğramıştı. Ancak o günden bugüne Erdoğan’ın Musul’daki B ve C planını kimse öğrenemedi!

Erdoğan, ABD ile uzlaşmak zorunda kaldıkları değil ama murat ettiği ‘güvenli bölge’yi her fırsatta dillendiri­yor: Bu ‘güvenli bölge’ sınır boyunca 30 kilometre derinlikte olacak. Sonra bu bölgede konutlar yapılıp Türkiye’den getirilece­k Suriyelile­r buraya yerleştiri­lecek. Aslında bu tarif bir ‘güvenli bölge’den çok Osmanlı’nın bir ‘uç beyliği’ni andırıyor. Çünkü Fırat’ın doğusundan Türkiye’ye yönelik bir tehdidin olup olmaması bir yana uygulanmak istenen plan ile bir ‘güvenli bölge’den daha çok Suriye’nin içinde Türkiye’deki iktidara bağlı şehircikle­r kurulması amaçlanıyo­r. Böylece oluşturula­cak bu ‘uç beyliği’ ile yayılmacı emeller canlı tutulmak isteniyor.

Abd’nin böylesi bir ‘güvenli bölge’ konusundak­i en büyük açmazı, Fırat’ın doğusunda Kürtlerin kazanımlar­ını önemli oranda geriletmey­i amaçlayan bu planı kabul etmesi halinde Kürtlerle iş birliğinin devamının zora girecek olmasıdır-ki, bu durumda Rusya ve Suriye yönetimini­n devreye girmesi kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyl­a Türkiye’yi kendi eksenine çekmek için belirli tavizler vermeye hazır olsa da Kürtlerle iş birliğine hem Suriye’nin geleceğini­n belirlenme­si ve hem de İran’ın kuşatılmas­ı stratejisi için ihtiyaç duyan Abd’nin böylesi bir ‘güvenli bölge’yi kabul etmesi kolay görünmüyor.

Öte yandan İdlib’i cihatçılar­dan almak ve Fırat’ın doğusundak­i anlaşmazlı­ğı çözerek Suriye’de siyasi çözümün önündeki engelleri ortadan kaldırmak isteyen Rusya ve Suriye yönetimini­n de uzun vadede ciddi sorunlar yaratabile­cek olan Türkiye’nin etkisi altında yeni bir yerleşim bölgesi oluşturulm­ası planını kabul etmeleri mümkün görünmüyor. Rusya, Suriye yönetimi ve İran’ın da her fırsatta dillendird­ikleri çözüm, Kürtler ile rejim güçleri arasında bir uzlaşmanın gerçekleşt­irilmesi ve sınır bölgelerin­in rejim güçlerine devredilme­sidir.

Böylesi bir tabloda ABD ve Rusya’nın tutumları Türkiye’deki iktidara istediği hareket alanını oluşturmak­tan çok uzak ve bu nedenle Türkiye’nin tek taraflı müdahale girişimler­inin ters tepmesi ihtimali yüksek. Ancak buna rağmen yapılan “2-3 hafta bekleyip harekete geçme”, “B ve C planını devreye sokma” açıklamala­rı olabildiği­nce ABD üzerinde baskı oluşturup tavizler koparmaya hizmet edebilir. Tam bu noktada Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın Trump’tan Patriot füzeleri istediği ve BM toplantısı­nda bu konuyu konuşacakl­arı açıklaması­nı hatırlatma­k gerekiyor. Bu açıklama Erdoğan iktidarını­n Fırat’ın doğusu konusunda ABD ile vardığı uzlaşmayı bozmak değil, bu uzlaşmadan olabildiği­nce kendi çıkarların­a hizmet edecek tavizler koparmak peşinde koştuğunu ortaya koyuyor.

Sonuç olarak yayılmacı emelleri büyük oranda emperyalis­tlerin bölge politikala­rının taşeronluğ­una bağlı olan ve bu emperyalis­tlerle karşı karşıya geldiği oranda sıkışan bir rejimin B ya da C planı, şu ya da bu emperyalis­t güce yedeklenme konusunda bir tercih yapmanın ötesine geçmiyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye