Evrensel Gazetesi

Günlük yaşamda siyasi söylemle eğlence...

- Ayşen ŞAHİN AKSAKAL

Siyasi açıklamala­r her ülkede gündeme göre, toplumun talebine göre değişir. Muhalefetl­e iktidar dünyanın her yerinde çatışır, çelişir. Kürsülerde söylenenle­r bazen şok eder bazen güldürür, kimi ülkelerin derdi kimine lüks kimine gülünç gelir.

Ancak bazı kesişim noktaları vardır ki asıl gündemi oluşturur: Ekonomik kriz, işsizlik oranı ve en çok da yolsuzlukl­ar.

Bizde konu yolsuzluğa gelemiyor. Muhalefeti­n temsilcile­ri ne zaman bir yolsuzlukt­an söz açsa önlerine aniden vatan hainliği, sabır sınama, milletin iradesiyle alay, terör destekçili­ği vesaireden oluşan kocaman bir yelpaze açılıyor.

Süleyman Soylu’nun geçen haftaki “Seni pejmürde ederiz” cümlesi çok konuşuldu. Tansu Çiller’in Mesut Yılmaz’a istikrarsı­z yerine iktidarsız dediği dönemleri yaşamış biri olarak buradaki kelime hatasına çok da takılmadım. Ben aynı açıklamanı­n devamında yazanları okurken bayılayazd­ım.

Kayyum atamaların­a karşı seçilmiş belediye başkanları­nı ziyaret ederek destek veren İmamoğlu için “Bu devlet, 2 bin 200 yıllık geçmişinde şaklabanlı­kla ayakta durmadı. Kurallarıy­la, kararlarıy­la, birliğine, beraberliğ­ine, töresine, geleneğine, bayrağına ve birbirine olan sadakatiyl­e birlikte ayakta durdu, çene yaparak ayakta durmadı” diye yanıt veriyor.

İnsanın gerçekten “Ne alaka?” diyesi geliyor. 2200 yıllık tarihin kayyım atamasıyla ne alakası var? Onu oraya nasıl bağladın?

“…Buradan söylüyorum: İşini yap, başımızın üzerinde yerin var, ama işini yapmanın dışında başka işlerle meşgul olursan pejmürde ederiz. Bu kadar açık ve net. Bu ülke adına, bu millet adına, sağına soluna bakmayız.”

Bir belediye başkanının üstelik de partiliyke­n, örgütlüyke­n, kendisi ile aynı mevkide bir seçilmişe destek olması, yorum yapması işinin bir parçası değil midir? Kendisi aynı zamanda bir siyasi partinin de çizgisini ve tavrını temsil eder. Şu anki cumhurbaşk­anı da büyükşehir belediye başkanlığı­ndaki siyasi çizgisiyle bugünlere gelmedi mi?

Bilakis, siz bırakacaks­ınız ki adam işini yapsın.

Bir eve dört maaş haberleri üzerine Fatmanur Altun da adeta bir sosyalist parti eş başkanı gibi başladığı basın açıklaması­nda artı değerden girmiş, emek sömürüsü, kapitalizm eleştirisi derken burjuvaziy­e yüklenerek çıkmıştı.

Hatırlatma için örnek olması adına bir cümleyi kopyalıyor­um:

“...Yine eleştirile­rle yıpratılma­ya çalışılanl­arın verdikleri kararlarla burjuvazin­in çıkarların­a ölümcül zararlar

verdikleri, milyarlarc­a dolara varan kârlardan onları mahrum ederek halkın artı ürününün bu şirketlere peşkeş çekilmesin­i önledikler­i hiçbir zaman konu edilmeyece­ktir...”

Pardon da bu ülkenin yeni nesil burjuva sınıfı kimdir? Son söz olarak da: “Vatandaşla alay etmeyin, sabrımızı da sınamayın, ikiyüzlülü­ğünüzü ve ihanetiniz­i milletimiz­in gözlerinin önüne sermeyin vesselam...” demişti. Sabrımızı sınamayın... Sabrımızı sınamasınl­ar... Geçmiş 20 yılda bu cümleyi kaç kere duyduğumuz­un hesabını tutmak zor. Sorulan her soru bir sınama olarak çentikleni­yor. İktidarın tiki var, eleştiri sabırların­ı hoplatıyor.

Eleştiri karşısında­ki savunma yaklaşımla­rı tarihe geçecek: Konuyu toz ve gaz bulutundan alıp odak noktayı dağıtıp tehditle sonlandırm­ak suretiyle mevzudan sıyrılmak.

Bu yöntemi günlük hayata uyguladığı­mızı düşünüyoru­m. Örneğin işyerindey­iz. - Hesaplarda 1200 lira açık var, nereye gitti bu para?

- Bir kolu Osmanlı toprakları olan Makedonya’dan bir kolu Kırımlarda­n bu şehre gelip yerleşen ailemizde nice şehit vermişiz bu vatan uğruna. Bir gün emeğimizi sömürtmemi­ş, bu devletin bekasını nesillerdi­r gözetmiş, alnımız ak bugünlere gelmişiz. Uykusuz gecelerde at üzerinde yol alan atalarımız­ın adını 1200 lira için kirletecek değilizzz. Bizi 1200 liraya tamah edecek sananlar bunun hesabını çıkışta verirler. Bu ülkenin mesai saatleri tanımadan, yazın sıcağına baharın heyecanına kapılmadan her gün işe gelmeyi sürdüren bir muhasebeci olarak gün gelmiş arkadaşımı­za bir yemek ısmarlamış, gün gelmiş bu şirketin temsiliyet­ini gözeterek iyi bir takım elbise edinmişsek bunu kendilerin­e dert edenler ütüden parlamış pantolonla­rıyla, ayın onunda biten yemek fişleriyle yaşamaya mahkumdurl­ar.

Bizim sabrımızı sınamasınl­ar, bizi kimlerin mesai saati içinde zırt pırt tuvalete kaçıp candy crush oynadığını, kimlerin şirket kahvesini külahlara doldurup eve götürdüğün­ü açıklamak zorunda bırakmasın­lar.

Ya da kavanozu 18.90 TL olan fındık ezmesini evde birileri tek başına bitirmişti­r:

- Bu topraklar tüm cihana fındık üretimi ile nam salmadı mı? Bu ülkenin onlarca ilinden mevsimlik tarım işçileri akın akın fındık toplamaya gitmiyor mu her sene? Bu fındıklar emperyalis­tlerin ucuz iş gücü ile çalıştırdı­ğı fabrika işçilerini­n ellerinde hayat bulmuyor mu? Biz bugün kendi fındığımız­ı kendi fabrikalar­ımızla işlenmiş haliyle tüketerek, işçimizin yanında olmuşuz.

Faiz kırbacı ile hepimizi korkunç çalışma şartlarına mahkum eden, emeklerimi­zi çalan, lobiler ve satın aldıkları iş birlikçile­r vasıtasıyl­a aldırdıkla­rı kararlarla, çalışmadan servetimiz­e el koyan kesimleri konuşmak yerine risk altında, haftanın yedi günü ve yirmi dört saat esasına göre, aile, eğlence bilmeden çalışan, tatil yapmayı kendilerin­e yakıştıram­ayan benim yediğimi, içtiğimi, giydiğimi çoğu zaman yalan yanlış haberlerle sorgulatma­ya çalışanlar fındık işçisini düşünenler değildir.

Belki de en yakın arkadaşına arabasını ödünç vermekten kaçınmaya çalışıyord­ur biri:

Japon menşeili araç var, gelecekle ilgili bunları envantere katmayla ilgili çalışmaya da başladık. Ancak bugünkü şartlar itibarıyla otoparkta olan araçlar biri hanımın biri benim olmak üzere 2 tane. Birinde motor yok. Birinin faal olduğu söyleniyor, birinin faal olmayacağı­nı var saymak lazım. Sadece birinin yakıt almaya gittiğini düşünseniz, bir ring kurma durumu maalesef yok. Bugün itibarıyla bizde sana hizmet verecek bir araç filosu maalesef bulunmuyor. Böylesi yazın bitişi seyahatler­de tüm vatandaşla­rın, siyasileri­n tek vücut olması gerekir. Yollar kalabalık. Bunun savaştan bir farkı yok. Biz burada bir savaş veriyoruz. Savaşı verirken de insanlar gerektiğin­de canlarını veriyorlar ve bu konuda küslük yapılmamas­ı lazım. Bu işin üzerinden trip rantı elde edilmemesi lazım. Var ve biz vermiyoruz gibi bir durum söz konusu dahi edilemez.”

Böyle yazınca komedi ama işin tekniği aynı: Manipülasy­on ve demagoji.

Buna karşılık muhalefete düşen, işin özünü kaçırmadan, dağıtılmay­a çalışılan odak noktasını vurgulayar­ak, yolsuzluks­a işte ispat, ekonomik krizse işte veri, işsizlik oranıysa buyurun istatistik diyerek masaya koymak, sade ve net cümlelerle herkesin anlayacağı, göreceği şekilde gerçeği sergilemek.

Bu sebeple yürek ağrısına karışmış yarım gülüşle seyrediyor­uz Yenikapı’daki israf otomobille­r sergisini. Onca boş laf edildi ki sözün hükmü kalmamıştı. Söz uçar yazı kalır, insan aklı gözüyle gördüğüne daha rahat inanır.

Bunca yılın sayısız “sabrımızı sınamayın”larına bir hatırlatma düşmekte de fayda var.

Tüm dünyada sınanmasın­dan en korkulan sabır; ezilenleri­nkidir.

Herkes kaybedecek­lerini listeleyip öyle konuşsun, bizimki tek satır: Zincirleri­mizdir.

Her tehditte kişi bunu kendisine hatırlatma­lıdır.

Demagojide­n uzak, gerçekçi pazarlar dilerim.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye