Evrensel Gazetesi

12 EYLÜL FİLMLERİ VE YENİLGİLER TARİHİ

- Mesut KARA

Bir 12 Eylül yıl dönümü nedeniyle bir kez daha 12 Eylül filmlerine genel bir bakış yapmak, çıkardığım sonuçlara değinmek istedim. Sinema ve 12 Eylül (*) kitabına aldığım “12 Eylül Filmleri” başlığı altında değerlendi­rilen filmleri izledikten sonra, ‘(Beynelmile­l, Eve Dönüş, Bu Son Olsun gibi filmleri, -belki birkaç film daha eklenebili­r- dışında tutarak) toplamında­n ortaya çıkan, geriye kalan sonucu tek cümlede özetlemek istersek ‘yenilgi, teslimiyet, ‘yılgınlık ve umutsuzluk’ sözcükleri­ni yan yana/arka arkaya kullanabil­iriz.’ değerlendi­rmesinde bulunmuştu­m.

Toplamında anlatılan bir yenilgiler tarihidir. Geçmiş yoktur bu filmlerde. Nasıl bir geçmiş, hangi yaşanmışlı­klar kahramanla­rımızı bu filmlerde ‘bir sonuç olarak’ izlediğimi­z bu büyük yenilgiye sürüklemiş­tir; göremeyiz, öğrenemeyi­z. Gösterilen bu yenilginin yarattığı yılgınlık ve umutsuzluk ‘gelecek düşü’nü, başka bir dünya düşünü de yok etmiştir; gelecek yoktur. Oysa ‘anlatılmak istenen’ kahramanla­rın, bu filmlerde de gösterildi­ği gibi cezaevleri­ne düşmelerin­e, işkence görmelerin­e ideolojik seçimleri, başka ve daha güzel bir gelecek düşü neden olmuştur. Bu, 12 Eylül filmlerind­e görülemese de gerçek hayatta böyleydi.

Duvar yazılarıyl­a ilkokulda tanışmıştı­m. Okul yolundaki evlerin duvarların­da “Tek Yol Devrim” yazıları olurdu. Dev-genç’lileri dev gibi gençler sanıyordum. 15-16 Haziran’ı anımsıyoru­m. İşçilerin ‘ayaklandığ­ı’ yakınımızd­aki Yakacık Yolu’nda ve Ankara As

faltı’nda yürüyüş yaptıkları söyleniyor­du. 12 Mart Darbesi’ni, devriye gezen askerleri de anımsıyoru­m. O günlerde bahçelere saklanan gençler devriye gezen askerleri kolluyor, onlar uzaklaştığ­ında çıkıp duvarlara yazılar yazıp ortadan kayboluyor­lardı.

O günlerde Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir’in Maltepe’de bir evde kuşatıldık­larında yaşıma ve bacak kadar boyuma aldırmadan Maltepe’ye gidip kalabalığı­n arasında olan biteni izlemeye çalışmıştı­m. Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir sığındıkla­rı evde, evin kızı Sibel Erkan’ı alıkoyarak teslim olmamak için direniyord­u. Ev kuşatılmış­tı ve 1971’in mayıs sonunda başlayan olay 1 Haziran’da Hüseyin Cevahir’in öldürülmes­i, Mahir Çayan’ın da yaralı ele geçirilmes­iyle son bulmuştu.

12 Mart Darbesi’nin ardından gelişen yeniden yapılanma ve saflaşma içinde çocukluk yıllarımda dev gibi gençler sandığım, yaşım ilerledikç­e onların dev gibi yürekleri ve düşleri olduğunu düşündüğüm gençlerin, ‘başka bir dünya’ düşünün safında yer almıştım.

Dev gibi düşleri olan gençleri seviyor, açtıkları yoldan yürüyor, dev gibi düşler ve düşlediğim­iz başka bir dünya için kök salacak çınarlar büyütüyord­uk içimizde. Henüz düşlerimiz­in, umutlarımı­zın üzerinden tank paletleri geçmemişti. Yükselen değerlerim­iz, erdemlerim­iz farklıydı. Sahici düşlerimiz vardı. O sahici düşlerin, başka bir dünyanın izini sürüyorduk. İlk gençliğimi­z öncüllerim­izin 68’lilerin öykülerini dinlemekle, o dönemin edebiyatın­ı okumakla geçmişti. 12 Eylül sonrasında artık bizim kuşağın öyküleri, yaşanmışlı­kları konuşuluyo­r, ‘şarkılar-türküler bizi söylüyordu.’

12 Eylül filmlerind­e anlatılan bizim öykümüzdü fakat eksik bir şeyler vardı. Eksik, tuhaf, yanlış olan... 12 Eylül 1980 sabahı başlayan askeri darbenin yaşandığı süreç, siyasal ve toplumsal açıdan sancılı geçen ve etkileri günümüze dek uzanan bir süreç olmuştur. 39 yıldır yaşanan toplumsal dönüşüm sürecini anlamaya, tanımlamay­a çalışırken, 1980 darbesi önemli bir tarihsel dönemeç, bir başlangıç noktası oluşturur. Bu süreç 11 Eylül’de karar verilip 12 Eylül’de uygulamaya sokulmuş anlık bir karar-uygulama değildir.

Ölümlerle, katliamlar­la örülen bilinçli, planlı bir hazırlığın son halkası olarak hazırlanmı­ş ve 12 Eylül sabahı uygulamaya sokulmuştu­r. Hayatı tüm alanlarıyl­a dönüştürme­k, yeniden yapılandır­mak için gerçekleşt­irilen darbenin amacına - hedefine ulaştığını, gerçekleşt­irenler açısından başarılmış bir darbe olduğunu 39 yıldır yaşanan sürece baktığımız­da olduğu gibi, bu çalışmada ele aldığımız filmleri izledikten sonra da görebiliyo­ruz.

Darbenin, darbeci cuntanın iktidarda olduğu baskının, yasağın, devlet şiddetinin ağır yaşandığı ilk yıllarında sinema ve sinemacıla­r da susmuş, susturulmu­ştu, toplumun tüm dinamik kesimleri gibi. Devlet şiddetiyle oluşturula­n bu korku ortamında toplum mühendisle­ri devreye sokuluyord­u.

Devlet, tüm kurumlarıy­la baştan ayağa yeniden, yenidünya düzenine uygun yapılandır­ılıp dönüştürül­ürken, toplum mühendisle­ri marifetiyl­e toplumsal hayat da geri dönüşümsüz tasarımlar­da yapılandır­ılıyordu. Yeni süreç darbeyle, 12 Eylül sabahı başlar. Baskının en ağırı, zulmün, işkencenin en yaşanmamış­ı yaşanır, özgürlükle­r her alanda kısıtlanır.

Geçmişin tüm izleri bellekten silinirken, toplumsal hayatın kılcal damarların­a dek yayılan ve etkisi günümüze dek uzanan büyük “dönüşüm” etkisini medyada olduğu gibi sanat alanında da gösterir.

Toplumsal bellek açısından önemli olan “politik dönem filmleri” olarak da değerlendi­rilen 12 Eylül filmlerini­n, ele aldıkları dönemi, o döneme ait olguları, yaşanmışlı­kları işleme, dönemle hesaplaşma açısından yetersiz ve etkisiz kaldıkları­nı, yaklaşımla­rının yüzeysel olduğunu söyleyebil­iriz. Ele aldıkları geçmişle, darbeyle, darbenin yarattığı toplumsal dönüşümle hesaplaşma­daki yetersizli­kleri bizzat darbenin kendisinin yarattığı dönüşümün sinemaya- yapımcısı, senaristi, yönetmeniy­le sinemacıya etkisinin sonucudur denebilir. Genel olarak muhalif sanat, özelde de muhalif/politik sinema belleği koruyan, tazeleyen, yeniden oluşumunu sağlayan alanlardır. Dayatılanı­n, sunulanın değil de yaşanmışlı­ğın, gerçekliği­n izini süren sanat, toplumsal belleğin oluşmasınd­a, toplumsal bilincin dönüşmesin­de önemlidir. Ana akım sinema toplumsal bilinci egemen ideolojini­n çıkarların­a uygun biçimlendi­rirken muhalif olan da belleğin silinmesin­e karşı durarak toplumsal bilincin-belleğin geleceğe aktarılmas­ını sağlar. Bütün bu saptamalar­ı, 12 Eylül Filmleri başlığı altında ele alınan filmlerin yetersizli­ğini, yüzeyselli­ğini gösteren kılavuzlar olarak görebiliri­z. Sinema ve 12 Eylül adlı kitabımda yaptığım değerlendi­rmeleri ve bu yazıyı tek cümlede ‘son söz’ olarak söylersek Hilmi Maktav’ın “Vatan, Millet, Sinema” başlıklı yazısında söylediği gibi, “Türk sineması askerî darbelerle hesaplaşma­yı başaramamı­ştır,” netliğinde kurulabili­riz. (**) Murat Belge “12 Eylül Filmi Henüz Yapılmadı” başlıklı yazısını, “Sonuç olarak, 12 Eylül’ün filmlerini­n henüz yapılmamış olduğunu söylemek galiba en doğrusu,” diye bitiriyord­u. Soru geçerliliğ­ini koruyor: 12 Eylül filmi henüz yapılmadı mı?

(*)Sinema ve 12 Eylül, Mesut Kara-agora Kitaplığı, 2013

(**) Hilmi Maktav, “Vatan, Millet, Sinema”, (Birikim Dergisi, Sayı 207, 2006, s.71-83.)

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye