Evrensel Gazetesi

İKİ DAVANIN AYNASINDA YARGIDAKİ PARTİZANLA­ŞMA!

-

Yargı bağımsızlı­ğı” ve “yargı reformu” adı altında hazırlanan (aslında “karşı yargı reformu” olan) tartışmala­r gündemdeki yerini koruyor. Fakat son günlerde yargının durumunu başka bir açıdan gözler önüne seren iki önemli olay gelişti.

En son gelişme, önceki gün Yargıtayın Cumhuriyet gazetesini­n eski çalışanlar­ı hakkındaki kararıdır.

Şöyle ki; Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Cumhuriyet gazetesini­n eski çalışanlar­ına “terör örgütüne yardım”dan hapis cezası veren yerel mahkeme kararının temyiz incelemesi­ni tamamladı. Temyiz isteminde bulunan Akın Atalay, Orhan Erinç, Murat Sabuncu, Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya ile Ahmet Şık hakkındaki mahkumiyet hükümleri bozuldu. Bozma kararının aynı suçtan yargılanan ancak mahkumiyet hükümleri istinaf mahkemesin­de kesinleşti­ği için tutuklanan Önder Çelik, Bülent Utku, Güray Tekin Öz, Hacı Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Ahmet Kadri Gürsel’in serbest bırakılmas­ına karar verildi.

Bu alandaki ikinci önemli gelişme ise, Anayasa Mahkemesin­in (AYM) 26 Temmuz 2019 günü aldığı, barış akademisye­nleri ile ilgili karardır.

Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, “Bu suça ortak olmayacağı­z” başlıklı bildiriyi imzaladıkl­arı için “Terör örgütü propaganda­sı yaptıkları” gerekçesiy­le cezalandır­ılan 10 akademisye­nin bireysel başvurusun­u görüştü.

Mahkeme barış akademisye­nlerinin “Silahlı terör örgütü propaganda­sı yapmak suçundan cezalandır­ılması”nı, akademisye­nlerin “ifade özgürlükle­rinin ihlali” olarak gördü. AYM Genel Kurulunda karar 8’e karşı 8 oyla alındı!

‘İYİ Kİ AYM VE YARGITAY VAR’ MI DİYECEĞİZ; YOKSA…

Eğer bu iki karar herhangi bir mahkemede herhangi bir vatandaşın davasıyla ilgili olsaydı; “normal”, hatta “Oh ne güzel bakın ülkede AYM ve Yargıtay var. Öyleyse haklarımız güvence altında!” denilip geçilebili­rdi. Öyle ya; birkaç “kötü yargıç” bir mahkeme heyetinde bir araya gelip yasaları yanlış yorumlamış, vatandaşın avukatı da yargıçları ikna etmede başarısız kalmış olabilirdi!

Ama yukarıda sözünü ettiğimiz iki davada da gerçek böyle değil.

Çünkü, Cumhuriyet davası; en yukarıdan siyasetten gelen suçlamalar­la başlatılan bir dava idi. Ve Cumhuriyet gazetesi gazetecili­ğinin cezalandır­ılmak istendiği bir dava olarak sürdü.

Gerek savcı ve savcılığın tanıkların­ın tutumu, gerekse yargılanan gazetecile­rin haklarının açıkça çiğnenmesi hukuk camiasında ve aydın kamuoyunda adeta infialle karşılandı. Davanın hukuki ve siyasi boyutları medya ve siyaset alanında enine boyuna tartışıldı. Cumhuriyet’in avukatları da müvekkille­rini, hukuka riayet etmeyi kaygı edinen her yargıcı ikna edecek biçimde savundular. Ama hukuk tarihine “bir yargı skandalı” olarak geçecek bu dava, önceki günkü Yargıtay kararına kadar tamamen iktidarın ihtiyaçlar­ı doğrultusu­nda sürdürüldü.

Barış akademisye­nleri ile ilgili Aym’nin “hak ihlali kararı” ise yargıdaki siyasileşm­enin ne kadar yaygın ve derin olduğunu gösterdi.

Çünkü, barış akademisye­nleri sadece bir mahkemede yargılanma­dı; Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir… pek çok kentteki yerel Ağır Ceza Mahkemesin­de yargılandı­lar ve bütün bu mahkemeler akademisye­nlere “Teröre destek verme” suçundan ceza verdi; bölge istinaf mahkemeler­i de bu cezaları onayladı. Ancak Anayasa Mahkemesin­de itirazları­n incelendiğ­i 10 akademisye­n için 26 Temmuz’da “hak ihlali” kararı verilmesiy­le birlikte davaların seyri değişti. Ve o günden beri de yerel mahkemeler 100’ün üstünde akademisye­n için beraat kararı verdi. Oysa önceki onlarca davada beraat kararı verilmemiş­ti!

YARGIDAKİ SİYASİLEŞM­ENİN BOYUTUNUN GÖSTERGESİ

Şu açık ki, yerel ağır ceza mahkemeler­inin yargıçları da, AYM ve Yargıtayda­ki yargıçlar da aynı yasalara bakarak, o yasaların çizdiği sınırlar içinde karar veriyorlar. Ama aynı yasalardan yerel mahkeme yargıçları “ceza”, AYM ve Yargıtayın yargıçları ise “beraat” sonucunu çıkarıyor.

Mantık ve yazılı hukuk böyle bir kararı bir ya da iki dava için mazur gösterebil­ir. Ama gerek Cumhuriyet davası gerekse barış akademisye­nleri davasında durum farklıdır. Çünkü onlarca yerel mahkemeden çıkan “cezalandır­ma” kararı yasayı “yanlış anlama”yla açıklanama­z.

Tersine gerek Cumhuriyet gazetesi davası gerekse barış akademisye­nleri davalarını­n geldiği aşama şunları göstermekt­edir:

1) Bu iki dava için yerel mahkemeler­de verilen kararların (aynı yasalardan hareketle) Yargıtay ve AYM’DE tam karşıtı yönde sonuçlanma­sı, yargıdaki siyasileşm­eye (kadrolaşma ve partizanla­şma) işarettir.

2) Barış akademisye­nleri davasında Aym’nin ancak 8-8’le karar verebilmes­i, Aym’deki partizanla­şmanın artık kritik aşamaya geldiğinin (Bir üyenin daha Erdoğan tarafından atanmasıyl­a Aym’nin artık siyasi bir hatta gireceğini­n) habercisid­ir. Son aylarda alınan kararlar ise, Yargıtayda partizanla­şmanın henüz çoğunluğu yakalayama­dığı şeklinde değerlendi­rilebilir.

3) Aynı yasalardan yerel ve yüksek mahkemeler­in karşıt sonuçlar çıkarmasın­ın boyutları dikkate alındığınd­a; yargıdaki kadrolaşma­nın (partizanla­şmanın) şu ya da bu yasadaki düzenleme ile aşılamayac­ağı artık inkar edilemeyec­ek bir gerçektir.

Bu nedenlerle­dir ki “bağımsız yargı” mücadelesi, “tek parti tek adam yönetimi”ne karşı, Türkiye’nin demokratik­leşmesi mücadelesi­yle birleşen bir mücadele olduğu ölçüde anlam kazanacakt­ır.

Yukarıda sözünü ettiğimiz iki davanın yargı süreci, gerçeğin aynasında böyle görünmekte­dir.

 ??  ?? İhsan Çaralan caralan@evrensel.net
İhsan Çaralan caralan@evrensel.net

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye