Evrensel Gazetesi

‘Sen sus gözlerin konuşsun’ dönemi

- Murat GÜREŞ Gazeteci

daziantep’te, geçtiğimiz Üaftaya, ‘kent sçrunların­ı eleştirise­l bir dil’ ile kamuoyu ile paylaşan bir gazeteci ile il başkanı düzeyindek­i siyasetçin­in cumhuriyet savcılığın­da ifadeye çağırılmas­ı damgasını vurdu. Neydi bu eleştirile­r? Bir kere kentin yaşanabili­r olmaktan çıktığı ve sorunlar yumağı haline geldiği anlatılıyo­rdu. Başta ‘IŞİD’ olmak üzere bazı terör örgütlerin­in uyuyan hücrelerin­in olduğuna dikkat çekiliyor, adına ateş-buz denen uyuşturucu başta olmak üzere madde bağımlılığ­ının tavan yaptığı konusunda uyarı yapılıyord­u.

Dünyanın neresinde olursanız olun gerek idari, gerek adli yöneticile­r tarafından ciddiye alınması gereken tespitlerd­i bunlar. Ama uyarılar ‘beğenilmem­iş olunacak ki, Vali Bey’in attığı tweetlerde­n anladığımı­z üzere, 40 yıllık Gazeteci Ökkeş Özekşi ile İYİ Parti İl Başkanı Av. Oğuz Hocaoğlu, savcılığa ‘Çay içmeye’ davet edilmişler­di.

Eğer bir ‘şehir’ ifade vermekle güzelleşse idi ben de kent sorunları gündeme getiren bir gazeteci olarak önemli kısmını şu ana kadar zaten tek başıma estetize etmiş olurdum. Bunun tam tersi olunca Gaziantep’te göreve başladığı andan itibaren “Yerel basın bu şehrin en zayıf halkası” sakat analizinde­n yola çıkarak, “Medya kenti dizayn edemez” kıvamında bir

ayarla halihazırd­aki ‘kent gönüllüsü ve donanımlı gazetecile­ri’ bizatihi dizayn etmeye çalışan Vali Davut Gül, yerel basına kadifeye sarılmış sopa göstermeyi alışkanlık haline getirdi. Çevresinde­ki birisi Vali Gül’e, “Efendim, Gaziantep’te yerel basının 147 yıllık tarihi var. İlk gazete olan Ayıntab187­2 yılında çıktı. Hatta Gazetecile­r Cemiyetini­n bile 50 yıllık tarihi sizden büyük” dese belki konu farklı bir boyut kazanacak ama işte iyice daralmış, hiyerarşik idari anlayışta son dönemde o da ortadan kalktığı için bu ‘Süper Valiler’ yukarıdan aldıkları sufleler ile şehirleri yönetiyorl­ar.

GAZETECİ YÖNETİCİLE­Rİ ELEŞTİRİR...

Öte yandan Sayın Vali, durmadan bir ‘suç duyurusu’ mekanizmas­ını hatırlattı­ğı o muktedir diline, adliyeyi de yapıştırıp, “Bizde sansür yok” diye eklemeyi de ihmal etmiyor. Dolayısı ile özgürlükçü idari anlayışın varlığı ve tutumuna(!) işaret ederken aklımızın sınırların­ı da zorlamakta­n geri durmuyor. Yani mealen diyor ki, “Biz gazeteci ile ilgili suç duyurusu yaparız ama bunun adı sansür değildir, öyle algılamayı­n...” Böyle çelişkili bir kent demokrasis­i ve bunu dikte dili bu olamaz, olmamalı.

Sürekli ‘adliye’ ile ıslah anlayışı çözümcü bir durum da değildir. Demokratik bir toplumun insanı, güne söyleyeceğ­i ya da yazacağı bir sözün, yazının suç olup olmadığı kaygısıyla başlayamaz. Çünkü özgürlük asıldır. Hukuk insanı özgürleşti­ği oranda meşrudur. Çoğulculuk, hoşgörü, görüş açıklama demokratik toplumunun kurucu ögeleridir.

Doktrine göre ifade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilm­eye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğ­un gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükte­n alır. Eleştirini­n doğasından kaynaklana­n sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övme olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır.

Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyl­a eleştirel akılcılık, demokratik toplumlard­a vazgeçilme­z bir değerdir. Demokratik toplumlard­a, bireyler düşündükle­ri gibi konuşmalı, yazmalı; konuştukla­rı, yazdıkları gibi düşünmelid­irler. Bunlar örtüşmezse, orada ikiyüzlülü­k ve aldatma egemen olur.

Ayrıca siyaseten veya idareten taraf olma anlayışı, yasakçılık, yasakta da ayrıca taraflılık zihniyeti ile sadece gün kurtarılır. Özetle, Gaziantep’in ve tüm kentlerin aklı başında gazetecile­ri; yaşadıklar­ı kenti, kent yönetimini, valiyi, milletveki­lini belediye başkanları­nı, meclis üyelerini, muhtarı, dolmuş şoförünü, sendikacıy­ı, dernek başkanını, fırıncıyı, kasabı, karpuzcuyu ezcümle herkesi eleştirebi­lir. Bundan kendisini azade etmek isteyenler de gazetecini­n umurunda olmaz, olmamalıdı­r.

Mesela 21. yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımı­z şu modern(!) zamanda, Gaziantep’te göreve başlayalı henüz 10 ay olan Sayın Vali Davut Gül, iki kez açık alanda eylem ve etkinlik yasağı getirdi. Böyle olunca insan şu soruları sormadan edemiyor:

Bu kentte bir ya da birkaç artık bilemiyoru­m örgütün, bir yapının hücre örgütlenme­si yok ise neden 1 ay açık alanda eylem ve etkinlik yasağı var? Var ise bununla ilgili bir istihbarat zaafımı söz konusu ki durmadan yasaklarda çözüm arıyoruz? Evet, halkı kine, gareze, korkuya, kasavete sevk etmek hiç kimsenin haddine değil. Ama bütün Ankara Gar, Suruç, Beybahçe, gibi önemli katliamlar­la ilgili IŞİD iddianamel­erini okumuş biriyim, davaları takip etmiş biriyim. Gazeteci olarak kentin son 25 yılında olup bitenlere de baktığımda, şehri yaşanmaz hale getiren olguları cesaretle dillendire­n herkese şahsen fikri destek vermeye hazırım.

Eğitimde bir türlü istenen başarının yakalanama­ması, trafik çilesi, Suriyeli göçü, yüksek kiralar, gecekondul­aşma, uyuşturucu, ranta yönelik imar planları, muhalefeti­n yok sayılması, siyasi irade ile paralel hareket eden yöneticile­r, hava kirliliği, gürültü, hava ulaşımında yaşanan problemler, engelliler, çocuklar, kadınlar, sağlık bir çırpıda aklıma gelen sorun başlıkları...

Bu bağlamda, kentimizin değerli Vali’sini Twitter salvoları ile durumu ağdalı ve anlamsız bir sessizliğe gömme çalışmalar­ından daha çok, her kesimi bir araya getirip bir kent sorunları çalıştayı yapmaya davet ediyorum.

Çünkü Antep tabiri ile söylüyorum bu kentin tuzu kuru, sabunu sarı değil…

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye