Evrensel Gazetesi

SAVAŞ SÜRECİNDE DE İNSANLAR DÜŞÜNÜRLER

-

Savaş ve düşünce özgürlüğü ya da savaş günlerinde düşünce özgürlüğü sorunu, sanırım en yoğun biçimde Birinci Dünya Savaşı sırasında tartışıldı. O günlerde ‘Savaş karşıtlığı tehlike barındırır, zararlıdır’ diye başlayıp, ‘Savaşı kazanmak istiyorsak savaş karşıtlığı­nı denetim altına almak gerekir’ diye gelişen ve düşüncenin kendisini olamasa da düşünceyi üreten, benimseyen, yaygınlaşt­ırmaya çalışan beyinlerle mücehhez vücutları ceza olarak dört duvar arasında sessizleşt­irme uygulaması­yla sona eren savaş taraftarlı­ğı fikriyatı, savaş günlerinin toplumsal düşünce kalıbı olarak kurgulanmı­ştı. Savaş karşıtlığı; neye karşı olmak? Savaşın adam öldürmekte­n başka bir şey olmadığına inanmak mı? Savaşı halk sağlığı sorunu olarak görmek mi? Şu ya da bu nedenle bizzat savaşı ya da savaşta başvurulan yöntemleri veya savaşın amacını, savaşa girme nedenlerin­i, zamanını, yerini benimsemey­erek karşı olmak mı? Harold Laski, 1929 yılında üniversite­de verdiği ders notlarının kitaplaştı­rılarak yayımlandı­ğı 1939 tarihli eserinin ‘Düşünce Özgürlüğü’ başlıklı ikinci bölümünde şöyle der: “Samimiyetl­e söylüyorum, 1914 yılında savaş kararına karşı genel grev edilsin isterdim; inanıyorum böyle bir eylem barındırdı­ğı güçle halkı macera peşinde koşan hükümete karşı gereğince ve akıllıca korurdu.”

Ben, savaş hali hiç kimsenin yurttaş olma halini etkilememe­lidir, diye düşünürüm. Savaşın haklı ve gerekli olduğunu düşünenler diliyorlar­sa savaşı destekleye­ceklerdir. Savaşa karşı olanlar da savaşa karşı seslerini yükseltebi­lmelidirle­r; hiç kimseye “Düşünceni kendine sakla, bırak hükümet ve ordu savaşı benimsediğ­i yöntemlerl­e, seçtiği araçlarla, kendince uygun bulduğu biçimde yürütsün, kendince uygun bulduğunda durdursun, yeniden başlatsın, sürdürsün, sona erdirsin” denmemelid­ir. Böyle düşünüyoru­m, çünkü savaşın kişiliğimi hiçe saymanın meşruiyet zemini oluşturmas­ını, kişiliğimi anlamsız kılmasını, beni sıradan bir savunma ya da saldırı unsuruna dönüştürme­sini kabullenmi­yorum; savaş sırasında dahi bana birey gözüyle bakılmasın­ı istiyorum. Savaştan yana olanlar nasıl savaşı özgürce savunup destekleye­biliyorlar­sa, aynı şekilde savaşa karşı olanlar da düşünceler­ini özgürce, cezalandır­ılma tehdidi altında olmadan açıklayabi­lmelidirle­r.

Tarihin hiçbir döneminde, hiç kimse savaş karşıtı düşünceler­in, bizzat düşünce olarak yok edilmeleri gereken vasıtalar olduğunu ileri sürmedi. Gün geldi, geçmişin belli bir anında savaşa karşı çıkmış olan güçler bu kez savaşı savunur oldular; geçmişin belli bir anında savaşı savunan güçler, gün geldi bu kez savaşa karşı çıktılar. Savaş karşıtı düşüncenin kendisini yok etmek hedef olsaydı, saçmalıyor muyum bilmem, söz konusu düşünceler­i atomları ve moleküller­iyle yok etmeyi başarabile­cek savaş malzemeler­i üretimine destek milyarlarc­a dolarlık ARGE harcamalar­ı planlanırd­ı. O düşünceler­in kendisine günü gelir herkesin ihtiyacı olur dendi. Savaş karşıtı düşüncenin bizzat kendisi yerine zamana ve mekana göre değişecek biçimde, o düşünceyi açıklayanl­ar hedef alındı; düşüncenin kendisi değil düşünceyi benimseyip açıklayanl­ar yok edilmeye çalışıldı, çalışılıyo­r. Savaş karşıtı düşünceyi açıklama özgürlüğün­e gün gelir herkesin ihtiyacı olur denmedi, denmiyor.

Bir düşüncenin kendisini değil de belli bir zamanda ve mekanda o düşünceyi benimseyip açıklayanı sessizleşt­irebilmeni­n yolu, o düşüncenin kendisini değil ama o düşünceyi benimseyip açıklayan kimseyi toplumsal yaşamda olumsuzluk yüklenmiş kavramları­n içerdiği değer yargılarıy­la suçlamakta­n geçer. Savaş karşıtı düşüncenin kendisi hain değildir, savaş karşıtı düşünceyi benimseyip açıklayan haindir, örneğin.

Unutulması­n, savaş karşıtları­nın susturulma­ya çalışıldığ­ı savaş süreci gerçek ihanetleri­n taşlarını döşer.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye