SONSUZ İHANET
BİLMEM kaçıncı yüz üstü terk etme, egemen, ekonomik ve jeopolitik çıkarlar için bitmez-tükenmez bir ihanet görüntüsü. On yıllardır süren direniş ve orijinal bir siyasi kültürün özerk inşasına rağmen, Kürtler her zaman, eşi görülmemiş bir şiddetle vahşi bir baskıya maruz kalıyorlar. Çarşamba günü Suriye’nin kuzeydoğusuna yapılan Türk saldırısı bir kez daha akıllara en kötüsünü getiriyor. Mülteciler krizini çözmesi, gümrüklerde barış sağlaması ve bir Suriye devletinin yeniden oluşmasına katkıda bulunması için Türkiye’ye bugün verilen teminat bir kez daha yeni bir tehdit doğurdu. Bu yeni kriz Avrupa devletlerinin güçsüzlüklerinin altını çiziyor. Avrupa’nın ve Fransa’nın sessizlikleri şu ana kadar kazanılmış sanılan haklar konusunda, yani halkların bahar ideali ve kendi kaderlerini belirleme hakları konusunda soru işaretleri doğuruyor.
Ulus-devletlerin oluşmasındaki tarihsel kriterler metrukiyete mi düştü yoksa? Ernest Gellener’e(1) göre ulusların tarihi her şeyden önce yenilenlerin tarihidir: Binlerce halk, uluslar düzeyine yükselebilir durumdayken asla buna ulaşamadılar. Kürtler bunun en iyi örneklerinden birisini oluşturuyor. Usanmadan-yorulmadan hatırlatmak gerekir ki, Birinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin imzaladığı 1920 Sevr Anlaşması, Osmanlı İmparatorluğunun kalıntılarında bağımsız bir Kürt devletinin oluşması vaadinde bulunuyordu. Arap isyanı olarak adlandırılan isyana ve müttefiklerin zaferine Kürt birlikleri aktif olarak katılmışlardı, fakat unutulan bu muharebe tarihsel bir ihanetle sonuçlandı. 1923’teki Lozan anlaşmasıyla İngiliz ve Fransa mandaları Ortadoğu’yu paylaştırdılar ve bilinmiş bir savaş silahına başvurarak verdikleri sözü unuttular. Ve Kürtler böylelikle birçok yabancı gücün egemenliği altına geçtiler(2).
Daha yakın bir tarih olarak Irak savaşlarında Kürtler, Saddam Hüseyin’e karşı zafer elde etmeyi sağladılar fakat bunun karşılığında sadece özerk bir bölge oluşturmayı sağlayan bir tanımanın nüvelerini elde edebildiler. Gelişen bu ulusun egemenlik hakkının tanınması için ne eksiği var ki? Birçok hipotez var: Diplomatik temsilcilerinin yetersizliği, Batılılar tarafından tarihinin bilinmemesi, bulundukları bölgenin birçok çıkar arasında parçalanması. Fakat eski Yugoslavya’da birçok ulus-devletin dogmasıyla sergilenen sevinci hatırladığımızda, çifte standart bir yaklaşımın söz konusu olduğunu görmemek imkansız.