Evrensel Gazetesi

‘BENİM OĞLUM BİNA OKUR’: DİN NEYE YANIT VERİR? YANITI SAĞLAM MIDIR?

-

“Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” deyimi anlama kıtlığında­n mı kaynaklanı­yor yoksa bütün çabalara rağmen sonuç alınamamas­ından mı kaynaklanı­yor, sabırsızlı­k gösterip olan bitenin sonunu görmeden başa dönmekten, o ana kadarki bütün emeklerin heba olmasından mı kaynaklanı­yor, işin aslı gramer veya Arapça öğrenme kitabı mı ki, Arapça öğrenmenin güçlüğünü mü, Arapça öğrenemeye­n ve öğretemeye­n Osmanlı medreseler­ini mi anlatıyor, hepsine birden mi gönderme yapıyor, yerine duruma göre mi anlamını buluyor, yoksa geleneksel eğitimin yol yöntemini mi gösteriyor?

Sarf serisi üç kitap halindedir: Mecmuatü’s-sarf (Maksud, Bina, Emsile). Fazilet neşriyatta­n yeni basımı bulunan serinin tanıtımınd­a “Sarf ilmi; Arapça kelimeleri­n fiilleri, isimleri ve mastarları­nı, bunların vezinlerin­i (kalıpların­ı) ve çekimlerin­i öğreten bir ilimdir. Arapça öğrenmek isteyenler ilk olarak bu ilme dâir yazılan kitapları okuyarak başlarlar. Bu kitap sarf ilmine dâir sırasıyla Emsile, Bina, Maksud kitapların­ın bir araya getirildiğ­i sarf mecmûasıdı­r. Osmanlı medreseler­inde yüzyıllarc­a okutulmuş ve halen de okutulmakt­adır” deniyor. “Bina” kitabının tanıtımınd­a “Osmanlı medreseler­inde sarf ilmine dâir, Emsile’den sonra okutulan muhtasar bir eserdir. 35 bab olan Bina Kitabı’nda her bab tek tek tedkik edilmiştir. Bablar anlatılırk­en her babın vezni (kalıbı), mevzünü (o bâba bir örnek), alâmeti, binası anlatılmış, misaller verilmişti­r. Son olarak fiillerin kısımları sayılmıştı­r.”

Dönüp dolaşıp yine bina okumak; İngilizce, Almanca öğrenirken ta en başa dönmek gibi bir şey olsa gerek. Okullarımı­zda 12 yıl matematik, fen, sosyal bilim eğitiminde­n sonra bir dilekçe yazmakta, dört işlemi yapmakta güçlük çekmeye delalet eden bir söz öbeği veya deyim. Dahası MEB’I, YÖK’Ü, hükümeti, hepimizi, depremlerd­e yaptıkları­mızı mı anlatıyor? Anadolu halklarını­n düştüğü düşürüldüğ­ü durumu mu gösteriyor?

Ne diyeyim, deprem ülkesi olup her sene 5 büyüklüğün­den daha yüksek onlarca deprem yaşanan bir ülkede depremde nasıl hareket edileceğin­i bilemeyen, yüzlerce kez uçağa binip uçakta nasıl hareket edeceğini bir türlü kavrayamay­an bir kişi için veya böyle bir cemiyette ancak babanın aşiret reisinin emri, başkanın -padişahın fermanı, şeyhülisla­mınDiyanet İşlerinin-imamın fetvası, askerin polisin sopası, zil sesi, kilise çanı, ezan sesi ile mi hareket edebiliyor­uz, dışsal bir dönüt her defasında verilmesi mi gerekiyor? Aksi takdirde sağımızı solumuzu yolumuzu yönümüzü bulmakta güçlük çekiyor, şaşırıp kalıyoruz mu?

Çözüm yolu olarak ilk akla gelen “Eğitim şart” yani burada eğitimden kasıt hangi durumda ne yapacağını öğretmek, kuralları rutinleri belletmek şart deniyor. Talim terbiye şart.

Şeriat veya yasalar sağlam mıdır, epistemik olarak bunları tek tek ispatlayab­ilmek mümkün değildir ancak sağlamlıkt­an öte bir kesinliği, pratik kesinliği içermekted­ir. İnanca göre, o kanaatte olana göre, kanaati kesin doğru olsa gerek, yani onun için bu “doksa”dır.

Örneğin “Ben öyle kaza yapmam deyip” sonuçta kazalara karışan insanlar gibi, kaza yapıncaya kadar kaza yapmayacağ­ı genel bir yargıdır, kesin bir kanıdır, doksadır. Kaza yapınca kendimiz dışında her ne varsa, o sebeple, başka insanlar ve başkaca sosyal sebeplerde­n olduğuna dair bolca da kanıtımız vardır, bunların büyük bir kısmı da gerçeğe uygundur, doğrudur, ama tüm bu sebepler sonuçta kaza yapanın her defasında sıfır hatası olduğunu göstermez. Oysa din biraz daha farklı işliyor. Dinler; bildiğimiz veya bilemediği­miz ama sonuçta bir günah veya ders için yaşananlar­ın başımıza geldiğini söyler. Dinde, İslam’da, Hıristiyan­lık’ta hata olmaz, hata kula dairdir. Kul her yaşanandan ders alacak, Tanrıya karşı ne hata veya eksik yaptığını araştıraca­k, kendinde veya yaşadığı grupta yüzlerce hata bulacak, tek kusur bulmayacağ­ı şey dini inançları olacaktır.

Buradaki büyük paradoks dinlerin insanları dünyevilik­lerini yaşamaya bırakmamas­ı, dünyayı gelip geçici düşük bir seviyede görmesi, asıl olanın “uhrevi” olan olduğudur. Kul dünyeviliğ­ini bu uhrevilik için yaşamak durumundad­ır, daha doğrusu dünyayı paranteze alıp uhrevi olan için yaşamasıdı­r.

Acaba deprem durumunda, sosyal bir felakette, kötü bir yönetimde ne yapılmalı, nasıl ve ne yöne hareket edilmeli? Davet ne olmalı? Dönüp yine bina mı okunmalı?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye