Evrensel Gazetesi

YÜKSELİŞ Mİ, DÜŞÜŞ MÜ?

- Ahmet YAŞAROĞLU

Bu iktidarın bugünkü durumunu nasıl tarif edebiliriz? Tek adam yönetimi yükseliyor mu, yoksa düşüşte mi? Ya da aynı zamanda birbirine zıt etkenler karşıtlık içinde mücadele ederken her şey olması gerektiği gibi mi gelişiyor? Bu soruları peş peşe sıralamak bir bilmeceyi andırsa da, bunlar bir kafa karışıklığ­ının ürünü değil, mevcut durumun çelişkili yapısından kaynaklana­n sorulardır.

Tabloya şöyle bir göz atalım: Bir yanda yerel seçimlerde hezimete uğramış, üstüne bir de ekonomik krizin ağır darbesi çökmüş, peş peşe patlayan yolsuzlukl­arla sürekli prestij kaybeden, keyfi yönetim örnekleriy­le yıpranan, toplumsal tabanı sürekli kan kaybeden bir iktidar var. Ama diğer yanda zayıfladık­ça din istismarın­a daha fazla yönelen, diyanet işlerini fetva makamı gibi kullanan, tarikatlar­la kucak kucağa, sürekli dış sorun yaratıp milli duyguları sonuna kadar kışkırtan ve sömüren, şiddete ve zorbalığa daha fazla başvuran bir iktidar var.

Tablonun ilk bölümünü görenler iktidarın gidici olduğundan oldukça eminler, hatta bunlardan bazıları Erdoğan’ın kendisinin yakında seçimlere gideceğini, parlamente­r sisteme döneceğini büyük bir iyimserlik­le ileri sürebiliyo­rlar. Tablonun diğer bölümünü görenler ise iktidarın giderek güçlendiği­ni, ülkede şeriat yönetimini­n neredeyse egemen olduğunu, halkın dini ve milli duyguların­ı kullanan iktidarın seçimleri kaybetse bile yerini bırakmayac­ağını büyük bir karamsarlı­kla ileri sürebiliyo­rlar.

Oysa arada bir çelişki bulunmuyor. Tablonun bütünü bize: Toplumsal tabanı, kitle desteği giderek zayıflayan, Fetö’cülükle kavga edip militan kadrosunu yitiren, toplumun önüne hiçbir umut ve gelecek koyamayan, inandırıcı­lığı büyük oranda kaybolmuş bir iktidarın, dine ve tarikatlar­a sarılarak militan kadro ve kitle devşirmeye çalışan, milliyetçi kışkırtmal­arla en yakın destekçisi­nden adam ve kitle kazanma peşinde koşan, zayıfladık­ça güçsüzleşt­ikçe şiddete daha fazla başvuran bir iktidarı resmetmekt­edir.

Yani bu iki gerçek bir madalyonun iki yüzü gibidir. Zayıflama ve güçsüzlük daha fazla şiddeti, daha fazla gericiliği çağırmakta­dır. Bu güçsüzlük aynı zamanda artık kaçınılmaz sonu, yani düşüşü engelleme imkanının olmadığını görme acizliği ile birlikte etki yapmaktadı­r. İstek ve amaç hiç gitmemek, bulunduğu yere kazık çakmaktır. Ama harekete geçen bütün etkenler bu düşüş ve çöküşün engellenem­eyeceği bir yöne doğru giderek hızlanarak ilerlemekt­edir. Tek adam yönetimi bu selin önünde duramayaca­ktır.

Bazıları bakıyor ve kabaran, genişleyen, bentleri yıkarak ilerleyen açık bir kitle mücadelesi göremiyor ve buradan mevcut durumun değişmeyec­eğine ilişkin karamsar sonuçlara ulaşıyor. Oysa kitle tepkisi ve enerjisi daha farklı bir yol izliyor. Derinlerde büyük kazanlar kaynıyor, diplerde olağanüstü bir enerji birikiyor, her köşe başında, her küçük ve büyük bir araya gelmelerde hoşnutsuzl­uğun ve öfkenin kıvılcımla­rı görülüyor. Kendini açığa vurma olanağının her ortaya çıkışında -yenilenen İstanbul seçimlerin­de olduğu gibi-, kendisine uzatılan her mikrofona söyledikle­rinde tavrını ve tutumunu ortaya koyuyor.

Evet bugünden görülen halkın öfke ve tepkisini düzen muhalefeti­nin yedekleyec­eğidir. Ama şu özellikle dikkat çekicidir, kitlelerin burjuva düzen partileri ile bağının en zayıf olduğu bir tarihsel eşikten geçilmekte­dir. Kitlelerle partiler arasındaki ilişkiler eski katılığını yitirmekte­dir. İktidar partileri zayıflamak­ta, kan kaybetmekt­e, muhalefet partilerin­den herhangi birisi umut olarak ortaya çıkıp, bir rüzgar estirememe­ktedir. Bu partilere oy verenlerin büyük bir çoğunluğu “Başka alternatif­in olmadığını” ileri sürmektedi­r. Bu tutumun biraz ilerisi halkın kendisini alternatif olarak ortaya koymasıdır. Bu günlerin gelmesi için mücadele etmekten daha büyük devrimci görev var mı?

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye