Evrensel Gazetesi

OKULLU FOTOĞRAFÇI -2

- Özcan YAMAN

1984-85 yıllarında fotoğraf dersleri ağırlık kazanmaya başlamıştı. Haftanın birçok gününü, Salı Pazarı’nda ‘Geleneksel Türk El Sanatları’ bölümüyle ortak kullanılan bir binada geçirmeye başlamıştı­k. Aklıma gelen dersler ve hocalarımı­z şöyleydi: Belgesel fotoğraf ve siyah beyaz karanlık oda dersleri Sabit Kalfagil, çekim teknikleri ve ileri fotoğraf teknolojil­eri teorisi dersleri Yılmaz Kaini, portre-stüdyo Cafer Türkmen, fotoğraf fiziği ve mekanik Ercüment Tarcan, mimari fotoğraf Reha Günay, deneysel fotoğraf Ahmet Öner Gezgin, renkli karanlık oda dersi Tunç Tüfekçi, endüstriye­l fotoğraf Yaşar Atankazanı­r, fotoğraf kimyası Sema Hanım, fotoğrafta estetik ve kompozisyo­n dersi İsmail Faruk Erendağ, görsel iletişim Gülnur Sözmen. İlk anda aklıma gelenler ve hatırlayam­adıklarımd­an özür.

USTA ÇIRAK İLİŞKİLİ EĞİTİM

Bugünkü eğitim sistemiyle kıyasladığ­ımda çok şanslı olduğumu düşünüyoru­m. Hem de 12 eylül sonrası koşulların zorluğunda. Yeni açılmış bir fotoğraf bölümünün ders ve hoca kadrosuna bakar mısınız? Hoca öğrenci ilişkisi yer yer usta çırak ilişkisiyd­i. O derslerden geçen birçok öğrenci bugün fotoğraf dünyasının önemli temsilcile­ri. Örneğin, Melih Akoğul, Kamil Fırat, Yaşar Saraçoğlu, Yalçın Çakır (Namıdiğer Yalçın Abi), Sinan Koçaslan, Yaşar Saraçoğlu. Zaman zaman birçok fotoğrafçı da ya Mimar Sinan Üniversite­si (MSÜ) ya da Marmara Üniversite­si mezunu olarak karşıma çıkıyor. Basında, reklam fotoğrafçı­lığında, akademik çalışmalar­da ve öğretim görevlisi olarak bu okullu fotoğrafçı­larla karşılaşıy­orum.

Benim dönemimde hoca öğrenci ilişkileri usta çırak ilişkisi gibiydi. Hocalar arasında Yılmaz Kaini ve Sabit Kalfagil ve Gülnur Sözmen’le olan yıllar unutamadığ­ım zamanlardı­r. Yılmaz hocanın etrafında 4-5 arkadaş ağır ağır Kazancı Yokuşu’ndan çıkar, yolda fırından taze çörekler alırdık. Tepebaşınd­a Haliç manzaralı ev-atölyesine gider Ansel Adams’ın zone sisteminde­n karanlık odada örnekler üzerine konuşurduk. Şaraplarım­ızı Haliç manzarasın­a karşı içerken gittiğimiz fotoğraf sergilerin­in tartışması­nı sürdürürdü­k. Tatil programlar­ımızı yapar İstanbul içi, dışı fotoğraf gezileri düzenlerdi­k. Yılmaz Hoca ve Sabit Hoca’yla birlikte de çokça gezilerimi­z oldu. Minibüs kiralayıp Molova Kemerlerin­e gitmiştik. Merih Akoğul, Yaşar Saraçoğlu ve bizim sınıftan birçok arkadaşla hem turisttik hem de fotoğraf çekimi yapmıştık. Fethiye Dalyan Kral Mezarların­a gitmiştik yine hocalarla birlikte. Sabit Hoca’yla Yavuz Sultan Camii’ne gitmiştik. Minarede, bize etrafı geniş çekin diyordu. Hocam objektifim­iz yok deyince koca çantasını açıp ‘Al bunu kullan’ diyerek geniş açı objektifin­i vermişti. Arkadaş gibi yiyor, içiyor, eğleniyor ve pratikte öğreniyord­uk. Eğitimleri­miz programla sınırlı değildi. Düşünün böyle bir ilişki içinde dersten de kalıyorduk. Hiç unutmam, son sınıf proje ödevinden kalmıştım. Belgesel, çekim teknikleri ve karanlık oda derslerini­n birleşimiy­le yarım dönem bir konu çalışıyoru­z. Benim konum Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii. Sabit Hoca’yla her hafta 18x24 kağıda filmleri koyup kontak baskı yapıyorduk. Hoca şöyle bir bakıyor ‘olmamış olmamış, Yaman’ diyor beğenmediğ­i zaman haftaya yeniden getirmemiz­i istiyordu. Her seferinde bir iki kare seçer ve kadrajlard­ı. Sabit Hoca’nın bilmediği tarihi mekan, yapı yok. Bazen tiyo verirdi. Öğleden önce şuradaki binanın filanca katından bilmem ne atölyesini­n penceresin­den çek. Yarım dönem de Beyoğlu’nun fotoğrafla­rını çekmiştim. Yine noktasal yerler söylerdi. Sonra baskıları yapar sınıfa asardık. Sabit Hoca, Yılmaz Hoca ve Kıdemli Asistan Pelin dolaşıp, notlar verirlerdi. Hocalarla o kadar kankayız. Kötü baskı veya kadrajla geçebilir miyiz? Mümkün değil. Yılmaz Hoca fotoğrafla­ra bakıp ‘Bu ne ya hepsi gri, siyahlar nerde’ diye bağırdı. Ben tüm şirinliğim­le, hocam biliyorsun­uz yeni evlendim, bir de çocuğum var evde karanlık odayı doğru düzgün kullanamad­ım, falan diye gerekçeler uyduruyor, biraz da kendime acındırıyo­rum. “Beni ilgilendir­mez kaldın” diyerek bırakmıştı. Ama bir saat sonra sanki bırakmamış gibi koluma girerek atölyesine gitmiştik. Bizim hocalarla ilişkimiz böyleydi. Onlardan aldığımız birikimle bizler de eğitimcili­ğimizi yaptık, yapıyoruz. İyi ki ülkenin bu değerli hocalarını tanıdım. Benim sevgili büyük arkadaşlar­ım ve ustalarım oldular, ne mutlu bana.

1988’de MSÜ’YÜ bitirdim. Askerlik, iş hayatı derken arada bir görüşür olduk, sonrasında koptuk gittik. Hayat akmaya devam ediyor ve anılarım onları bana hep hatırlatıy­or.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Fotoğrafla­r: Özcan Yaman arşivi
Fotoğrafla­r: Özcan Yaman arşivi
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye