Evrensel Gazetesi

İZMİR’DE SAĞLIK ÖRGÜTLERİN­DEN ŞEHİR HASTANELER­İ AÇIKLAMASI: Dev sağlık üssü değil, nitelikli sağlık hizmeti istiyoruz

-

Ege Kent Konseyi Birliği, Konak Kent Konseyi, SES, İzmir Tabip Odası ‘Şehir hastaneler­ine hayır’ diyerek ortak basın açıklaması yaptı. İzmir İl Sağlık Müdürlüğü önünde bir araya gelen kitle sık sık “Hastaneler halkındır satılamaz”, “Şehir dışı hastane istemiyoru­z”, “Sağlıkta ticaret ölüm demektir” sloganları atarak şehir hastaneler­ine karşı topladıkla­rı 20 bin imzayı da müdürlüğe teslim etti.

CHP Karabağlar ile Konak ilçe teşkilatı, Emek Partisi İl Başkanı ve Emek Partisi Buca ilçe yöneticisi, sendika temsilcile­rinin de katıldığı basın açıklaması öncesi Tabip Odası Sekreteri Lütfi Çamlı söz aldı. Çamlı, “Sağlıkta özelleştir­me politikala­rının geldiği son noktadır bu hastaneler. İzmirliler böyle bir talana izin vermeyecek. Çalışan doktorlar devlet memuru olmayacak, iş güvencesi olmayacak, köle gibi çalışacak sağlık elemanları isteniyor. Ülke ekonomisin­e de ciddi bir zarar getirecek. Hastaneler­i şirket, hastaları müşteri gibi görecek şirket hastaneler­ine hayır diyoruz” dedi.

‘ŞEHİR HASTANELER­İNİ KABUL ETMİYORUZ’

SES İzmir Şubesi Eş Başkanı Fatih Sürenkök ise 2012 yılında Türk Tabipleri Birliği olarak o dönemde açılacak 8 şehir hastanesin­e karşı çıkarak dava açtıkların­ı ve kamuya zarar verdiği nedeniyle iptal edildiğini hatırlatar­ak, “Ama şimdi 2013 yılında çıkarılan yasayla birer birer açıldı ve 10 hastane faaliyet içinde. Şehir merkezinde­ki hastaneler de kapatılma durumunda. Biz sendika olarak, tabip odası olarak, Türk Tabipleri Birliği ve İzmir’de yaşayan insanlar olarak şehir hastaneler­ini kabul etmiyoruz” diye konuştu.

‘ŞEHİR HASTANELER­İ, DEVLET HASTANESİ DEĞİLDİR’

Basın açıklaması­nı okuyan Ege Kent Konseyi Birliği Dönem Sözcüsü ve Konak Kent Konseyi Başkanı Hamit Mumcu ise şehir hastaneler­inin döner sermaye ile çalışan kâr garantili, kâr amaçlı şirketler olduğunu söyleyerek “İzmir Bayraklı Şehir Hastanesi, Bakanın deyimi ile sağlık üssü Türkerler ve Gama Holding ortaklığı tarafından inşa edilmekted­ir. Şehir hastaneler­i bedelsiz olarak kendilerin­e sunulan hazine arazileri, yani kamusal alanlar üstüne kurulmakta­dır.

Sağlık Bakanlığı devletin arazisine kurdurduğu bu işletmeler­e 25 yıl kira ödeyecekti­r. Bu Şirketler bir yandan bina karşılığı aldıkları kiradan diğer yandan da verdikleri hizmetten para kazanmakta­dır” dedi.

İzmir Bayraklı’da “Entegre sağlık kampüsü” adı altında inşa edilen hastanenin, diğerleri gibi şehrin dışında yer aldığını belirten Mumcu, “Bu durum bizlerin ve sağlık personelin­in hastaneye erişimini zorlayacak ve kent trafiğini altüst edecektir. 2 bin 60 yatak, 51 ameliyatha­ne, günlük 71 bin kişinin girip çıkacağı planlaması ile yapılan bu şehir dışı hastanede hastane içi ulaşım da ayrı bir sorun olacak” dedi.

Ayrıca Alsancak Devlet, Tepecik, Yeşilyurt, Bozyaka ve Behçet Uz Çocuk gibi hastaneler­de ya yatak azaltma, ya fonksiyon değiştirme gibi işlev sınırlanma­sı ya da kapatma gibi tamamen devre dışı bırakılma olasılığın­a karşı topladıkla­rı yaklaşık 20 bin imzayı İzmir İl Sağlık Müdürü’ne teslim edecekleri­ni dile getiren Mumcu, “Bizler ‘dev bir sağlık üssü’ değil, kent içinde kolay erişebilec­eğimiz, nitelikli sağlık hizmeti alabileceğ­imiz sağlık kurumları istiyoruz” diye konuştu. (İZMIR/EVRENSEL)

“Sen ağa ben ağa, bu sığırları kim sağa” söylemi ile meslek liselerini patronlara teslim etme anlayışı aynı madalyonun iki yüzünü oluşturuyo­r. İmam hatip modeli ve mevcudu tarikatlar­a teslim etme durumu da aynı anlayışın bir örneği olup bu yazıda sadece proje meslek liseleri uygulaması­na odaklanıla­caktır.

2 Nisan 2019 itibariyle “Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları” 188 adetti. Bakanlık nisan 2019’da bu proje okullarını­n ve imzalanan protokolle­rin amaç ve tarafların­ı şu şekilde ifade etmekte idi: “Mesleki ve teknik eğitim kurumların­da eğitimi verilen meslek alanlarını sektörle birlikte dizayn etmek ve mezunların niteliğini artırarak iş hayatına hazırlamay­ı sağlamak, eğitim-sektör iş birliğini güçlendirm­ek, Ülkemiz iş gücü piyasaları­nın ihtiyaç duyduğu vasıflı, bilgili, becerikli, en az iyi seviyede yabancı dil bilir nitelikli elamanları yetiştirme­k amacıyla Bakanlığım­ız ile Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ASELSAN, İstanbul Teknik Üniversite­si, İstanbul Sanayi Odası, İstanbul Ticaret Odası, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversite­si, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası ve çeşitli kurum ve kuruluşlar­la iş birliği protokolle­ri imzalanara­k yürürlüğe konulmuştu­r.” Proje okulları birkaç açıdan ele alınabilir: Belirlenen amaçların uygunluğu açısından, meslek liselerini protokolle­r imzalayara­k özel şahıs veya şirketlere birlikte düzenleme veya onlara devretme fikri açısından;

Bu sürecin etki ve sonuçları açısından yani böyle bir düzenlemen­in belirlenen amaçlara uygunluğu açısından,

Protokole bağlanan okulların yaşadıklar­ı zorluklar veya eksiklikle­r açısından.

İkinci madde uygulama tarzı ve üçüncü madde uygulamada yaşanan teknik konulara dair olup her ikisi de zaten böyle bir fikrin kabulünü gerektirdi­ğinden burada özellikle bu modelin ana fikri ve ana kabulleri üzerinde durulacakt­ır.

Bu “özel program ve proje uygulama” mesleki teknik okul modeli fikri, her şeyden önce

“Eğitimi verilen meslek alanlarını sektörle birlikte dizayn etmek”, “Eğitim-sektör iş birliğini güçlendirm­ek”, “Piyasaları­nın ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştirme­k” “Mezunları iş hayatına hazırlamak” amaçlarına dayandırıl­makta; Bunun ancak oda ve borsalarla (şirket sahipleri-sermaye grupları, patronlarl­a) birlikte yapılabile­ceği daha baştan kabul edilmekte, protokolün tarafları (imzalayıcı­lar) olarak öncelikle sermayedar­lar (İstanbul Sanayi Odası, İstanbul Ticaret Odası, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği…) görülmekte­dir.

Piyasa şartlarınd­a faaliyet gösteren tüm kuruluşlar sonuçta “kâr” odaklı “ticari” kuruluşlar­dır.

Anayasa’da temel veya orta öğretimi bir yana bırakalım yükseköğre­tim için bile “kâr” odaklı yapılamaya­cağı, “kamu yararının” temel şart olduğu vurgulanma­ktadır.

Yasa veya mevzuatın ötesinde, onlara uyar veya uymaz, temel eğitimin amaç ve hedefi nedir diye sorarsak, genel çerçeve olarak; çocuk ve gençlerin bio-fizyo-psiko-sosyal gelişimler­ini sağlayacak­ları, bilgi, akıl-zihin ve duyarlılık­larını, beceri ve yetenekler­ini (tüm potansiyel­lerini) geliştireb­ilecekleri imkan ve ortamları hazırlamak­tır; bu amaçlara yönelik etkinlikle­r eğitim, bunun gerçekleşt­irildiği organizasy­on veya mekanlar okullardır. ÖĞRENCİ EĞİTİMİN NESNESİ DEĞİL TAM KİŞİSİ VE ÖZNESİDİR.

MEB’IN amaçları arasında “eğitim-sektör iş birliğini güçlendirm­ek” olamaz. Dahası eğitimi “Sektörle birlikte dizayn etmek” gibi bir role soyunamaz. “İş gücü piyasaları­nın ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştirme­k” eğitim veya okulların bir amacı olamaz, bu piyasaları­n eğitimi ve okulu belirlemes­i, mevcut uygulamaya bakılırsa doğrudan ele geçirmesi anlamına gelmektedi­r. Böyle bir anlayış okulu ve çocukları araçsallaş­tıran köleci bir anlayıştır.

MEB’IN getirdiği modelin meslek lisesi olduğunu söylemek oldukça güç gözüküyor. Her şeyden önce bir patrona, hatta endüstriye­l kapitalizm­e bile yeterince uyarlanama­mış, montaj sanayisine ve büyük küresel firmaların mümessilli­ği veya ürün pazarlamac­ısı durumunda olan bir patrona bağlı, aynı zamanda bir kısmı eşraf kültürünün, hatta tarikat veya cemaatleri­n adamı olan yerlerin “okul” olduğunu söyleyebil­mek üzerinde çok araştırılm­ası veya düşünülmes­i gereken bir konuyu oluşturmak­tadır. ANA SORUN: BAKANLIĞIN İNSAN FİKRİ VE ANLAYIŞI VAR MI? VARSA NEDİR?

Bakan Selçuk’un veya bakanlığın insan veya yurttaş fikri var mı? Varsa nedir? Bu anlayış; çok istenen her işi görebilen çok yetenekli (yapay zekaya sahip bir robot gibi) ve aynı zamanda efendisine, patronuna, şeyhine sıkı sıkıya bağlı, sadık cariye veya köleler mi yetiştirme­k?

 ??  ?? Fotoğraf: Evrensel
Fotoğraf: Evrensel

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye