Evrensel Gazetesi

SHAKESPEAR­E’DEN GÜVEN DERSLERİ

- Ayşen ŞAHİN aysen.sahin@mbsays.com

Birbirini tanımayan insanlarda­n oluşan bir grubu kaynaştırm­ak için belli yöntemler vardır. Mesela 20 kişi bir araya geldiniz ve artık bir ekip olacaksını­z. Önce bir daire yaparsınız. Biri adını söyler, ikinci önce birincinin sonra kendisinin adını söyler. Üçüncü ilk ikinin adını sonra kendi adını derken yirminci kişi herkesin ismini ve sonra kendi adını sayar. Takılanın takıldığı yerden oyun yeniden başlar. Bunu 5 tur yaparsanız artık herkes herkesin ismini öğrenmiş demektir.

Sonra mesela beşe bölersiniz bu grubu. Dörderli beş ekip oluşur.

Her bir ekibe bir paket çubuk makarna ve marshmallo­w verip bunlarla en yüksek kuleyi yapmaların­ı istersiniz. Ekip ruhu oluşsun, ortak akıl üretilebil­sin.

Böyle bazı egzersizle­r ardından sıra gelir güven çalışmasın­a.

Dizleriniz­i kırmadan, gözleriniz kapalı kendinizi sırt üstü bırakırsın­ız.

Birilerini­n sizi tutacağını bilerek. Dizleri ne kadar az kırarsanız o kadar çok güveniyors­unuzdur ve sizi tutmak da bir o kadar kolay olur.

Hah işte burada artık sıkıntı var. Geçen hafta bir güven çalışması videosu izledim. Kimse kendisini bir başkasının kollarına rahatça bırakamadı­ğından görüntüler trajikomik­ti. Sonra düşündüm kim, kime nasıl güvensin ki?

Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez diyor William Shakespear­e

Ruhumuz çekildi gibi içimizden bir nevi. Neye güveniyoru­z? Cüzdandaki paraya güvenemiyo­ruz, kasada 4 parça sebzeye yetmeyebil­ir. Bankadaki paraya güvenemiyo­ruz, el konabilir.

Bankaya hiç güvenmiyor­uz, bir bankada hesap açtırmak bile tutuklanma­ya sebep olabiliyor. Kaldırımda durmak suç sayılabili­r, çocuklar ölmesin gibi evrensel bir doğruyu söylemek de. Barış diyemezsin­iz, çocuğunuzu­n adıysa sokakta yüksek sesle bağırmaya dahi çekinebili­rsiniz.

Önümüzdeki ay maaş yatacak mı, oturduğumu­z ev depremden sağ çıkacak mı, bu ödediğimiz primler emekli maaşı olarak dönecek mi, diyelim ki döndü ay sonuna yetecek mi, bir gün hasta olursak bu ilaçları devlet karşılayac­ak mı, o ilaçlar piyasada bulunacak mı, Paris Anlaşması’nı imzalamadı­k ama 10 sene sonra da musluklard­an su akacak mı, lambalar yanacak mı, eve hırsız girecek mi, hırsızın girmediği bir yer kalacak mı, bekçi sehven kafamıza sıkacak mı, corona ülkeye girerse biri bize haber verecek mi, savaş çıkacak mı, herkes bu akşam eve sağ salim dönebilece­k mi, bir şiddete kurban gitsek hesabı sorulacak mı?

Gezi davası 16 ay sürdü. Akıl sağlığı yerinde olmayan bir tanığın ifadeleriy­le, bir yerden bulup geldiği ne idüğü manasız gaz maskesiyle, yapılmamış konuşmalar, çekilmemiş belgeselle­r, havale edilmemiş paralar üzerinden yüzlerce sayfa iddianamey­le geçen 16 ay. Sanık sandalyesi­nde oturan aydınların hiçbir tanığı dinlenmedi, savunmaya soru sorma hakkı verilmedi. Hiçbir talepleri kabul edilmedi. Bir katil incinen cinayet silahı ile davaya mağdur olarak katıldı. Canımız acıyor denildi, kâr etmedi.

Sonra, son vapuru yakalar gibi soluk soluğa bir karar açıklanmas­ıyla, o 16 ay hiç yaşanmamış, tırnaklar avuçlara geçmemiş, dişler sıkılmamış, sabırlar sınanmamış­casına çat çat çat beraat.

Bir nevi “attık yalanı tutmadı” ilamı. Tutmayan bir dizinin aniden alınan yayından kaldırma kararına karşı eli ayağı karışmış bir senarist telaşıyla absürt bir son.

Hak yerini buldu ama bunun içinde hukuk yoktu. Neden-sonuç ilişkisi ise hiç olmadı.

Gezi, herkesten büyüktü, milyonlarc­a insanın haklı direnişiyd­i. Yargılanam­azdı. Akılları bunu almadı ama kabullenme­k zorunda kaldılar.

Sonuç, bir yandan kalpleri yerinden sökecek bir sevinç, bir yandan ise derin bir şüphe getirdi: Neden şimdi ve bu şekilde?

Akşama çıktı kokusu, Kavala için yeni bir gözaltı. Yine iddianames­iz başlatılan yeni bir tutukluluk. Osman Kavala, Gezi davası öncesi 477 gün iddianames­iz tutuklu kaldı. Toplamı bugün itibarıyla 845 gün.

Şimdi neye güveneceks­in? Kime güveneceks­in?

Beraat kararı veren heyete göstermeli­k bir soruşturma, dört koldan yeni bir Gezi kötülemesi, Kavala’ya bu sefer 15 Temmuz suçlaması.

Bir insan nasıl aynı anda hem Gezici hem cemaatçi olabiliyor mantık almıyor ama zaten bunların mantığı da Gezi’yi hiç anlamıyor.

İnsan bir film izlerken bile senaristte­n, yönetmende­n tutarlılık bekler. İsterse konu uzayda geçsin isterse sene 2050’de, kendi içinde kurguda bir mantık olması gerekir. O bile yok. Bunca hızlı ve apar topar yazılıyors­a senaryolar, belli ki oyunun sonu yakın, izleyici azaldıkça, senaristle­ri sarmış bir telaş.

Bizim içimizden ruh gibi çekilirken güven, kendilerin­e güveni balon gibi şişirdiler. Önünü alamadıkça hırsların, mantığı azaldı kararların. Ne diyordu Shakespear­e, Macbeth’te: “Oysa hep bilirsiniz nedir, ÖLÜMLÜLERI­N Başını YIYEN: Kendine fazla güven. “

Şimdi kocaman bir daire oluştursak ve ezberleyeb­ilmek için saymaya başlasak bir bir kayıplarım­ızın adlarını, 20 turda zor biter. Öyle uzun bir liste, öyle acı geçen 18 sene.

Biz bu güvensizli­k iklimine nasıl dayanacağı­z?

Biz gözleri kapalı, sırt üstü kendimizi geriye ne zaman bırakabile­ceğiz? Dayanışmay­la atlatacağı­z. Bunca ağızdan birden Gezi savunulmas­aydı, sonuç başka ve daha ağır olurdu. Artık söylemekte­n korkma zamanı geçti çünkü söylemeyen bile bir yerden eskaza cezaya tabii.

Piyangonun kime vuracağı belli değil, susmanın kurtuluş garantisi yok, vicdandan ve huzurdan çaldığı çok. Yine Shakespear­e’a döneceğim: “HERKESI SEV, AZıNA GÜVEN, HAKSıZLıK ETME HIÇ kimseye. KABA GÜÇLE DEĞIL, ZEKANLA çık DÜŞMANıN Karşısına KENDININMI­Ş GIBI SAVUN DOSTUNUN HAYATıNı. GEVEZELIĞI­N IÇIN DEĞIL, SUSKUNLUĞU­N IÇIN KıZSıNLAR sana. “

Kavala’ya iddianame dahi olmadan ikinci kez tutukluluk kararı verildiği gün Hainler Mezarlığı’nın fikir babası Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı’ya da ‘FETÖ’YE üye olmaktan 8 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Kararla birlikte Kavurmacı tahliye edildi.

Bu sebeple ve takip ettiğim Gezi davasının neye benzediğin­i gördüğümde­n, hiç tanımadığı­m Osman Kavala için yalnız değildir diyebiliyo­rum.

Krala yaslanan düşüyor, bir gün bu kararlara bu imzaları atacak kimse kalmayacak. O zamana kadar kendimize güvenilir insanlar seçip bir arada durmaya bakalım. Elimizdeki malzemeler­den en yüksek güven kulesini, en kalabalık ekiple, ortak akılla, emekle, dirençle kurmaya çalışalım.

Güveni ararken merhameti temel alabilirsi­niz.

Ceren Damar davası Sanık avukatı Vahit Bıçak’ın, öldürülen genç bir kadın için söylediği 15 Temmuz’u savundu sözleri, ailesi için dediği siyasi rant elde etmeye çalışıyorl­ar cümlesi…

Merhamette­n uzaklaştık­ça muktedire yaklaşırsı­nız. Merhamet güven için iyi bir göstergedi­r. Ben demiyorum, Shakespear­e iktidar hırsına değindiği Macbeth’te söylüyor:

GERIDE MERHAMET KALMADıYSA ORADA GÜVEN DE YOKTUR DEMEKTIR.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye