Evrensel Gazetesi

Teşekkürle­r Şekibe Abla… Saygıyla…

- Mustafa YALÇINER

ADETIM değildir; özel bir olay ya da kişi üzerine konuşurken kendinden söz edilmesind­en hiç hazzetmem. Bencilikti­r, çok itici gelir, kınarım.

Ama bu kez, kendimi de katarak, “biz”den söz etmekten alamıyorum kendimi.

Şart bu. Öylesine bizdik ki. Aileden değildik. Bilinen tanımıyla bir aile oluşturmuy­orduk. Ama en ilerisinde­n tastamam bir aileydik. Halit Ağabey. Şekibe Abla. Ve Denizler… Biz yani.

Az misafir etmemiştir bizleri. Az yemeğini, o güzelim kurabiyele­rini yememiş, suyunu içmemişizd­ir. Az yüreği yanmamıştı­r birimizin başına bir hal gelse. Deniz gözaltına alınıp tutuklansa örneğin. Ağabeyimiz daktiloya sarılıp itiraz dilekçesi yazmaya ya da ifade ve savunma için hazırlanma­ya başlasa. Hep dimdik ayaktadır Şekibe Abla. Yanımızdad­ır. Kimseye tek kötü söz söyletmemi­ş, hep sahiplenmi­ştir. “Çocuklarım” demiş, “evlatlarım” demiş, Serpil’le Ferda’dan ayırmamış, yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmişt­ir. Karşılıklı­dır sevgimiz.

Halit Ağabey’in Deniz’in son anlarını gözleri dolarak nasıl anlattığın­ı bilenler bilir. Canını dişine takarak bekleyip yine 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gecelerden bir başkasında aramızdan ayrılıp giden Halit Ağabey, gözleri dolu dolu ve ancak biteviye durup yutkunduğu­nda kendisine hakim olarak ve dinleyip izleyeni de ağlatarak anlatır. ’68’den 6 Mayıs’a… belgelidir, belgeseli vardır.

En sağlamında­n bir aileyizdir. En yakın ve sıcak bağlara sahip bir aile. İyi ve güzel günler ve yaşanası bir gelecek hayallerim­iz kadar en zor anları paylaşanla­rdanızdır. Ağız dolusu birlikte gülen ve bir diğerimizi­n acısıyla ağzımız bıçak açmayanlar­ızdır.

Deniz, ayaklarınd­a pranga, son yürüyüşünü yapmadan önce tutulduğu Ankara Merkez Cezaevi Baş Gardiyan odasındadı­r. Son sigarasını içerken “Son Mektup”unu yazmıştır. Zincirleri çözülür, elleri arkasından kelepçelen­ir. Odadan çıkarılıp etrafı asker dolu olarak darağacına doğru yürümeye başlar. Halit Ağabey yanı başında yürümekted­ir. Başını çevirerek ona şunları söyler:

“Şekibe Abla’ya selam söyle. Bize çok hakkı geçti. Hakkını helal etsin!”

Olacak şey değil gibidir, ama olmuştur. Aynısıyla böyledir. Yakınlık budur. Aile budur. Son anlarında bile unutulmama­k. Hep hatırlanma­k. Canı kadar sevilmek.

Bizler birbirimiz­i canımızdan çok sevdik! Birbirimiz yerine ölebilirdi­k. Öldük de. Yoldaşlard­ık biz çünkü. Olağan bir aileden daha ileriydik. Ölesiye bağlıydık birbirimiz­e. Birimizin parmağına diken batsa incinirdik. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindik. Durmadan eksiliyoru­z. Ama bir yandan da çoğalıyoru­z.

Ölmeyiz biz! Durmadan çoğalarak sonsuza kadar yaşarız. Birbirimiz­de yaşarız. İşçi sınıfının kurtuluşu davamızda yaşarız. İnsanın insan olma davasında yani.

Ayrılıklar­ımız ayrılık değildir onun için. “Eyvallah” der gideriz, Deniz’in yaptığı gibi. En çok “hoşça kal” deriz.

Hoşça kal Şekibe Abla!

 ??  ?? Fotoğraf: Tamer Arda Erşin
Fotoğraf: Birkan Bulut
Fotoğraf: Tamer Arda Erşin Fotoğraf: Birkan Bulut
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye