‘DİL, DÜNYALARIMIZI KURAN İDEOLOJİK BİR ARAÇ’
YINE koronavirüs günlerinde haber metinlerinden, resmi yetkililerin açıklamalarına ayrımcılık üreten klişelerin sıkça dillendirildiğini görüyoruz. Siz de, yine Twitter’da 18 Mart günü, Sağlık Bakanı Koca’nın bir açıklamasının ardından, “Ölen yurttaşın virüsü Çinli bir çalışanından aldığını söylemeniz şart mıydı?” diye yazarak tepki gösterdiniz. Böyle bir zamanda dili kullanırken nelere dikkat etmeli sizce?
Kuşkusuz bu sorunun kapsamlı bir yanıtı çok uzun olabilir ama dilin, dünyalarımızı kuran bütünüyle ideolojik bir araç olduğunu, basit bir iletişim aracı olmadığını belirtmek gerek. Sadece ayrımcılık yapmıyoruz dil aracılığıyla bilerek ya da bilmeyerek ayrımcılığı meşrulaştırıyoruz da. Çinliler, baştan beri, mutfak kültürlerinden tutun da kalabalık olmalarına, dünyanın her yerinde olmalarına vb., bir çok özcü inançla damgalandılar. Baştan beri, Sağlık Bakanı’nın açıklamalarındaki ölen insanların sadece “yaşlı” oldukları, son uygulamayla mantığı ve yararı konusunda hiçbir açıklama yapılmaksızın 65 yaş üstü insanlara sokağa çıkma yasağı getirilmesi, son olarak “koah” hastalığı vurgusu, yukarıda söylediklerimin örneklerini oluşturuyor. Sosyal medyada, sokağa çıkan yaşlılarla alay eden, onları küçük düşürüp aşağılayan, utandıran davranışlar keşke “münferit” olsa.. Biz, mahalledeki delileri taşlayarak büyüyen çocukların oluşturduğu bir toplumuz, yeter ki ahlaki ya da yasal bir bedeli olmayacağını hatta onaylanacağını bilelim; ayrımcılık ve sonucunda şiddet için her türlü politik ve bağlamsal tecrübeye sahibiz. Yaşlı insanlara yapılan muameleye ceza olarak verilen de traji komik: Bütün toplumun yapması içi çırpındığımız bir davranış değil mi bu? 15 gün evde kalacaksın ve sonra huzur evlerini ziyaret edeceksin, al sana işkence..