Evrensel Gazetesi

Distopyada hayal edilen GELECEK FIKRI DARALıYOR

- Yetgül KARAÇELİK

İnsanlık, 2020 yılına büyük umutlarla girmişken, popülasyon­unu korumaya dönük önemli bir sınavla karşı karşıya kaldı. Kovid-19 denilen yeni bir tür virüs pandemisi insanlığı tehdit ediyor. Kuşkusuz bu zor günler geçecek. İnsanlık, tarihi boyunca yaşadığı pek çok salgın gibi bu büyük tehdidi de savuşturma­yı başaracak. Onur Gürleyen’in kaleme aldığı Hastalık romanı ise nerdeyse içinden geçtiğimiz günlerin özeti.

2018 yılında, Notabene Yayınevi tarafından yayımlanan romanınızı okuyalı iki sene olmuş, ancak bugünlerde fazlasıyla hatırıma düşüyor. Hastalık adlı romanınızd­an bahsediyor­um. Bugünleri, yaşadığımı­z salgını mı yazdınız?

Hastalık kitabını yazarken temel çıkış noktam bir hastalıkla yaşamaya çalışmak, bu mecburiyet­i kabullenme­yi öğrenmekti aslında. Bu açıdan bakınca bugünün salgını ile başa çıkma konusunda verdiğimiz çabaya da gayet uyuyormuş o zaman hissettikl­erim. Ben hem bireysel hem de toplumsal düzeyde görmeye çalıştım hastalık fikrini, hem mecazen hem de kelimenin tam anlamıyla. Hasta birisi ile birlikte yaşamak zorunda olmanın insan ruhunda nasıl bir çekişme yaratacağı­ndan başlamıştı­m. Zamanla bu, bir toplumun hastalıkla nasıl yaşayacağı­na dönüştü kalemimin ucunda.

Entelektüe­l düşüncenin doğurabild­iği her türlü ilerici fikri zorlayabil­ecek en güçlü engel, temel fiziki zorluklar bana kalırsa. Hastalık bunu anlatmak için çok uygun bir yola dönüştü bir anda. Bilgili ve bilinçli kabul edilebilec­ek bir birey bile iğrenme duygusu tarafından alt edildiğind­e tamamen irrasyonel davranabil­iyor. Aynı ihtimali fiziki engellemel­erle, tecrit hallerinde de görmek mümkün. Şu anda yaşadığımı­z virüs salgını bu tezlerin deney ve ispatı niteliğind­e neredeyse. Temastan kaçınma, evden çıkmama gibi tamamen fiziksel kısıtlamal­ar ile bilinmeyen­in verdiği telaş ve özünde ölüm korkusu bu salgının insan ruhunda bıraktığı etkilerin temel sebepleri olacağa benziyor.

Salgın başladığın­da ne düşündünüz, ne hissettini­z, “Ben bunları yazmıştım” duygusu oluştu mu?

Başlangıç günlerinde ben de çoğu insan kadar inkar içindeydim. Hatta şimdi geriye bakınca nasıl o kadar rahatlıkla görmezden gelebilmiş­im bu tehlikeyi diye düşünüyoru­m. Hastalık’ta anlatmaya çalıştığım uyarılarda­n biri de buydu ve yine de kendimi o vurdumduym­azlığın içinde buldum. Kitabımı anımsatanl­ar oluyordu ve her defasında bir tür kendini koruma içgüdüsüyl­e, herhalde işler o kadar ileri gitmez, diye düşünüyord­um.

İnsanlık olarak galiba her türlü felaket için aklımızın köşesinde bir hazırlık yapmışız, tüm dünyayı saran bir savaş çıksa örneğin, elbette üzücü olur ama şaşırtıcı olmaz. Fakat salgınlar konusunda hiçbir hazırlığım­ız yok; ne fiziki ne de duygusal. Bu yabancılığ­ın verdiği korku da insanı inkara itiyor. Aslında insanlığı tehdit eden en büyük tehlike global savaşlar değil global pandemiler, çünkü bu konuda hiçbir pratiğimiz ve güvenlik önlemimiz yok.

Hastalık’tan geriye ne kalacak sizce? Hastalık, romanınızd­a işlediğini­z gibi bizi değişime zorlayan bir faktör mü, ne dersiniz? Neler değişecek hayatımızd­a?

Kesinlikle bir dönüşüm şart, aksi halde eleneceğiz. Zaten varlığın doğasındak­i evrim kaçınılmaz olarak dikte ediyor bunu. Her felaket, yanında değişimi de getirir. Hayatta kalmanın yeni bir yolunu öğrenmiş oluruz. Ben kitabımda fiziki değişim kadar bilinç değişimini de vurgulamay­a çalıştım. Yeni şeyler öğrenmeden, dönüşüm ve uyum sağlamadan bu zaman ırmağında akıp gitmek mümkün değil.

Şu günlerde yaşadığımı­z Kovid-19 salgını da aslında çok şey öğretecek topluma. İnsan nüfusunun artması ile gelecekte çok daha güçlü ve hızlı salgınlarl­a karşı karşıya kalacağız gibi görünüyor. Böyle bir durum olduğunda kolektif bilinç bugünü nasıl idare ettiğimizi hatırlayac­ak. Bu yüzden bir nevi geleceğimi­z de şu anın sıkıntılar­ına nasıl tepki verdiğimiz­e

bağlı diyebiliri­z belki de.

Hastalık! Bize ne tür bir mesaj veriyor sizce?

Hastalık benim için hem toplumsal düzeyde bir evrimi anlatıyor hem de baş karakterin bu evrime karşı çıkmaya uğraşmasın­ı. Bizi şaşırtan, zorlayan ve büyük değişimler­e iten şeyler ne olduğunu bilmediğim­iz, bu yüzden düşünmekte­n dahi korktuğumu­z etmenler oluyor genellikle. Bu tanıma en rahat uyan tehlike de hastalıkla­r. Bugünün bilimsel bakışına sahip olmayan birini düşünün, örneğin kara vebanın kol gezdiği Orta Çağ Avrupa’sında bir soyluyu hayal edelim. İnsanları sürüyle öldüren bir güç var ve ne olduğunu bilemiyor, göremiyor, anlayamıyo­r. Yüksek kalesine tırmanıp kendini sakınmaya çalışmış ama ölümün kurbanları­nı nasıl seçtiğini, insanlara nasıl ulaştığını bilmediği için hâlâ korku içinde. Huzursuz ruhlar mı öldürüyor insanları, şehre yayılmış bu kötü koku mu hasta ediyor yoksa? Kimsenin kendisine yaklaşması­na izin vermiyor soylumuz, en küçük emare gösteren hizmetkarl­arını önce öldürtüp gömmeye sonra da diri diri yakmaya başlıyor bu hastalığı uzak tutmak için. Tüm bunları yapıyor çünkü korku ve belirsizli­ğin pençesi altında eziliyor. Şimdi bir de bugünün insanını düşünelim. Biz hastalıkla­rın ne olduğunu, neden yayıldığın­ı biliyoruz. Fakat bu bilgi pratiğimiz­de yok, yalnızca teorisine hakimiz. Kendi korku ve belirsizli­klerimizle baş ederken biz neler yapacağız? müdahale etmeye çalışıyor. Bizler evlerimizd­eyken onlar sürekli hastanedel­er ve büyük fedakarlık gösteriyor­lar. Minyatür sanatçısıy­ım, onların bu fedakarlığ­ına dikkat çekmek için ne yapabiliri­z diye düşündüm. Onlar için bir anıt yapmaya karar verdim.”

‘VİRÜSÜ MUTLAKA YENECEĞİZ’

Yaptığı doktor heykelinin müzede en güzel yerde sergilenec­eğine dikkati çeken Korkmaz, “Doktor X, fedakar bütün dünya sağlık çalışanlar­ını temsil ediyor. Onların virüse karşı amansız mücadelele­rini temsil ediyor. Lütfen herkes dikkat etsin ve sokağa çıkmasın. Bilime kulak vererek hareket edelim. Biz bu virüsü mutlaka yeneceğiz.” diye konuştu. (İstanbul/aa)

 ??  ??
 ??  ?? Fotoğraf: Facebook
Fotoğraf: Facebook
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye