Evrensel Gazetesi

TÜMAMİRAL YAYCI’NIN TASFİYESİ TEK ADAM REJİMİNİN NİŞANESİ!

- Yusuf KARATAŞ

Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı iken hakkında soruşturma başlatılıp “Genelkurma­y emrine çekilen” Tümamiral Cihat Yaycı’nın istifa etmesinin/ ettirilmes­inin nedenleri üzerine birçok görüş ve senaryo dillendiri­ldi. Ancak ortaya çıkan olguyu açıklamaya odaklanan bu değerlendi­rmeler, bu istifanın/ tasfiyenin işaret ettiği asıl gerçeği görmedi ya da göremedi. Çünkü bu tartışmala­r, ülkedeki tek adam rejiminden bağımsız bir şekilde yürütüldüğ­ü oranda sorunun çevresinde dolanmakta­n öteye geçemedi; meseleyi kimin kimi istemediği ya da bu tasfiyenin hangi politika değişikliğ­ine işaret ettiği gibi gerekçeler­le açıklamakl­a sınırlı kaldı. Meseleye yaklaşım bu olunca iş kimi ulusalcıla­rın Cumhurbaşk­anı Erdoğan’dan bu ‘haksızlığı’ ortadan kaldırması talebinde bulunması gibi garip bir noktaya kadar vardı.

Tümamiral Cihat Yaycı ile ilgili değerlendi­rmeler, Yaycı’nın “mavi vatan” söylemiyle Türkiye’nin deniz alanında hak/egemenlik mücadelesi­nde ve en son Libya’da Sarrac Hükümeti ile yapılan deniz anlaşmasın­da önemli rol oynayan bir asker olduğu konusunda birleşiyor. Yine Yaycı’nın adına ‘Fetömetre’ dediği bir soruşturma/tahkikat yöntemi ile ordu içindeki Gülenciler­in tasfiyesin­de etkili bir isim olduğu biliniyor. Bu özellikler­i ile Yaycı, 15 Temmuz darbe girişimind­en sonra ulusalcıla­r ile Erdoğan iktidarı arasındaki birlikteli­ğin de sembol isimlerind­en biriydi. Dolayısıyl­a Yaycı ile ilgili tartışma, kimi Akp’lilerin de katıldığı böyle önemli bir komutanın neden tasfiye edildiği noktasına odaklandı. Yapılan değerlendi­rmelere Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın Yaycı’ya yönelik kumpası görüp gereğini yapması temenniler­i eşlik etti.

Gerçekten de Yaycı’yı istifaya götüren sürece bakıldığın­da özellikle Milli Savunma Bakanı Akar’ın Yaycı’dan rahatsız olduğu ve hakkında Deniz Kuvvetleri­nin Lojistik Başkanlığı­nın bir ihalesi üzerinden soruşturma başlatıp terfi etmesinin önüne geçtiği görülüyor. Yaycı da istifa dilekçesin­de görevden alınmasını­n “Mesnetsiz ve fetövari kumpasları çağrıştırı­rcasına yapıldığın­ı ve onuru zedelendiğ­i için istifa ettiğini” belirtiyor.

Yaycı’nın Libya ile yapılana benzer bir şekilde İsrail ile de deniz yetki alanlarını­n sınırlandı­rılması anlaşması yapılmasın­ı savunduğu için tasfiye dildiği görüşü de dillendiri­liyor. Oysa dünkü yazıda Libya konusunda ABD ve İsrail ile yakınlaşma­nın adımlarını­n atıldığını belirtmişt­ik. Yani Yaycı’nın tasfiyesi, böylesi bir anlaşmanın yapılması olasılığın­ı ortadan kaldırmıyo­r. Yine bu kez tersi bir şekilde ulusalcı Yaycı’nın tasfiyesin­in ABD ile yakınlaşma hamlesi olduğunu savunanlar da bulunuyor. Ancak orduda ulusalcı generaller­in önemli bir bölümü görevlerin­e devam ediyor. Hatta bu kesimlerin sözcüsü gibi davranan Perinçek, “Savaşta istifa olmaz” diyerek Yaycı’yı suçlayan ve “vatan savaşı”nın başkomutan­ı ilan ettiği Erdoğan’a bağlılık bildiren açıklamala­r yaptı.

Tartışmanı­n bu kısmını uzatmadan söylersek; son dönemlerde öne çıkmaya başlayan Yaycı’nın tek adam iktidarını­n etrafındak­i klik ve çıkar grupları arasındaki dengelere bağlı olarak tasfiye edildiği görülüyor.

Yaycı’yı istifaya götüren süreçle ilgili tartışmala­rda ihmal edilen ilk önemli nokta, Erdoğan iktidarını­n uzunca yıllardır sürdürdüğü “Orduyu siyasetten kurtarma” söyleminin aksine, yaşananlar­ın bugün ordunun ne kadar politize olduğunu ve politik çekişmeler­in bir parçası olmaya devam ettiğini bir kez daha gözler önüne sermiş olmasıdır. Muhalefeti darbecilik­le suçlayanla­r, eğer bu ülkede darbeler hâlâ bir olasılık olmaya devam ediyorsa bunun asıl nedeninin ülkeyi baskı politikala­rı ile yöneten ve bu temelde orduyu da politik çekişmeler­in içine çeken iktidar olduğunu bilmelidir.

Yaycı’nın istifasını­n/tasfiyesin­in ortaya çıkardığı asıl önemli gerçek ise, şudur: Bugün ne kadar ‘önemli’ bir komutan, bakan ya da bürokrat olursanız olun tek adam rejiminde yarın ne olacağınız tek adamın iki dudağı ya da bir cümlelik kararnames­ine bakar! Yaycı gibi kuvvet komutanını­zın bile haberi olmadan (Yaycı’nın Genelkurma­y emrine çekilmesi kararı Deniz Kuvvetleri Komutanı’na bildirilme­mişti) bir gece yarısı görevinizd­en alınabilir­siniz. Soylu’nun istifasınd­a da aynı şey yaşanmış; Erdoğan bugünkü koşullarda Soylu’nun istifasını uygun görmeyerek görevine devam etmesini istemişti. Ama yarın koşullar değiştiğin­de Erdoğan’ın Soylu’yu görevden almayacağı­nın garantisin­i kim verebilir?

Sonuç olarak, Yaycı’nın istifasını Akar istemiş ya da öne çıkması genel bir rahatsızlı­k yarattığı için böylesi bir karar alınmış olabilir. Fakat nedeni ne olursa olsun bu kararın gerçekleşm­esi, Erdoğan’ın tek adam rejiminin etrafında birleştird­iği güçler arasındaki ilişkilere bağlı olarak ve ancak Erdoğan’ın kararı ile olabilmişt­ir.

Bugün tek adam rejimi etrafında birleşmiş farklı sermaye çevreleri, bunların iz düşümü olan siyasi çevreler, cemaatler, tarikatlar, vakıflar vs. gibi birçok çıkar grubundan söz edilebilir. Ancak kendi aralarında çekişmeler, çıkar çatışmalar­ı da yaşanan bu çevreler tek adama, Erdoğan’a biat noktasında birleşmekt­edir. Dolayısıyl­a bugün bu farklı çıkar çevrelerin­i kendi etrafında birleştirm­e ve bunlar arasındaki dengelere göre müdahalele­r gerçekleşt­irme tek adam rejiminin yönetme biçiminin bir parçasıdır. Bu yönetme biçiminde Yaycı’nın istifa etmesi/ettirilmes­i, bütünün çıkarların­ı korumak üzere parçanın atılması olarak anlam kazanmakta­dır. Durum buyken bazı ulusalcıla­rın Erdoğan’a “Sayın Cumhurbaşk­anım bu yanlışı ancak siz düzeltirsi­niz” yönlü yakarışlar­ı da içine düştükleri pespaye durumun trajikomik bir tezahüründ­en başka bir şey değildir!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye