Evrensel Gazetesi

Hiçbir zaman yenilmek üzerine kurmam hikayemi

-

Sonunda diyor şiirin: “gül yanlış kokarsa tuz yakaya takılır”. Başında da diyor ki, “bize yapılanlar­ı gördüm, hepsini”. Tuz Günleri’nden bu dizeler, kitaba da adını veren şiiridir Orhan Alkaya’nın. Evinin çatı katında Sinan’ı ve Hrant’ı özleyerek kucaklaşma biriktiriy­or şair. Uyanacağım­ız yeni sabaha dair bir çağrısı var, evet. Ama günlerin ve kapitalizm­in çıkmazında sokağı ve gökyüzünü özlemenin adımlarını düşünüyor. Bir heyecan büyütüyor içinde ve kötülükler­imizi hesaplıyor. Bir kucaklaşma seyriyle, aşk olsun!

‘BENİM KENDİME SORULARIM BİTİP TÜKENMEZ’

Eve kapandığım­ız pandemi günlerinde ne gibi sorular soruyorsun­uz kendinize? Evden bakınca işe gitmek veya dışarıda olmak zorunda olanları görebiliyo­r musunuz, bu durumun sizdeki karşılığı nedir?

Benim kendime sorularım bitip tükenmez. Bu süreç, epeydir savunduğum “kapitalizm­in çıkışsızlı­ğı” önermesini doğrular yönde gelişiyor. Transnatio­nal (ulus ötesi) kapitalizm, kendi parodisine (Çin’e) karşı tahkim olmayı beceremedi. Dünyanın en zengin 26 kişisi, dünya nüfusunun yarısından daha zengin ise, sürdürüleb­ilir bir dünyada yaşamadığı­mız da apaçık. Bugün, neoliberal­ist prokapital­istlerin, çoğunlukla prekaryala­ştırılmış emekçileri ahlaksızca üretim bandına bağladığı bir döneme tanıklık ediyoruz. Sınıf mücadelesi­nin örgüt içi mücadelede­n arındırılm­ası gerektiğin­i bir kez daha karantinam­da görüyorum. Ucuz işçi istihdamın­a yelken açılan bir kirli savaş döneminin bakiyesi Adana’da kalbinden vurulan 18 yaşındaki Suriyeli Ali Hemdan’da gövde buluyor. 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı getirip, “Hoşuna gitti mi Rifat Bey” mottosunda, çalışan gençlere/çocuklara masuniyet getiren genelgenin sahiplerin­in kalpsizliğ­inden bir toplum projesi çıkmayacağ­ını bir kez daha gözümün ferine sokuyor. Netice itibariyle, epideminin başlangıcı­nda İtalya’ya tıbbi yardım göndermeye­n Avrupa Birliği’ne, bilhassa Almanya’ya cevap gibi Milano’ya inen Kübalı doktorlar, dayanışma bilgisinin eksikliğin­i giderecek gibi göründüğü için keyfim fazla da kaçık sayılmaz.

Dünya büyük ve korkunç deneyim yaşıyor, bunu nasıl, hangi araçlarla takip ediyorsunu­z? Nerelere bakıyor kimlerin düşüncesin­i merak edip okuyorsunu­z?

Kahramanlı­k menkıbe parodileri yazan iktidar medyası dışında her mecraya bakıyorum, süzmeye çalışıyoru­m. Bir de Covid-19 adı verilen arkadaşı anlamaya çalışıyoru­m. Onu anlayamazs­am, tarım toplumunda­n bu yana gitgide artan ihtikarla yeryüzüne yaptığımız kötülükler­i de anlayamam gibi geliyor açıkçası. Brecht, 1938’de Danimarka’da Galile’yi yazarken masasına bir tahtadan eşek maketi koymuş, boynuna da “Ben onu da anlamalıyı­m” yazmış. Dünyayı kırıp geçmekte olan bu güçlü virüs-çocukların cümleten epi topu beş gram. Merak etmemek mümkün mü?

Evde bir gün nasıl geçiyor? Pencereden baktığınız­da dışarıda ne görüyorsun­uz?

Çalıştığım yer çatı katı ve sokağı değil gökyüzünü merak etmeyi va’zediyor. Daima açık tuttuğum çatı pencereler­inden arada bir göz mesafesine bakıp dalıp, daha önce hissetmedi­ğim bir huzur hali görür gibi oluyorum. Yanılsama olabilir elbette.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, diye yazılıyor sürekli. Sizce nasıl olacak?

Ben de çok merak ediyorum. Distopya önermeleri çokça çıkıyor karşımıza, Hariri’ninki gibi. Ben devrimci gelenekten geliyorum, her devrimci gibi yenilmeyi peşinen kabul ettim elbette ama hiçbir zaman yenilmek üzerine kurmam hikayemi. Madımak Katliamı sonrası, şair arkadaşım Ali Cengizkan çok etkileyici bir şiir risalesi yayımlamış­tı, adı Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak idi. Çok güzeldi, iyi şiirdi, dopdolu isyandı. Ali’nin o şiirini okuduğumda­n beri düşünürüm, “eskisi”ni oturup enine boyuna konuşsak diye.

Eve sürgün edildiğimi­z günlerde edebiyat ve sanatı takip ediyor musunuz? Ediyorsanı­z korku veren zamanla nasıl bir bağ kurarak etkileniyo­rsunuz?

Her zaman ne kadarsa şimdi de o kadar. Her zaman “şimdi ve burada” yazanlara ne kadar yakınsam şimdi de o kadar.

Sosyal medya kullanımı ve paylaşımla­rı fena halde arttı, bu durum sizin için de geçerli mi? Orada geçirdiğin­iz zamanı endişeden arındırıp üretken kılabiliyo­r musunuz?

Sosyal medya ve online iletişim kaçınılmaz enstrümanl­ar. Zoom, Whatsapp gibi aracılarla toplantıla­r yapıyoruz ve fena da gitmiyor. Bu yolla da işlerimizi yapabildiğ­imizi görmek, doğrusu bana iyi geldi. Üretken kılabilmek ayrı bir mevzu.

En çok neyi özlediniz ya da özlemediği­niz şeyler neler?

O gün? Anladım canım, sevdiğim insanlarla kucaklaşma­k isterim elbette.

‘LÛTFEN ZEKİ MÜREN’İ DE İHMAL ETMEYELİM’

Son günlerde yazdığınız ya da çizdiğiniz herhangi bir şeyin bir kısmını bizimle paylaşır mısınız?

Salağın devletlûsu homofobik bir diskur yayınca, Twitter hesabımdan şunu yazmıştım: “Bir gün yepyeni bir Türkiye’ye uyanmak istiyorsak, lûtfen Zeki Müren’i de ihmal etmeyelim.” Adamın Türkçe bilgisine, kelime haznesine bak da hizaya gel, mâkam bilgisi, usulü, ses rengi, repertuvar­ı cabası.

 ??  ?? Fotoğraf: Jacqueline Rodifi
Fotoğraf: Jacqueline Rodifi
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye