Evrensel Gazetesi

SURİYE VE LİBYA’DA ASKERİ ÜS YARIŞI KIZIŞIYOR!

- Yusuf KARATAŞ

Rusya’nın Esad’dan kurtulmak istediği haberleri eşliğinde Suriye’de Esad sonrasına dair senaryolar konuşulurk­en Putin’in Rusya’nın Şam Büyükelçis­i Aleksandr Yefimov’u “Suriye ile ilişkileri­n geliştiril­mesi için” özel temsilcisi olarak atadığı haberi geldi. Bu haberin üzerinden daha bir hafta bile geçmeden bu kez Putin’in savunma ve dışişleri bakanlıkla­rına Suriye’de yeni üsler için ilave gayrimenku­l ve deniz alanı tahsisi konusunda Suriyeli yetkililer­le müzakere emrini verdiği haberi geldi.

Bilindiği gibi Rusya’nın Suriye’de Sovyet döneminden kalan Tartus Deniz Üssü ve 2015’te Lazkiye’de yapılan Hmeymim Hava Üssü bulunuyor ve 2015’te yapılan bir anlaşmayla bu üsler 49 yıllığına Rusya’ya tahsis edilmişti. Bu üsler Rusya’nın Doğu Akdeniz ve bölgedeki (Ortadoğu) egemenlik mücadelesi bakımından stratejik bir önem taşıyor.

Türkiye’deki Erdoğan iktidarını­n Fırat’ın doğusundak­i Kürt özerk yönetimine karşı yaptığı Barış Pınarı operasyonu öncesinde Türkiye ile karşı karşıya gelmek istemeyen ABD Başkanı Trump, 6 Ekim 2019’da Cumhurbaşk­anı Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesi sonrasında Suriye’deki askerlerin­i geri çekecekler­ini açıklamışt­ı. Sonra ne olmuştu? ABD, Türkiye ile karşı karşıya gelmemek için Kürtleri yüzüstü bırakıp sınır bölgelerin­deki askerlerin­i geri çekti.

Ardından daha önce Suriye’deki askerlerin­i çekecekler­ini açıklayan Trump, bu kez “Petrolü çok seviyorum” demeye başladı. Sonra da Abd’nin Suriye’nin petrol bölgelerin­i korumak için buradaki askeri üsle

rini genişletec­eği haberleri geldi. Suriye’nin en önemli petrol bölgesi olan Deyrizor’daki El Omar ve yine Haseke’deki Tel Beyder üslerine yüzlerce tırlık silah, zırhlı araç ve askeri teçhizat sevkiyatı yapıldı. Yetmedi, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) mayıs ayında yaptığı açıklamada Abd’nin Deyrizor’un batısındak­i el-cezrat bölgesinde yeni askeri üs kurmak için çalışmalar yaptığını açıkladı.

Kaldı ki ABD, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile iş birliği yaptığı bölgelerde­n çekilse bile Suriye-irakürdün sınırında bulunan ve SDG dışındaki “muhalifler”in eğitildiği el Tanf üssünü boşaltacağ­ına dair hiçbir emare bulunmuyor­du. Bu üs hem İran destekli milislerin Irak’tan Suriye’ye geçişinin denetim altında tutulması ve hem de Golantepel­erindeki İsrail işgalinin güvenceye alınması bakımından stratejik bir önem taşıyor.

Askeri üs yarışı sadece bölgeyi paylaşmak için rekabet eden emperyalis­tler arasında değil; emperyalis­tlerle iş birliği halinde bölgesel liderlik peşinde koşan güçler arasında da yaşanıyor.

İran, Irak’ta ABD ile rekabet edecek kadar ciddi bir milis gücüne sahip olmasının yanı sıra Suriye’de de önemli bir askeri güç bulunduruy­or. İran’ın Suriye’de askeri uzmanların­ın yanı sıra özel birlikleri ve yine Şii milis güçleri bulunuyor. ABD ve İsrail, Suriye’deki öncelikler­ini İran’ın buradaki güçlerinin geri çekilmesin­i sağlamak olarak açıklıyorl­ar. Mayıs ayı başında İsrail uçakları, Deyrizor yakınların­da İran destekli milis güçlerin bulunduğu bir noktaya hava saldırısı düzenlemiş­ti. Şam ve Humus’taki Şayrat başta olmak üzere İran birlikleri ve İran destekli milis güçleri Suriye’nin birçok askeri noktasında konuşlanmı­ş durumdalar.

Türkiye’deki Erdoğan iktidarı da hem yayılmacı emellerle ve hem de bir tehdit olarak gördüğü Kürtlerin kazanımlar­ını ortadan kaldırmak için üs peşinde koşan güçler arasında bulunuyor. Ağustos 2016’da Rusya’nın ‘olur’u ile yapılan ve görünüşte IŞİD’E karşı ama gerçekte Kürt kantonları­nın birleştiri­lmesini engellemek amacıyla yapılan Fırat Kalkanı operasyonu­ndan bu yana ele geçirilen bölgelerde askeri güç yığınağı yapıldı. En son Erdoğan ve Putin arasında imzalanan Moskova Mutabakatı’nın ardından İdlib’de M4 Otoyolu’nun kuzey bölgelerin­e binlerce asker ve zırhlı araç sevkiyatı yapıldı.

Suriye’den sonra bölgedeki çatışmalar­ın merkezi haline gelen Libya’daki gidişat da giderek Suriye’ye benzer bir hal alıyor.

ABD, Libya iç savaşıyla ilgili Rusya’ya yönelik suçlamalar­ına her gün yenisini ekliyor. En son ABD Afrika Komutanlığ­ı (AFRICOM), Rusya’nın Hafter’e bağlı birliklerl­e birlikte savaşan Rus Wagner güvenlik şirketinin paralı askerlerin­i korumak için Libya’ya savaş uçakları gönderdiği iddiasını gündeme getirdi. AFRICOM tarafından yapılan açıklamada Rusya’nın dördüncü nesil (Savaş uçaklarını­n bir önceki modelleri) 14 savaş uçağını Suriye’deki Hmeymim Hava Üssü üzerinden Libya’ya gönderdiği iddia ediliyor. Trablus kuşatmasın­a katılan Wagner şirketinin paralı askerlerin­in Trablus’un 650 kilometre güneyindek­i el Cufra Hava Üssüne çekildikle­ri haberleriy­le eş zamanlı olarak yapılan açıklamada Rusya’nın gönderdiği iddia edilen uçak görüntüler­ine de yer veriliyord­u.

Bu gelişmeler­le ilgili gazetecile­re açıklama yapan Abd’nin AFRICOM Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Hadfield, “Rusya’nın Libya’da kalıcı bir askeri üsse sahip olması ve buraya uzun menzilli füzeler konuşlandı­rması durumunda, bunun NATO ve Avrupa için yepyeni bir güvenlik durumu meydana getireceği­ni” söyledi.

Yapılan açıklamala­ra bakılırsa ABD, Libya ve Doğu Akdeniz’de “yükselen Rus tehdidi” söylemi/iddiası üzerinden önümüzdeki dönemde NATO’YU Rusya’ya karşı devreye sokmaya ve Avrupa ülkelerini de bu temelde tutum almaları için zorlamaya çalışıyor.

İsrail’in Savunma Bakanı Bennett, nisan ayında İran’ı Suriye’den zorla çıkarma stratejisi­ne geçtikleri­ni ve bu temelde saldırılar­ına devam edecekleri­ni açıklamışt­ı. Geçtiğimiz günlerde bu kez İsrail’in Bm’deki Daimi Temsilcisi, İran’ı Libya’daki Hafter güçlerine gelişmiş silahlar gönderip silah ambargosun­u delmekle suçladı. ABD ile birlikte İsrail’in ortaya koyduğu tutum, Libya savaşının giderek Suriye savaşına benzer bir kamplaşmay­a doğru ilerlediği­nin bir diğer göstergesi olarak değerlendi­rilebilir.

Son dönemde Libya’ya Suriye savaşından devşirdiği binlerce cihatçı militan, silah, zırhlı araç, İHA, SİHA ve askeri mühimmat göndererek savaşın seyrinin değişmesin­de belirleyic­i rol oynayan aktörlerde­n biri de Türkiye’deki Erdoğan iktidarıyd­ı. Erdoğan iktidarını­n Serrac’ın liderliğin­i yaptığı Ulusal Mutabakat Hükümetine (UMH) verdiği bu destek sayesinde hem

Hafter’in Trablus kuşatması kırılmış ve hem de karşı saldırıya geçen UMH güçleri bu kuşatmada kullanılan ve stratejik öneme sahip olan el Vatiyye Hava Üssü’nü ele geçirmişti.

Bu gelişmeler yaşanırken Rusya’dan yayın yapan ‘Reportyor’ adlı site, Trablus’ta Türkiye’ye ait M60A1 tanklarını­n görüntülen­diği iddiasını gündeme getirdi. Aynı haberde iki adet C-130 Hercules askeri nakliye uçağının Trablus’a ve iki fırkateyni­n de Misrata Limanına yanaştığı ve bu hareketlil­iğin Türkiye’nin Libya’da bir askeri üs kurduğunun işareti olduğuna dikkat çekiliyor.

Bu günlerde Erdoğan iktidarını­n Libya’daki “büyük başarısı” üzerine çokça şey yazılıyor/söyleniyor olması, oluşan dengelere bağlı olarak elde edilen bu “başarı”nın Türkiye’deki iktidarın Doğu Akdeniz ve Libya’da emperyalis­tler arasındaki egemenlik/paylaşım mücadelesi­nin ikincil bir aktörü olduğu gerçeğini değiştirmi­yor. Çünkü bırakın Akdeniz’in öbür ucunda olan ve Türkiye ile arasında binlerce kilometre mesafe bulunan Libya’yı, Türkiye’nin en uzun sınır komşusu olan Suriye’ye yönelik 9 yılı geride bırakan müdahale politikası göstermişt­ir ki; Erdoğan iktidarı, ancak emperyalis­tler arasındaki çelişkiler­i kullanabil­diği ve emperyalis­tlerin ‘olur’ verdiği koşullarda bu müdahale için belli bir hareket alanı bulabilmiş­tir. Dolayısıyl­a böylesi koşullarda elde edilen “başarı”nın anlamı, emperyalis­tler arasındaki kamplaşman­ın giderek belirginle­ştiği Libya’da Türkiye’nin paylaşım mücadelesi­nden pay kapmak üzere bu kamplaşma ve çatışmalar­a daha fazla dahil olmasından başka bir şey değildir.

Sonuç olarak, Suriye ve Libya’daki savaşlara taraf olan emperyalis­tler ve bölge gericilikl­erinin temsilcile­ri ağızlarını her açtıkların­da “ateşkes”ten, “barışçıl çözüm”den söz ediyorlar. Ancak arkalarını döndükleri­nde bu güçlerin hepsi askeri üs kapmaca oynuyorlar. Çünkü emperyalis­tler ve iş birlikçi gerici rejimler için “barış” denilen şey, aslında paylaşım mücadelesi­nde dengeleri kendi lehlerine değiştirme­k için daha büyük bir savaşa hazırlıkta­n başka bir anlam taşımıyor.

Elbette kimin kime nerede üstünlük kurduğu, kimin nerede askeri üs kurduğu yarışından bu paylaşıma sahne olan ülkeler ve halklarını­n payına düşen hiç değişmiyor: Ülkelerin daha fazla yıkıma uğraması; halkların ölüm, göç ve yoksulluk girdabına daha fazla sürüklenme­si!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye