Evrensel Gazetesi

AVUKATLAR VE ADALET

- Kamil TEKİN SÜREK

Bu sefer AKP kararlı gibi görünüyor. Baroları parçalamay­ı, yandaş barolar oluşturmay­ı bu sefer göze alacaklar gibi. AKP sözcüleri TBMM’NIN açılması ile Avukatlık Kanunu’nu gündeme getirecekl­erini açıkladı.

AKP, avukatlığı diğer herhangi bir meslek gibi ele alıyor. Baroları da herhangi bir mesleğin meslek örgütü olarak düşünüyor. Geçen hafta Demokrasi İçin Hukukçular (DİH) Tv’de bu konuyu İstanbul Barosu Eski Başkanı Yücel Sayman ile konuştuk. Sayman, avukatın yargının üç ayağından biri olduğunu söylüyor. Savcı, avukat, yargıç. Yani, iddia, savunma ve karar mercileri. Yani, tez, antitez, sentez. Yücel Hoca’ya göre bu üçlüden biri olmazsa, yargı da olmaz. Bu üçlünün görevi gerçeği, maddi gerçeği ortaya çıkarmak. Savcı ya da iddia maddi gerçek olduğunu söylediği olayları kendi açısından anlatıyor, avukat ise maddi gerçeğin öyle olmadığını, kendisinin anlattığı gibi olduğunu savunuyor. İki taraf da iddiaları için somut deliller topluyor. Bu delilleri değerlendi­riyor. Yargıç, delillerle desteklenm­iş bu tez ve antitezden bir sonuç, sentez çıkarıyor. Bu durumda, yargıç ve savcıdan bağımsız, özgür savunma, avukat, avukatlık olmazsa yargı da olmaz. Avukatlık bir meslek değil, yargının olmazsa olmaz bir parçasıdır. Avukatları­n örgütü barolar, avukatlığı­n, savunmanın, bağımsız ve özgür olmasının güvencesid­ir. Tıpkı Hakimler Kurulu, Savcılar Kurulu (Bizde yukarıdaki mantığa aykırı olarak Hakimler Savcılar Kurulu olarak örgütlenmi­ştir) nasıl bölünemezs­e, barolar da bölünemez. Bölünürse, savunmanın özgürlüğü ve bağımsızlı­ğı zayıflatıl­maya çalışılır vs.

AKP, bağımsız ve özgür bir savunma, avukat, barolar istemiyor. Hakim ve savcıları iktidarına bağlı kıldığı gibi, baroları da iktidarını­n yandaşı ve bağlısı yapmak istiyor. İktidara bağlı yargı sisteminde dahi, zayıf da olsa bir itiraza tahammülü yok.

Her kurumun iktidara, tek lidere biatını isteyen bir kafaya sahip AKP.

Tabii, akıllara yukarıda anlatılan sistemde sınıflar nerede sorusu geliyor. Toplum, sınıfsız, imtiyazsız bir kitle midir ki, tez ve antitez çatışarak maddi gerçek ortaya çıksın. Maddi gerçek herkese göre aynı olabilir mi? Kovid-19 pandemisi günlerinde işçileri çalıştırma­kta ısrar etmek, toplumun varlığını sürdürmesi­nin bir gereği midir, patronları­n kârlarının azalmaması için işçilerin hayatının riske edilmesi mi? Siyah bir vatandaşın ABD’DE öldürülmes­i normal bir asayiş uygulaması sırasında yaşanan kaza mıdır, yoksa zalim bir iktidarın halka yönelik baskı ve zulmünün tezahürü mü? ABD’DE bugün, Türkiye’de yedi yıl önce milyonları­n sokağa çıkması, yakıp yıkması bir hak arama mücadelesi midir, yasalara karşı çıkma mı? Baskı ve zulmü protesto mu, düzene karşı ayaklanma mı?

Dünyanın geri kalanını bir tarafa bırakırsak, bizde hiçbir zaman halk için adalet olmadı. Burjuva manada dahi… Yargılamad­a savunma hep “Dostlar alışverişt­e görsün” gibi, “miş” gibi oldu. Yargıç sadece iddiayı dinledi, devlet adına, devletin ali menfaatler­ine göre karar verdi. İstisnalar hariç. Hakim ve savcı devlet memuru ve devletti, avukat halktan biri. İddia ve karar adaletin temeli, savunma kuşku duyulandı. AKP, şimdi savunmayı daha da değersizle­ştiriyor.

AKP yıka yıka ilerliyor. Kötü olanı yıkıp, daha kötüyü getiriyor.

İnsan bazen düşünmeden edemiyor. Halkın nezdinde meşrulaşmı­ş bir kötünün yıkılıp, halkın gözünde kötülüğü açık olan daha kötünün konması, yıkma eylemi, doğru olana ulaşmanın yolunu açması açısından daha iyi midir? Hani, “Zulmün artsın ki, tez zeval bulasın” misali.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye