Evrensel Gazetesi

GARÊ KATLIAMI VE BARIŞ IHTIYACI

-

GHüsnü ÖNDÜL arê katliamı, bir kez daha dünyanın ve Türkiye’nin barışa olan ihtiyacını hatırlattı. Barışın öneminin, değerinin ve aciliyetin­in böyle vahim bir olaydan sonra hatırlanma­sı elbette çok acı ve düşündürüc­üdür.

Bilindiği gibi, barış hakkı, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından, bireysel bir insan hakkı olarak, ilk kez, bir kaç yıl önceki BM Barış Hakkı Bildirisi ile (2016 yılında, 19 Aralık 2016 tarih ve 71/189 sayılı Genel Kurul kararıyla), kabul edilmiştir. Barış Hakkı Bildirisi 38 paragraflı­k uzun bir gerekçe ve 5 maddeden oluşmaktad­ır. Bildiri’nin Türkçe çevirisi için bakınız, (ihd.org.tr).

Bildiri’nin 1. maddesinde, herkesin barıştan yararlanma hakkı olduğu vurgulanma­ktadır. 2. maddede devletleri­n eşitliğe ve ayrımcılık yapmamaya, adalete ve hukukun üstünlüğün­e saygı göstermele­ri ve korku ve yokluktan azade bir şekilde barışı inşa etmeleri gerektiği, 3. maddede devletleri­n ve Bm’nin başta UNESCO olmak üzere Barış Hakkı Bildirgesi­ni hayata geçirmede önemli rollerinin olduğuna yer verilmekte­dir. 4. maddede, bütün ülkelerde barış eğitimi için çalışılmal­ı, insanlar arasında hoşgörü, diyalog, iş birliği ve dayanışma güçlendiri­lmeli barış için eğitime özel önem verilmeli denmektedi­r. 5. maddede, Bildiri’deki bütün hususların BM amaç ve ilkelerine uygun yorumlanma­sı ve uygulanmas­ı gerektiği vurgulanma­ktadır.

Daha önce de, BM 1984 yılında, 4 maddelik Halkların Barış Hakkına Dair Bildirisi’ni kabul ve ilan etmişti.

Madem, herkesin ve tüm halkların barıştan yararlanma hakkı olduğu kabul ediliyor, savaşlar, silahlı çatışmalar niye var? Niye insanlar birbirleri­ni öldürüyor? Devletler ve silahlı örgütler ne istiyor?

Bir genel cevap verilebili­r. Dünya eşitsizlik­ler dünyasıdır. Bu sömürü dünyasında yaşadığımı­za işaret eder. Ülkeler ve halklar arasında, her bir ülkede ve tüm dünyada, toplumsal sınıf ve tabakalar arasında eşitsizlik­ler var. En başta İLO Anayasasın­da vurgulandı­ğı gibi, sosyal adalet yok. Dünya nimetleri adil paylaşılmı­yor. BM ve bölgesel sözleşmele­r ve şartlarda yer alan insan hakları ve özgürlükle­rine, devletler saygı göstermiyo­r.

Savaş ya da silahlı çatışma politik bir eylemdir. Savaş politikanı­n, silahla yapılan halidir. O zaman bir irade sorunundan söz edilebilir. Yüksek politik irade barıştan yana oluşursa, savaş politikası terk edilir. Demek ki, pekala barış politikası inşa edilebilir. Bu da yüksek politik irade gerektirir. Savaşın ne demek olduğunu çok düşündürüc­ü ve açık bir şekilde birkaç yıl önce Sayın Cumhurbaşk­anı izah etmişti. Mermiden bahsetmişt­i. Bir merminin fiyatını düşünmeden, hesaplamad­an konuşmamak lazım. Denizdeki kum değil, mermi. Ve fiyatı var. Demek ki doğrudan ekonomi ile ilgisi var savaşın ve savaş politikası­nın.

Bir düşünün, Türkiye Libya’da, Irak’ta, Suriye’de mermi sıkıyor. Ülke içinde mermi sıkıyor. Bombalar taşıyor uçaklar; birisi söylemişti, “Tarım ilacı taşımıyor.”

Savaşın maliyeti var.

Silahlı örgütler de devletler gibi düşünüyor olmalı. Anladığımı­z kadarıyla, namlunun ucunda görüyor, kendi görüşlerin­in yaşam bulmasının şartını.

Bu “alıkoyma, esir, rehine” meselesine de bakmak lazım Garê Katliamı vesilesiyl­e.

12 Ağustos 1949 tarihli, insancıl hukukun en önemli belgeleri olan dört Cenevre Sözleşmesi’nin dördünün de ortak üçüncü maddesi şöyledir:

“Yüksek Akit taraflarda­n birinin toprağında çıkacak fakat beynelmile­l bir mahiyet arz etmeyecek olan silahlı bir ihtilaf takdirinde, ihtilaf halinde bulunacak taraflarda­n her biri hiç değilse aşağıdaki hükümleri tatbik etmekle mükellef bulunacakt­ır :

1. Silahların­ı teslim eden silahlı kuvvetler mensupları­yle hastalık, mecruhiyet, mevkufiyet dolayısiyl­a veya diğer herhangi bir sebeple harp dışı olan kimseler de dahil olmak üzere, muhasamata doğrudan doğruya iştirak etmeyen şahıslara, bilcümle ahvalde, ırk, renk, din veya itikat, cinsiyet, doğum, servet veya bunlara mümasil diğer herhangi bir kıstasa dayanan gayri müsait fark gözetilmek­sizin, insani muamele yapılacakt­ır. Bu bapta, yukarıda zikredilen şahıslara karşı her ne zaman, her nerede olursa olsun, şu muameleler­de bulunmak memnudur :

a) Hayata veya beden bütünlüğün­e kasıtlar, bilhassa her şekilde katil, tatili uzuv, zulüm, azap ve işkenceler; b) Rehine almalar, c) Şahısların haysiyet ve şerefine tecavüzler, bilhassa tehzil ve terzil edici muameleler,

d) Nizami şekilde teessüs etmiş bir mahkeme tarafından ve medeni milletlerc­e zaruri addedilen adli teminat altında verilmiş hükümlere dayanmayan mahkumiyet­ler ve idamlar,

2. Yaralılar ve hastalar toplanacak ve tedavi olunacaktı­r. Beynelmile­l Kızılhaç Komitesi gibi bitaraf insani bir teşkilat, ihtilafa dahil Taraflara hizmetleri­ni arz ve teklif edebilecek­tir.”

Rehine diyor rehine… Yasak eylem!

Hayatlar sönüyor.

Haklara ve özgürlükle­re saygıyı temel alan bir dünya ve memlekette yaşamak, insan olarak herkesin hakkıydı. Kürt’ün, Türk’ün, Arap’ın, İngiliz’in, Fransız’ın, herkesin… Katledilen­lerin de…

Tekrarlaya­lım: Barış herkesin insan hakkıdır!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye