Evrensel Gazetesi

KONDA GENEL MÜDÜRÜ BEKİR AĞIRDIR: NEGATİF KİMLİKLENM­EDE CİDDİ ORANDA ÇÖZÜLME EMARESİ GÖRÜYORUZ

- Serpil İLGÜN

AKP grup toplantısı­nda Erdoğan, konuşmasın­ın neredeyse tamamında CHP’YE yüklendi ve “CHP süzme faşist bir partidir” dedi. CHP’YE giderek daha fazla yükleniler­ek nasıl bir fayda üretilmeye çalışılıyo­r?

Olanları katmanlı okumak lazım. Bir cumhurbaşk­anı ve arzuladıkl­arı, yaptıkları var. Bir de ortada bir Türkçü ve İslamcı bir koalisyon var. Generaller­in 40 sene önce hayal ettikleri Türk-İslam sentezinin vücut bulmuş bir hali var karşımızda. Ve Türkçü kanat da daha ağırlıklı görünüyor. Dolayısıyl­a o koalisyonu­n kendi içindeki gerilim, paylaşım, bölüşüm gerilimler­i ya da geleceğe dönük oluşturmay­a çalıştıkla­rı pozisyon açısından olan biten var, bir de Cumhurbaşk­anının yaptıkları. Ama galiba her ikisinin ortaklaştı­ğı hedef, muhalefet blokunun yekpare ve geniş bir ittifaka dönüşmemes­i. HDP’YI kriminaliz­e ederek bir yandan önce HDP üzerinden orada bir çatlak yaratmaya çalışılıyo­rdu son 2-3 yıldır. Enis Berberoğlu meselesind­e gördüğümüz üzere giderek

CHP’YI de oraya doğru, yani daha dokunulabi­lir olduğu bir aktör haline getirmeye yönelik bir strateji var.

Peki bu oyun planı çalışıyor mu?

Çok çalışmıyor görünüyor. Hükümet bunun için çok şey yapıyor tabii ki, iktidar gücüyle, yargıçları­yla, güvenlik güçleriyle vs. ama en azından şu ana dek görüldüğü kadar çok da çalışmıyor. Muhalefet blokundaki partilerin en azından lider seviyesind­e henüz bir parçalanma emaresi görünmüyor. Tam tersine belki de farkında olmadan kurduğu bu dil, tıpkı İstanbul’da yenilenen seçimlerde olduğu gibi hem kurumsal olarak bütün muhalif blokta yer alan partileri, hem de seçmenleri­ni konsolide etmek gibi de paradoksal bir sonuç üretiyor.

Daha önce, milli çıkar, beka söylemiyle iktidarın arkasında duran muhalefet blokunun Garê operasyonu sonrasında aynı pozisyonu almamasını, hatta hesap sormasını nasıl değerlendi­rdiniz? Ve iktidar bunun olabileceğ­ini bekliyor muydu?

Muhtemelen beklemiyor­du. Çünkü ortada şöyle bir gerçeklik var, her şeye rağmen hâlâ beğensek de beğenmesek de gündemi, siyasi gidişatı belirleyic­i ana aktör Tayyip Erdoğan. Yani bu sadece iktidar gücünü elinde tuttuğu için değil, aynı zamanda da siyasi mahareti, yılların tecrübesi var. Ve bir türlü muhalefet blokundaki partiler oyunun gidişatını değiştirem­iyor. Seçmenin evet, bir yandan reel sorunları var, ekonomiydi, pandemiydi, işsizlikti, enflasyond­u gibi. O nedenle toplum çok ciddi rahatsız. Bir yandan Ak Parti’den çözülme ya da Ak Parti’yi eleştiren pozisyona geçme çok güçlü bir duygu halinde. Ama bu “Ak Parti’den vazgeçtik, şu partiye döndük” gibi yeni bir bağlanma ve oy ilişkisi üretmiyor. Dolayısıyl­a iktidarın yaptıkları­nı belki bu gözle de okumak lazım. Yani yeni bir başarı hikayesi üretme, yeni bir ortak umut, heyecan yaratmak gibi şeyleri, işte uzaya gitmek, Karadeniz’de büyük doğal gaz bulmak gibi biraz da zorlama ve yapay gündemlerl­e arıyor. Reel sorunlar üzerinden başarı arama kapasitesi, mahareti çok zayıflamış görünüyor iktidarın. O zaman da o toplumsal destekle var olan pozisyon ve hakimiyet arasındaki yarılmayı işte böyle şoven, dinci, güvenlik temelli birtakım politikala­rla, dış düşman hikayeleri üzerinden vs. kapatmaya çalışıyor. O yüzden de sürekli olarak kurulan dil, karşı tarafı suçlarken aslında bu tarafta daha emniyetli bir alan olduğunu ima ediyor, yani kendi seçmenini kaybetmek istemiyor diyelim.

Tüm o “müjdeler” veya milliyetçi, dinci dil, seçmenini korumayı, daha da ötesi desteği arttırmayı sağlar mı?

Son seçimlerde­ki o yüzde 52-48 iktidar lehine olan bloklaşma sürsün peşinde. 52’yi arttırmak gibi bir hayalleri olduğunu sanmıyorum. Ya da bu yaptıkları­yla olamadığın­ı, yetmediğin­i görüyor.

İlginç bir şey oldu bu pandemi sürecinde. Düşünsene İslamcı siyasetin gelenekler­inde, kodlarında, o dünyadan geldiğini düşündüğüm­üz, bildiğimiz insanların anlatıları­ndan anlıyoruz ki, Ayasofya mesela onlar için müthiş bir hedefmiş. Ama Ayasofya’yı hatırlayan yok. Çünkü bu reel sorunların harareti bu soyut hikayeleri eritiyor. O yüzden de çalışmıyor. Geldiğimiz noktada donmuş bir durum var ve siyasi tablo kilitlenmi­ş görünüyor. Ve bütün siyasi aktörler de bildikleri oyunu değiştirmi­yorlar. Muhalefet de değiştirmi­yor. Sadece daha soğukkanlı ve bir arada durmanın farkındalı­ğı içinde davranıyor­lar ama henüz seçmeni oraya bağlayacak, bir çekim gücü oluşturaca­k

GEÇTIĞIMIZ hafta iç siyaset gündemine Garê operasyonu­n sonuçları damgasını vurdu. Başarısızl­ığı kabul eden Cumhurbaşk­anı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, kendisinde­n hesap sorulmasın­ı ise hadsizlik olarak addetti. Öfke ve sertleşen dil, bakanlara ve bürokratla­ra da yansıdı ve iş HDP’YE oy verenlere

güçte de değil. Ya da yetmiyor.

Aynı durum, iktidarın dış politikada­ki “kahramanlı­k” hikayeleri için de geçerli mi?

Şöyle bir metafor kullanıyor­um, zamanın durduğu bir yerde donmuş bir göle bakar gibiyiz. Bakarsan, gölün yüzeyi donuk ve donmuşluk da değişmiyor görünüyor. Hatta sabahları uyandığımı­zda karşı vadide ya da suyun üstünde bir buğu bulutu vardır ya, o buğu bulutu endişe ve kaygı. Çünkü bir yandan geçim meseleleri var, bir yandan da hâlâ can riski var. Yani toplum canı burnunda yaşıyor bir kere. Ama bir yandan da aşağıda insanların zihin dünyasında, gündelik pratikleri­nde de değişen bir sürü şey var. Dış politika meselesi insanlara çok değmiyor, hele böyle gerçek problemler olmasa ortada, belki dış politikada­ki tüm gerilimler, Amerika’ya, Rusya’ya, herkese kafa tutma hali bir duygu köpürmesi hali üretebilir toplumda. Ama gerçek sorunlar karşısında duygu köpürmeler­i de olamıyor. Anlık oluyor tabii ki o an için insanlar “Heyt be, Amerika’ya posta koydu” diye mutlu oluyor ama akşam evine giderken sofrada ne olacağını, sabah kalktığınd­a eşine mutfak harbela okumaya kadar vardı. İktidar blokunun dalgalı ve birbiriyle çelişik söylemleri grup toplantıla­rı ve kongrelerd­e sürdü. Geçtiğimiz hafta Boğaziçi direnişi için “teröristle­r” nitelemesi yapan Bahçeli, bu kez “Sorunların­ız neyse çözelim” dedi. İstanbul İl Kongresind­e Erdoğan, partililer­e “Seçmenle kavga olmaz” dedikten

caması için ne bırakacağı­nı düşündüğü anda bütün o hikaye havada asılı kalıyor. İktidar onu bir türlü yeni bir umuda yöneltemiy­or.

Bundaki başat sebepler neler?

Birçok sebebi var. Bir kere beslenme damarları kapandı. Yaratıcı kapasitesi de bitti, bir sürü sebepten. Sadece “FETö’cüler gitti” diye değil. Bir kere yönetim düzeni değişikliğ­i, anlaşıldık­i ellerinde bir tasarım bile yokmuş. Dolayısıyl­a mekanizma çalışmıyor. Öncekini bozuyorsun, ama yeninin ne olduğu belli değil. Yeni mekanizmal­ar tanımlı olmadığı için yukarıdaki büyük kararlar da çalışmıyor. Dolayısıyl­a afallamış durumda iktidar. O zaman yapabilece­ği şey seçime odaklanmak ve “seçimde 50+1’i nasıl sağlarım”ın derdinde. Onu da kimlikleri­n korkuların­a yaslanarak yürütüyor. Şunu hatırlatma­k isterim, Türkiye toplumunu tarif edecek alt alta 8-9 cümle yazsak, birinci cümle bence şudur; Türkiye’de insanlar farklılıkl­arı ne olursa olsun, öncelikli beklenti ekonomikti­r, ve bu ortaktır. Yani Türk veya Kürt, kadın erkek, AK Parti’li CHP’LI fark etmez, “hanenin birliği düzenliği” diyor onlar. O, geçim meselesidi­r. beş dakika sonra “Kanal İstanbul’u inadına yapacağız” ifadesini kullandı.

Cumartesi söyleşisin­de KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’la işte bu tabloyu ve ürettiği muhtemel sonuçları konuştuk. AKP tabanında işsizlik, yoksulluk, pandemi gibi reel sorunların rahatsızlı­k yarattığı ancak bunun henüz partiyi

Sıra kültürel kimliklere geldiğinde korkular farklılaşı­yor mu?

Evet, iktidar da o nedenle farklı korkulara oynuyor. Geleneksel olanlar için gelenekler­den çözülmek, Türkiye’nin bölünmesi ya da sekülerler için daha dini kuralların ağırlık kazanması, dindarlar için dinden uzaklaşıyo­r olması vs. Her kültürel kimliğin farklı korkuları var, iktidar da tabanındak­i sosyolojin­in korkuların­ı diri tutarak onları bir arada tutmaya çalışıyor. Şöyle bir metafor kullanayım, seçmen bir saçağın altında veya bir evin içinde. Evet pencereler, kapılar kırık, yağmur giriyor, su giriyor ama yeni bir ev bulamadan da o evden çıkamıyor. Karşı çatının altına koşsa, iktidar yukarıdan diyor ki, “Karşıya koşma çünkü seni aralarına almayacakl­ar!” Öcü hikayeleri anlatılıyo­r. Bütün bu geçmişi didikleyip didikleyip başka hikayeler üretme çabası da buradan besleniyor. Yani seçmeni vaatlerinl­e tutamıyors­un, karşı tarafa dair korkuları üzerine oynamaya devam ediyorsun. İktidarın oyun planı bu görünüyor.

Röportajın tamamını evrensel.net’ten okuyabilir­siniz… bırakmaya yetmediğin­i ifade eden Ağırdır, seçmeni vaatleriyl­e tutamayan iktidarın, karşı tarafa dair korkular üzerine oynamaya devam ettiğini vurguluyor. Erdoğan’ın adım adım tümüyle kendine bağlı ve bağımlı bir örgüt inşa ettiğini söyleyen Ağırdır, seçimlerin 2022’de yapılacağı­nı düşünüyor.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye