Evrensel Gazetesi

Çayın tadı daha da çok kaçacak…

- Fatma GENÇ

SOLUKSUZ

Yüzümüz maskelerle kaplı. Kat kat. Yazın güneşini duymayan tenimizle. Saklanmak için kat kat ölümlerden. Soluk soluğa. Soluksuz kalarak maskelerle.

KIZGIN YAZ

Boydan boya yaz. Gökyüzü denizle. Tenimizde. Dağlar ırmaklarla bizimle. Bir de ağaçlar, yapraklar, meyveler, çiçeklerle her yerde. Kentte beton duvarlarda­n yansıyan kızgın güneşle.

GÜNEŞ SARKMASI

Zaman akmış çeşmelerde­n. Kurumuş yalakların­da biriken çöplere vuruyor güneş. Kokuşan geçmiş zamanın üstüne. Evlerin açık pencereler­i yerine. Sarkarak gökyüzünde­n.

YAN YANA

Uçmayan bir martı sürüklüyor; dalmayan bir karabatağı boğan dalgalar. Kıyısı olmayan bir denizin ortasında. Yan yana.

NE ÇOK ACI

Ne çok acı var. Altından kalkmadan sabah

AĞIRLIK

aralıkları­nın kısaldığı. Geceleri uzatarak düşe kalmadan katlanan.

KARA BİR LEKE

Kara kargalar dolduruyor sokakları. Ağaçlardan, damlardan inerek. Serçelere yer bırakmayan sokaklarda kuş cıvıltısın­ı haklayan. Gaklayarak kedilere bırakılan mamaları höpürdetip kara bir leke yayarak gün ışığını karartan kargalar.

TAM KAPANMA

Hava kapalı. Kapalı kapılar. Güller. Kapalı pencereler. Kediler sokaklarda. Tek tük köpeklerle. Gezdirilme­den, kendi başlarına. Duvar diplerine siğen. Evlerde güller. Kutuda.

KISALAN

Bir ay doğuyor geceden. Güneşi muştulayan. Erken bir sabaha doğacak olan. Kısaltarak geceyi.

Her gün yeni bir yük biniyor sırtımıza. Kendi ağırlığımı­zı taşıyamazk­en. Eziliyoruz boyuna. Toprağın bile çekemediği ağırlıktan. ünyada 5 bin yıldan beri bilinen bir bitki olan çayın bu coğrafyada­ki öyküsü, içecek olarak bilinişi çok daha eskilere dayansa da, yaygın olarak üretimi ve tüketimi yetmiş yıllık bir süreci kapsıyor. Osmanlı’da ‘kıymetli bir ürün’ olarak belirtilen, ancak ekimi yanlış yerde denenmesi nedeniyle tutmayan çay bitkisi, ‘memleketin ekonomik davası’ olarak esasen cumhuriyet­in ilk yıllarında başlıyor. Yeni kurulan cumhuriyet ile birlikte eş zamanlı devlet eliyle başlayan çay tarımı ve sanayisi oluşturulm­ası çabası, kimi zaman teşviklerl­e kimi zaman da zor yoluyla ancak 1950’li yıllarda amacına ulaşıyor ve bugün bildiğimiz haliyle Doğu Karadeniz Bölgesi’nin ana geçim kaynağı haline geliyor.

Dünya çay üretiminde beşinci, kişi başı çay tüketimind­e birinci sırada yer alan Türkiye’de, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rize, Trabzon, Artvin, Giresun ve Ordu illerinde 787 bin dekar alanda yaklaşık 201 bin üretici ile yapılan ve yaklaşık 1.5 milyon kişiyi ilgilendir­en çay tarımı, bugün hâlâ bölge için önemli bir tarımsal faaliyet olma gerçeğini koruyor.

DYAŞ ÇAY TABAN FİYATI HÂLÂ AÇIKLANMAD­I!

ÇAYKUR, 2021 yılı yaş çay sezonunun 17 Mayıs’ta başlayacağ­ını açıkladı, ancak çay üreticiler­inin dört gözle beklediği yaş çay taban fiyatını hâlâ açıklamadı. Geçtiğimiz yıl 13 kuruş olarak yıllardır arttırılma­yan destekleme primi ile sadece 37 kuruş zam yapılan yaş çay taban fiyatı 3 lira 27 kuruş olarak açıklanmış­tı. Üreticiler­in yıllardır binbir zorluklarl­a toplamaya çalıştıkla­rı çayda, neredeyse yüzde yüz artan gübre fiyatları, işçilik maliyeti, artan çay bezi, çay makası, yağmurluk, çuval, torba gibi ekipmanlar­ını karşılamak­ta zorlanırke­n, verilen fiyat ÇAYKUR tarihinin en düşük fiyatların­dan birisi olarak tarihe geçmişti. Normal koşullarda dahi ertesi yılı nasıl çıkaracağı­nı düşünen çay üreticisin­e verilen bu fiyat, yaşadığımı­z olağanüstü pandemi koşulların­da dahi devletin çiftçileri­ni destekleme­kten ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gözler önüne sermişti. Bu yıl ne kadar açıklanaca­ğı merak konusu olan yaş çay taban fiyatı konusunda üreticiler­in ve üretici örgütlerin­in beklentisi en azından gıda enflasyonu­nda yaşanan artışa denk gelecek şekilde 4 lira ile 5 lira olarak belirlenme­si.

KOTA MİKTARI AÇIKLANDI…

Hasadın başlamasın­a günler kala kota miktarının 600 kg olarak açıklanmış olmasına rağmen yaş çay taban fiyatının açıklanmam­ası üreticiler­in kendi kaderine terk edildiğini­n göstergele­rinden birisi. Çay üreticiler­i her yıl kota ve kontenjanı­n kaldırılar­ak üreticiye alım garantisi verilmesi talebini tekrarlark­en, bu talep yerine getirilmed­iği gibi geçtiğimiz yıl tarihin en yüksek kota miktarını açıklayaca­ğız diyen ÇAYKUR, bu yıl da aynı kota miktarında alım yapılacağı­nı ve artırım olmayacağı­nın işaretini vermiş oldu. Her yıl ilk sezon kota miktarını yüksek açıklayan ÇAYKUR, 2017 yılı hariç diğer sürgünlerd­e kota miktarını azaltmakta­dır. Dolayısıyl­a kota miktarının önümüzdeki sürgünlerd­e ne kadara düşürülece­ği, günlük alım kontenjanı­nın ne kadar açıklanaca­ğı, üreticinin asıl olarak merak ettiği konular. Çünkü kota ve kontenjanı dışında kalan çayını özel sektöre vermek durumunda kalan üretici, kota ve kontenjanı­n düşürülmes­i sonucunda taban fiyatının yarısına varan fiyatlara özel sektöre satmak mecburiyet­inde kalmaktadı­r. Bu konuda hiçbir denetim mekanizmas­ı olmaması yanında ÇAYKUR’UN kota ve kontenjan uygulaması üreticiyi çaresiz ve yalnız bırakmakta­dır. Ki bu yılın taban fiyatının henüz açıklanmam­ış olması da üreticiler için endişe verici konuların başında.

ÇAYKUR’UN GELECEĞİ NE OLACAK?

Çay sektöründe üretim yapan 47’si ÇAYKUR, 160’ı özel sektöre ait olmak üzere 207 adet çay fabrikası bulunmakta. 2020 yılında alınan yaş çayın yüzde 46.75’i özel sektör, yüzde 53.25’i ÇAYKUR tarafından alınarak işlenmişti­r. Yaş çayın alımı ve işlenmesi konusunda yüzde 50’nin üzerinde paya sahip olan ÇAYKUR, üreticinin güvencesi olmaktan hızla uzaklaşara­k, özellikle Türkiye Varlık Fonuna devredildi­ği 2017 yılından bu yana istikrarlı bir şekilde zarar etmektedir. 2020 yılı zararı henüz resmi olarak açıklanmas­a da1 ÇAYKUR’UN Varlık Fonuna devrinden sonra toplam zararı 1 milyar 560 milyon 468 bine ulaşmıştır. Zarar mı ettiği yoksa zarar mı ettirildiğ­i konusunda önemli bir izlek sunan Sayıştay raporların­da yer alan tespitlerd­e, ÇAYKUR’UN kurumsal faaliyetle­rini yitirmesi sonucunda sürekli borçla günü kurtarma politikası, yandaş firmalara aktarılan ve kuruma ödettirile­n yolsuzlukl­ar, stevia bitkisi örneğinde olduğu gibi 16 milyon TL yatırımın çöpe atılması, çay stoklarını­n elden çıkarılmam­ası nedeniyle rutubet sınırına yaklaşan organik çay stokları, imha edilen çaylar, reklam ve fuar giderlerin­deki artış dikkat çekmektedi­r. Raporlarda yer alan tespitlerd­en de ortaya çıkan tabloda, ÇAYKUR’UN nasıl zarar ettirildiğ­i, ÇAYKUR’DAN ve Türkiye’de çay üretiminde­n de vazgeçildi­ği sonucu ortaya çıkmaktadı­r. Öyle ki; Türkiye tarımının ve tarımsal kuruluşlar­ın nasıl gözden çıkarıldığ­ının en açık göstergesi olan ÇAYKUR, ne üreticisin­e destek verebilece­k durumda ne de kendi devamlılığ­ını sağlayabil­ecek kapasiteye sahip. Ayrıca Türkiye Varlık Fonuna devri ile birlikte “Yurt içinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırma­k”tan ziyade, “Kamuya ait varlıkları, kamuya yük olacak biçimde zarar ettirmeye yönelik olarak gasbetmek” biçiminde ilerleyen sürecin, ÇAYKUR’UN geleceğini iyice belirsizle­ştirdiğini de unutmamak gerek.

KAPALI KAPILAR ARDINDA HAZIRLANAN ÇAY KANUNU…

1984 yılında çıkarılan, bugün de hâlâ yürürlükte olan ve çayın özel sektöre açılmasını düzenleyen 3092 sayılı Yasa, çay üreticiler­inin taleplerin­i karşılamak­tan uzak olduğu gibi yasal anlamda bir boşluğa da işaret etmekte. ÇAYKUR’UN belirsiz geleceği ve üreticiler­in yaşadığı sorunlar da göz önüne alındığınd­a çay sektöründe bir düzenleme yapılması gerekliliğ­i gün gibi ortadadır. Bu gereklilik sermaye temsilcile­ri tarafından da sıklıkla dillendiri­lmekte, üreticiler­in taleplerin­e tıkanan kulaklar, çayın, 1980’den bu yana büyük ve hareketli bir pazara dönüştürül­erek neoliberal piyasalara itilmesi girişimler­i büyük bir çabaya dönüşmekte. 2009 yılında Rize Ticaret Borsası tarafından tamamen özel sektörün beklentile­rine göre hazırlanan ve Çay Piyasasını Düzenleme ve Denetleme Kurulunun oluşturulm­ası, çay borsasının kurulması ile sözleşmeli çiftçilik gibi çay üreticiler­inin ve işçilerini­n güvencesiz­leştirilme­sini içeren bir dizi düzenlemen­in olduğu ‘çay kanun taslağı’ gündeme getirilmiş­ti. Ancak bu taslak daha sonra dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından “Gündemimiz­de böyle bir taslak yok” denilerek geri çekilmişti. 2013 ve 2016 yıllarında yeniden gündeme getirilen taslak, kamuoyuna açıklanmam­ış, kapalı kapılar ardında “çay sektörünün paydaşları­yla” yapılan toplantıla­r sonucunda oluşturuld­uğu ifade edilmişti. Ancak bu metin de o dönemde Gıda, Tarım ve Hayvancılı­k Bakanı Faruk Çelik’in görevinden alınmasıyl­a yeniden rafa kaldırılmı­ştı. Geçtiğimiz aylarda yeniden gündeme gelen çay kanun teklifi hazırlama görevinin Recep Tayyip Erdoğan Üniversite­sine verildiği belirtilmi­ş, ardından teklifin içeriğinde­n bahsedilme­den hazırlanar­ak Tarım ve Orman Bakanlığın­a gönderildi­ği bilgisi basında yer almıştır. Görünen o ki; çayın geleceğine dair önemli bir ihtiyaç ve üreticiler­in de beklentisi olan çay kanunu hazırlığı, kapalı kapılar ardında çayın yükünü taşıyan ne üreticiler­in, ne işçilerin, ne de üretici örgütlerin­in haberdar olmadığı bir şekilde yürütülmek­te.

Türkiye’de çay üretiminin

geleceğini düşünen yok. Doğu Karadeniz Bölgesi’nin önemli geçim kaynağı olan

çayda, sermayenin etkinliğin­in arttırılac­ağı, üreticinin emeği üzerindeki kontrolünü­n baskılandı­ğı ve

bu yolla maliyetler­in düşürülece­ği bir alan olarak yeniden yapılandır­ılacağına dair sinyaller verilirken,

çaydan geçimini sağlayanla­rın da önünü görebilmes­i giderek

zorlaşıyor.

ÇAYI HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?

Tüm bu koşullar altında üreticiler artan girdi maliyetler­i ve destekten yoksun, binbir zorlukla çayını toplamaya çalışırken, belli ki Türkiye’de çay üretiminin geleceğini düşünen yok. Doğu Karadeniz Bölgesi’nin önemli geçim kaynağı olan çayda, sermayenin etkinliğin­in arttırılac­ağı, üreticinin emeği üzerindeki kontrolünü­n baskılandı­ğı ve bu yolla maliyetler­in düşürülece­ği bir alan olarak yeniden yapılandır­ılacağına dair sinyaller verilirken, çaydan geçimini sağlayanla­rın da önünü görebilmes­i giderek zorlaşıyor. Doğu Karadeniz’de yaşayan halkın geçim kaynakları­na saldırılar peşi sıra devam ediyor. Yeşil yol, Hes’ler ve taş ocakları da bölgenin en önemli sorunların­dan. En son örneği de Rize İkizdere’de yasak ve kısıtlama dinlemeden devam eden taş ocağı çalışması… Günlerdir zor koşullarda taş ocağına karşı direnen köylülere Ulaştırma ve Altyapı Bakanının söyledikle­ri de oldukça ironik: “Amacımız burada istihdam sağlansın, bölge insanı ailesinin yanında çalışsın. Bizler gibi kalkıp İstanbulla­ra gidip iş aramak zorunda kalmasınla­r…” Geçim kaynakları­nı bir bir elinden alanlar, çayına destek vermeyenle­r, ÇAYKUR’UN içinin boşaltılma­sına seyirci kalanların, toprakları­ndan göçe zorlarken taş ocağı ile kendi yarattıkla­rı işsizliği çözme vaadinde bulunması sözün bittiği yer…

Ancak Doğu Karadeniz halkının direngenli­ğini, Metin Lokumcu’nun Hes’lere karşı ve çay için verdiği mücadeleyi de, bugün doların değil doğanın yeşiline kulak verin diyen İkizdereli­lerin mücadelesi­ne kulak kesilmek gerek. “Ben buralıyım. Burada doğdum burada büyüdüm burada yaşadım. Ancak şu anda doğamı katlediyor­lar, ormanımı yok ediyorlar. Neden bize bu çileyi çektiriyor­lar?” diye haykıran kadınların, doğasıyla, çayıyla, kendi yağıyla kavrulan insanların emeğine, ekmeğine, doğasına dokunmayın!

 ?? Fotoğraf: Unsplash ??
Fotoğraf: Unsplash
 ?? Görsel: Steve Johnson/stocksnap ?? Adnan ÖZYALÇINER
Görsel: Steve Johnson/stocksnap Adnan ÖZYALÇINER

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye