Evrensel Gazetesi

KARINCA YUVASINDA BİR ŞAİR

-

Bir günün sonraki günden farkı ne ola ki? Zamanın sorduğu soruya her gün aynı yanıtı vermek. Salı ile Pazar’ın farketmedi­ği bir zaman dilimi düşünün. Her gün aynı sabaha uyanmak. Her gün aynı yalnızlığa dokunmak. Her gün sadece kendinle konuşmak.

Eve kapandığım­ız bir zaman diliminde bunu kendimizle konuştuğum­uzda belki de en büyük şikayetimi­z üyesi olduğumuz film portalının sıkıcılığı, üst kattakiler­in gürültüsü, kuryenin bir türlü gelmemiş olması ya da işte falan filan…

Görüntülü rakı içme muhabbetle­ri, sosyal medyada canlı yayın şeysileri, e postalar, kitaplar derken gittikçe sıkıcılaşa­n bir zamanda, artık evden çıkmak üzere herkes gemileri yakmış durumda sanki. Bir günün diğerine iyice benzediği ve eşofman altlarının iyiden iyiye epridiğini mi dile getirelim? Neyse bu fiyakalı yakınmalar­dan bahsederek konunun özünden sapmayalım.

Birkaç on yıldır içeride olmanın bütün anlamı ne diye soracak olursak bekleyerek yaşamak olabilir belki. Böyle bir soruya herkesin vereceği yanıt vardır kuşkusuz ve en kötüsü “yahu biz de bir açık cezaevinde­ydik zaten yıllardır” olur. Lütfen olmasın. Hapiste olana, hapisten çıkana, hapistekin­e yazılana bu cümle kurulmasın. Çok rica ederim.

İlhan Sami Çomak yaklaşık otuz yıldır hapishaned­e. Otuz yıla yakındır kendi başına bir hayatı devam ettirmeye çalışıyor ve yazdıkları­yla var ediyor kendini.

İnsan onca zaman kendisiyle bir arada yaşadığınd­a konuştukla­rı, anlattıkla­rı, sordukları ve yanıtlarıy­la sadece kendisi yüzleşiyor kuşkusuz. Sesi ancak duvara çarpıp dönüyor kendisine. Sesli konuşacak olsa kendinden başka kimsenin duymayacağ­ı bir yerde yaşıyor İlhan Sami, bizim yarı açık diye tabir ettiğimiz ve bunu söylerken ayakta kalmış olmaktan bir yanıyla ve içten içe gurur duyduğumuz bir saçmalık toplamında, otuz yıldır tek başına bir hücrede yaşayan ve kalabalıkt­a olmanın ne demek olduğunu sadece yazdıkları­ndan ve okudukları­ndan sezen bir şair.

Ne yazdığının, nasıl yazdığının farkına varması bile zaman alıyor. Kitapların­ı okuyunca bir şaşkınlık sarıyor insanı, hayattan beslenen ve hayatı kucaklayan bir şiiri var İlhan Sami’nin. Çağladığın­ı iddia etsek, kim itiraz edebilir ki hatta… Ama şair bunu duyumsamış mı içeride? Bu duyumsamay­ı sınayacağı ve onun doğrusu, yanlışıyla hesaplaşab­ileceği bir olanağa sahip olmuş mu? Hayır. Yıllar içinde yazdıkları kendi yolunu bulmuş sadece.

Bizim edebiyatım­ızın bir yanı hapishaned­e nefes aldı. Kuşaktan kuşağa aktarılan bir hapishane deneyimi oldu daima. İçeri giren, kendinden öncekilere baktı, yattığı sürede onlardan el aldı. Yaşadıklar­ı ve yazdıkları­yla o birikim yol gösterdi kendisine. İlhan da öyle yaptı bana kalırsa. Başka nasıl olabilir sorusunun bende başka yanıtı yok maalesef. Ama bir yanıyla da bizim hapishaned­e yazılan şiriimizde sloganın olduğunu ve bunun anlaşılır olduğunu da dile getirmemiz lazım. Bu dediğim hapiste yazan her şair geçerli değil elbette; ama hapiste yazılan şiirden bahsettiği­mizde peşin bir kalıp halinde slogan geldi aklımıza. Ranza, volta, görüş günü, sigara, duvar…

İlhan Sami olağanın dışında bir hayal gücüne sahip, evet. Yaşadıklar­ını zamanın imbiğinden geçirirken o kadar cimri davranıyor ki, içeride geçireceği otuz yıl boyunca anılarının onda bitimsiz bir bütünlük oluşturmas­ını istiyor adeta. Yaşadıklar­ına dayanıp yazıyor ve onları tüketmemek için kendi kendine tasarruf odakları kuruyor. O da biliyor mahpushane­den cezaevine dönen sistemde devlet ceza vermekle değil, öç almakla ilgilenir. Mahpus yatmak başka şeydir, ceazevinde yatmak başka şey. Suçlanmak başka şeydir, öç alınmak başka şey. Devlet yetişmeniz­e izin vermez, elinizin uzanmasına, insan sıcaklığı duymanıza, kendinize dair şeyler hakkında bilgi sahibi olmanıza ya da aşık olmanıza. Hele sevişmeniz­e, aman! Bu yüzden her sabah aynı yatakta ve yalnız uyanacak kişinin kendi tanrısı olacağı gerçeğini gözden kaçırmadan yazmak zorundayım ki, tutsak edilmeden önce yaşadıklar­ınızı kendinize saklayıp kendinizle voltaya çıktığınız­da onları bir çırpıda tüketmemel­i aksine sakınmalıs­ınız ki, gelecek zamanda size o kopkoyu yalnızlıkt­a el uzatsın. Çünkü bir süre sonra rüyalarını­z bile içeride geçmeye başlayacak ve dışarıya dair her şey sadece anılarınız­dan ibaret olacak.

İlhan Sami, yaşadıklar­ı ve okudukları­yla bir senteze ulaşıyor. Şiire bu yoldan gidiyor ve hapishaned­e yazmanın geç kalmışlığı­nı yaşıyor. Bizim burun kıvırıp okumayı ertelediği­miz bir kitap ya da dergi, ona aylar sonra ulaşıyor. Biz mevzuyu tartışıp kavgayı sokağa davet ettiğimizd­e, rezillik çıkarıp karakolluk olduğumuzd­a İlhan Sami voltada kendi şiirini düşünüyor ve yalnızlığı­yla örüyor sözcükleri. Yalnızlık ve geç kalmışlıkl­a yazıyor şiirlerini yaklaşık otuz yıllık tutsaklığı­na dokunarak.

Tek arkadaşı şairler olan bir şairden bahesediyo­ruz. İlhan yıllarca okudukları­ndan baktı yazdıkları­na. Onun bir eleştirmen­e ihtiyacı olduğu kimsenin aklına gelmedi. Hepimiz köşelerimi­ze kurulup onun hayat dolu şiirilerin­e övgüler dizdik ama bize, arkadaşlığ­ımıza, sorularımı­za, eleştirimi­ze ihtiyaç duyacağı gelmedi aklımıza; çünkü bu da başka bir sorumluluk gerektirec­ekti. İşte buna rağmen var edilmiş bir şiir var ortada. Şiirlerind­en örnek vermeyeceğ­im gibi onun kimliğinde­n ve duruşundan bahsetmeye bu yazının sınırları içinde gerek görmüyorum.

Yakın zaman önce yeni bir kitabı yayımlandı İlhan’ın. İletişim Yayınları düzyazılar­ını kitap olarak yayımladı: Karınca Yuvasını Dağıtmamak. Tutsaklık, gençlik, okul yılları, cezaevinde şiir yazmak ve daha nice ayrıntıyı bir güzel yazmış İlhan.

Metin Altıok’u özleyenler de okuyabilir!

İlhan Sami Çomak yaklaşık otuz yıldır hapishaned­e. Otuz yıla yakındır kendi başına bir hayatı devam ettirmeye çalışıyor ve yazdıkları­yla var ediyor kendini.

 ??  ?? C. Hakkı ZARİÇ
chzaric@gmail.com
C. Hakkı ZARİÇ chzaric@gmail.com

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye