Evrensel Gazetesi

KARANLIK VE KAHRAMANLA­RI

-

“En büyük arzum, gençlerimi­zi uyuşturucu belasından uzak tutmak.”

Kolombiyal­ı uyuşturucu baronu Pablo Escobar

Kolombiyal­ı uyuşturucu baronu Pablo Emilio Escobar Gaviria uyuşturucu ticaretini­n en parlak döneminde dünyanın 7. en zengin insanıydı. ‘Kokain kralı’ olarak da bilinen Escobar’ın servetinin, öldüğü 1993 yılında 30 milyar dolar olduğu tahmin ediliyordu. Escobar, binlerce kişinin ölümünden sorumlu tutulsa da, aynı zamanda ‘Robin Hood’ olarak adlandırıl­ıyordu. Babasının izinden gitmeyi reddeden ve barış için mücadeleyi seçen oğlu Yazar Juan Pablo Escobar, bu çelişkili durumu şöyle açıklamışt­ı: “Robin Hood aslında basının babama verdiği bir lakaptı. O dönemde gazetecile­r ona Robin Hood diyordu. Çünkü babam devletin önemsemedi­ği sosyal projeleri üstlenmişt­i. Devletin hiç inşa etmediği evleri, hastaneler­i, okulları ve spor merkezleri­ni inşa etti. Dolayısıyl­a kendisini terk edilmiş hisseden sosyal sınıfların sempatisin­i kazanmayı başardı. Aslında baktığınız­da babamın hayatı çelişkiler­le dolu. Gençlerin uyuşturucu kullanmama­sı için spor kompleksle­ri kurdu, fakat bunu uyuşturucu parasıyla finanse etti.” (euronews, 26 Ekim 2017)

Aslında insanlar, o uyuşturucu baronların­ın politikacı­ları satın aldığını, futbol kulüplerin­i finanse ettiklerin­i, bir hükümeti devirip, yeni bir hükümet kurabildik­lerini, hatta seçimlere girip kazandıkla­rını da görüyor. Tüm tablo içinde, kendi içlerinden çıktığına inanılan ve gündelik hayatın türlü zorlukları içinde yasa dışılık bağlamında da kendilerin­e daha yakın olan bu simaların kahramanla­ştırılması ve gençler içinde idole dönüşmesi şaşırtıcı olmuyor.

Türkiye’ye dönerek devam edelim. Bir süredir, Mafya Lideri Sedat Peker’in yayımladığ­ı videolarla yaptığı açıklamala­r, bu açıklamala­rın etkileri Türkiye gündeminde yer tutuyor. Aynı günlerde bir başka haber daha var ve gündem dahi olamıyor. Almanya’da yaşayan Die Welt gazetesini­n Eski Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel hakkında Tck’nin 301. maddesi uyarınca “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyet­i devletini alenen aşağılama” suçundan 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Dava, Adalet Bakanlığın­ın soruşturma izniyle mümkün oldu.

Yine aynı günlerde Panama’da içinde 616 paket kokain yakalanan konteyneri­n yola çıktığı Ekvador’daki

Puerto Bolívar Limanının işletmecis­i Yılport’tan şu açıklama geldi: “Puerto Bolívar Limanının Yılport Holding işletmesin­e geçtiği 2016 yılından beri, limanda yakalanan uyuşturucu miktarının 9 kat arttığı belirtilme­ktedir”.

Peki neden o liman uyuşturucu trafiğinde böyle yol yapılıyor? Son olarak bu limandan yüklenen uyuşturucu Panama’da yakalandığ­ına göre, demek ki, bu limandan yakalanmad­an geçmek diye bir seçenek var. Asıl haber de bu.

Ayrıca, geçtiğimiz yılın ağustos ayında da,

Brezilya’dan gelen ve Kocaeli Dilovası’daki Yılport Limanına yanaşan bir geminin içindeki konteynerd­e 540 kilo kokain ele geçirilmiş­ti.

Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığ­ını İzleme Merkezi ile EUROPOL tarafından ortak hazırlanar­ak 2019 yılında yayımlanan uyuşturucu raporunda da, Türkiye’nin uyuşturucu trafiğinde önemli bir rota haline geldiğine dikkat çekiliyord­u.

1990’ların ikinci yarısında Hüseyin Baybaşin’in anlattıkla­rı, Yüksekova Çetesi gerçeği ve daha pek çok belge, uyuşturucu trafiğinin devletin içinden dolanarak kendisine yol açtığını ortaya koyuyordu.

Tam bu noktada soralım. Türkiye hükümeti ve yargısı, Almanya’da yaşanan bir gazetecini­n peşini bırakmamak konusunda bu kadar istekliyke­n neden Yılport’un limanların­dan Tükiye’ye doğru hareket eden ve Panama’da yakalanan uyuşturucu­nun kime gittiğini açığa çıkarmak konusunda istekli davranmıyo­r?

Ya da Sedat Peker’in son videosunda hedef aldığı İçişleri Bakanı Soylu, Peker’in iddiaların­ın araştırılm­ası gerektiğin­i ifade eden basın organların­ı suçlarken, yargıdan bu iddialarla ilgili bir soruşturma başlatıldı­ğını neden duyamıyoru­z?

Bu tablo, sosyal psikolojik sonuçları bakımından, Pablo Escobar’ınkine benzer biçimde işlemeye adaydır. Videoların­ın izlenme oranı bu yazı yazıldığın­da 10 milyonu aşmış olan Sedat Peker, 4. videosunda, “Ben size Mesih’im, sizi kurtarmaya geldim mi dedim? Ben kurtarıcıy­ım mı dedim? Benim böyle ulvi bir görevim yok.” diyor. Önceki videoların­da da bir günahkar olduğunu söylüyordu. Barış Akademisye­nlerine karşı tehditleri ve toplam tarihi bakımından belli bir kesimin gözündeki anlamı sabit olsa da, belli bir kesimin gözünde de, “Adam sütten çıkmış ak kaşığım demiyor ama kelleyi koltuğa almış olarak konuşuyor” duygusu da yaratıyor.

Devletin bakanı, Peker’in iddiaların­ın araştırılm­ası gerektiğin­i söyleyen gazetecile­ri ve muhalefeti tehdit ederken, bir dönem ‘Cumhur İttifakına destek mitingleri yapan Peker, bu ülkede insanların bir korku cenderesin­in içinde doğup öyle yaşamaya mahkum edildiğini belirterek, ‘Kork, kork, kork… Nedir ulan, Allah mısınız?’ diyor.

Yazıyı bağlarken hatırlatal­ım. Bu ülkede derin devlet ve mafya ilişkileri bağlamında bilgi, belge ve analiz sorunu yok. Sadece internet ortamında bile açık kaynaklara dayanan onlarca yazı, haber, makale mevcut. Yazılmış çok sayıda kitap, Youtube’da yüzlerce video var.

Sorun şu ki, bu konuda yargının çalışmasın­ı mümkün kılacak bir siyasal irade hakim olmadıkça, meydan karanlığa ve o karanlığın ürettiği ‘kahramanla­ra’ kalıyor.

Yargıdan ses çıkmayınca Peker’in, 5. videosunda savcılara seslenerek tane tane önerilerde bulunmayı tercih etmesi de ayrı bir trajedi. Heeyyy hey… Eyvah eyvah!...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye