GEÇEN HAFTA
FİLİSTİN, KÖRFEZ’DEKİ ‘İSRAİL’ ORTAKLARINI UTANDIRDI
Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed, işgal altındaki Kudüs’te meydana gelen şiddet olaylarından duyduğu endişeyi dile getirerek “insani değerler ve ilkelerle çelişen her türlü şiddet ve nefreti reddettiğini” teyit etti ve Kutsal Şehir’de gerginliğin devam etmesine neden olan saldırıların ve uygulamaların sona ermesini istedi.
Bahreyn Dışişleri Bakanlığı, Manama’nın İsrail güçlerinin El Aksa Camii’nde ibadet edenlere saldırısını şiddetle kınadığını ifade ederken, “El Aksa Camii’nin kutsallığını ihlal eden her türlü uygulamanın” durdurulmasını talep etti. İsrail işgalini, “Kudüs halkına yönelik reddedilen bu provokasyonları durdurmaya ve güçlerinin ibadet edenlere saldırmasını önlemek için çalışmaya” çağırdı.
Bu ülkelerdeki durum şimdi utanç verici ve soru şu kadar basit: Bölgeye vadedilen “barış” nerede? Neler olacağı bağlamındaki en önemli soru şudur: Bu ülkeler hesaplarını iade edip normalleşme anlaşmalarından çekilecekler mi, yoksa her zamanki gibi mutabakat ve ateşkesle sona erecek bir turlama mı yapacaklar?
Nitekim bu ülkeler normalleşme kartını geri çekme sürecinde gibi görünmemekle birlikte, Filistin sahasının veri ve sonuçlarının empoze edebileceği şeyleri atlamak da mümkün değildir. İşgal karşısında patlayan intifadalarıyla Filistinliler dünyayı şaşırttılar. Filistin’in bölgeler arasında bölündüğü yanılsamasını ortadan kaldırdılar.
Sahnenin diğer tarafında, hâlâ normalleşmeyi reddeden bazı Körfez ülkeleri geliyor. Bu bağlamda Katar, Arap dünyasındaki popüler konumunu güçlendirmek, Filistin direnişinin destekçisi rolünü vurgulamak ve İsrail, Hamas ve Filistin Yönetimi arasında ara bulucu rolünü oynayabilmek için bundan yararlanacaktır.
Bu sahnenin arka planında, Körfez’de normalleşmenin genişlemesine izin veren Suudi Arabistan’a rakip olan Türkiye’nin İslam dünyasını ve İslami kutsalların koruyucusu olarak rolünü güçlendirmeyi amaçlayan Katar-türk ikilisinin politikasının bir devamı var. Katar, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir telefon görüşmesinde olup bitenlerle ilgili endişelerini dile getirmeyi seçti. Emir Temim bin Hamed es-sani gerginliği azaltma ve uluslararası insancıl hukuka saygı çağrısında bulundu ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile Hamas Siyasi Bürosu Başkanı İsmail Haniye ile iki görüşme yaptı.
Bu mesele Riyad’da hoşnutsuzluk, yarattı. Sosyal medyada troller tarafından Katar’ı “Filistin davasını değil Müslüman Kardeşleri desteklemekle” suçlayarak sert eleştiriler yöneltildi. Öte yandan Katarlılar, normalleşme anlaşmalarını eleştirerek yanıt verdi.
Filistin meselesinde taviz vermeyen, Kuveyt’in tutarlı tutumuna gelince; İsrail saldırılarını kınayan bir açıklama yaptığı doğru, ancak en önemlisi İsrail ile herhangi bir şekilde ilişki içinde olmayı suç sayan bir yasa çıkardı. Bu yasaya göre bu kişiler 10 yıl hapis ve 5 bin Kuveyt dinarı yani 16 bin Amerikan doları ile cezalandırılacak. Öte yandan, Körfez düzeyinde Filistin davasına yönelik halk sempatisi, özellikle normalleşen ülkelerde halk ve karar vericiler arasındaki uçurumun büyüklüğünü ortaya koydu.
Filistinlilerin Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki yerlerinden edilmesinin ilk sahnesiyle birlikte, Körfez ülkelerindeki çeşitli sosyal medya sitelerindeki kampanyalar, bir “trend” haline gelene kadar arttı.
Kuveyt’te ve gösterileri yasaklayan Bahreyn’de halk sokağa çıktı. Bu tutum, Filistin’in bu halkların vicdanındaki ilk mesele olduğunun ve Filistin davasını destekleyen Körfez halkının vicdanının Arap vicdanından ayırma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandığının önemli bir göstergesidir.
Siyonist İsrail rejimi hemen her birkaç yılda bir tekrarladığı katliamlarına yenisini ekledi. Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda 10 Mayıs’tan bu yana 37’si çocuk 100’ün üzerinde Filistinli hayatını kaybetti, 1000’e yakın Filistinli yaralandı. Ortadoğu’nun kanayan yarası Filistin, Nakba’nın (Büyük Felaket) 73. yıl dönümünde sanki tarih tekerrür ediyormuşçasına çocuk, kadın demeden yine katliamlara maruz kalmaya devam etti.
SYKES-PICOT’TAN NAKBA’YA
Nakba günü; Filistinliler açısından felaket olarak görülen İsrail devletinin kuruluşunun ilan edildiği ve ardından gelen katliam ve işgallerin adıdır. İsrail’in kuruluşunu ilan ettiği 14 Mayıs 1948 tarihini takip eden gün olan 15 Mayıs, “Nakba Günü” olarak sembolleşmiştir.
Filistin’deki siyonist katliam, Nakba’nın yanı sıra 16 Mayıs 1916’da imzalanan ve Ortadoğu’nun paylaşılmasında önemli yere sahip Sykes- Picot gizli anlaşmasının yıl dönümüne de denk düştü. Bugün paramparça olmuş Arap coğrafyası ve Filistin sorunu başta olmak üzere Ortadoğu’nun diğer mazlum halklarının çektiği acı, bu anlaşmanın bugüne bıraktığı mirastır.
Bugün İsrail, tarihi Filistin topraklarının yüzde 85’inden fazlasını işgal altında tutmaktadır.
Katliam, yıkım ve zorla göç ettirerek elde edilen bu topraklar dahi siyonistlere yetmiyor.
TERÖRİST DEVLET GÜCÜNÜ NEREDEN ALIYOR?
Filistin halkı ise, işgalcilere ve çocuk-kadın demeden yaptıkları katliamlar karşısında verdiği mücadelede tarihte olmadığı kadar yalnız bırakılmıştır. Peki İsrail rejimi bu gücünü nereden alıyor?
Tabii ki ABD emperyalizminin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve aslında fiilen Filistin davasını bitirmeyi hedefleyen “Yüzyılın Anlaşmasının” dayatmasıyla ile somutlanan işgal devletine verdiği sınırsız desteğin payı vardır. Lakin diğer önemli dayanağı bölgedeki gerici rejimlerdir. Mısır 1979’da imzaladığı Camp David ve sonrasında Ürdün’ün 1994’te imzaladığı Wadi Araba Anlaşmalarıyla İsrail’i ilk tanıyan Arap ülkeleri oldular. Fakat ne yazık ki son dönemde hemen hemen bütün Arap gerici rejimleri terör devletiyle normalleşmek için sıraya girdiler. Trump geçen yıl Netanyahu ile birlikte Filistin’e teslimiyet dayatan “Yüzyılın Anlaşması”nı açıklarken yanına Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in Washington büyükelçilerini de almıştı. Ardından önce BAE ve sonra Bahreyn, İsrail’le “Normalleşme” anlaşmaları imzaladılar. Şimdi de diğer gerici rejimler “Normalleşme” kuyruğuna dizilmiş durumdalar.
YENİ İSYAN DÜNYAYI ŞAŞIRTTI
Al Meyadin sitesinden Vefa Elam, Filistin’deki son olayların, İsrail’in Körfez’deki yeni ortakları ve onunla normalleşmeye doğru ilerleyen olan potansiyel ortaklar için külfetli olmaya başladığını yazdı. Elam Filistinlilerin işgal karşısında patlayan intifadalarıyla dünyayı şaşırttıklarını ve Filistin’in bölgeler arasında bölündüğü yanılsamasını ortadan kaldırdıklarını ifade etti. Özellikle normalleşen ülkelerde halk ve karar vericiler arasındaki uçurumun olduğuna vurgu yaptı.
El Arab gazetesi, Filistin sorununun pek gündeme gelmeyen İsrail sınırları içinde yaşayan ve sayıları 1.5 milyonu bulan Araplara dikkat çekti. İsrail devletinin 1948’de kurulmasından sonra sınırları içerisinde kaldıkları “48 Arapları” olarak adlandırılan bu nüfus; yoksulluk, devlet ve İsrailli yerleşimcilerin provokasyonları nedeniyle yetmiş yıldan bu yana Gazze’deki intifadayla eş zamanlı olarak ilk defa sokağa indiler.