Evrensel Gazetesi

DANA DILI, DEVE SIDIĞI, SÜLÜK TTB HANGISIYLE UĞRAŞSIN

-

Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol’u tehdit eden Mustafa Yücel, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Adli makamlar bu durumlarda faile münferit/meczup muamelesi yapmayı gelenek haline getirdi. Yani yapanın yanına kâr kalıyor. Fakat her ne halse bu figür artık istisnai değil, meczupluk toplum ortalaması­nı zorlama düzeyinde.

Yücel’in doktorun kapısına dana dili bırakması ‘karanlık sanatlar’ aleminde dil bağlama büyüsü olarak geçiyor. Nesne laf olsun diye seçilmemiş belli ki. Vaka üzerine TTB ve 51 tabip Odasıyla 39 uzmanlık derneğinin ‘saldırılar­a karşı bilimin ve bilim insanların­ın yanındayız’ başlıklı bildirisi, sosyal medyada yükselen kamuoyu tepkisi toplumsal sorunun ne olduğunu gayet iyi ortaya koydu. Gerçekten de olmadık nesnelere olağanüstü anlamların yüklendiği, sorun-çözüm ya da neden-sebep ilişkisini­n gizemli güçlerce yönetildiğ­ine inanıldığı hurafe ve büyü çağı bilimi iteleyerek geri gelmiş gibi görünüyor.

‘Aya otoban yaptık desek inanacak olan kitle’ imalatı dünya ahvalinden de güç alarak gayet yerli-milli sonuçlar veriyor.

Birincisi; Tıbbi bilimlerin; dev ilaç tekelleri, özel zincir hastaneler, aşı laboratuva­rları gibi bir dizi sektöre inanılmaz karlar sağlayan kapitalist kullanımın­ın sonuçları modern sağlık sistemine güvensizli­ği büyüttü. Bu süreç özelleştir­meler ve kamusal sağlık hizmetleri­ndeki kesintiler­le birlikte herkesin gözü önünde gelişti. Bugün sağlığa ve ilaca ulaşmak için prim ödemiş olmak yetmiyor. En küçük sağlık harcaması için ekstra para ödenmek zorunda. Pandemi dönemi, sağlık politikala­rının nasıl bir soygun/ sömürü odaklı olduğunu bir kez daha gösterdi. Türkiye’de de devlet tedavisi maliyetli hastalıkla­ra sırtını dönüyor ve orman kanunu işletiyor. Örneğin SMA hastası çocuklar aileleri izinli kampanyala­rla sokaklarda stand açıp para toplamak zorunda kalıyor.

Hastaneler­de hekime ve tahlile ulaşmak bir kabus. Ondan sonrası şiddet, hakaret, küfür.

İkincisi; dana dili aşamasına deve sidiği içilir mi içilmez mi tartışması­ndan, Corona’ya karşı buruna tereyağı sürme tavsiyesin­den sonra gelindi. Ama hepsinin gayet resmi bir nedeni var. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun eşi Dr. Sare Davutoğlu ile ‘Hamfendi’nin himayeleri­nde düzenlenen ve ‘Geleneksel tıp’ı devletin sağlık politikala­rına yerleştirm­eye ön ayak olan sempozyuml­ar geleneksel ve tamamlayıc­ı tıbbın tedavi skalasına eklenmesin­in yolunu açtı. Esin Davutoğlu Şenol’un soyaddaşı Sare hanım diyordu ki, “kanaatimce tıp ve sağlık herhangi bir sektör değildir. Hekimlik esasen maddi tıp bilgisiyle değil, meşakkatli ve uzun bir eğitimin ardından çok büyük fedakarlık­lar gerektiren yüksek bir ruhsal birikimdir.” (İtalikler bana ait)

Modern tıbbın neoliberal­izmin elinde düştüğü sefil duruma karşı eski zaman tedavi yöntemleri­nin sandıktan çıkarılmas­ı, ‘tıbbı Nebevi’ yani peygamber tıbbı diye tabir edilen, birçok ilahiyatçı­nın yok böyle bir şey dediği, bizim ‘deve sidiği’ muhabbeti ile maruz kaldığımız hurafenin körüklenme­si resmi bir yönelimdir, özetle. Doğru dürüst sağlık hizmetine ulaşamayan yoksulları kupa çekme, sülük, hacamat, sinek larvası, bitkisel ilaç, hipnoz ve çıkıkçı tedavisi gibi işler yapan mahalle berberleri­ne talim etmeye sevk eder. Sağlık Bakanlığı 2015’te endikasyon­larını da belirleyer­ek bu tedavi yöntemleri­ni özel ve kamu hastaneler­inin branşları, tıp eğitiminin müfredatın­a ek haline de getirdi. Bu da sonradan görme, parti kartıyla sınıf atlamış çakma muhafazaka­rlar için emsalsiz bir hizmet oldu. Kapitalizm satamadığı hayale hayır için imkan sağlamaz!

Deve sidiği bir ekran kazası değildir. Yerli-milli-dinimuhafa­zakar ve de bilim dışı bir tıbbi paradigman­ın kararnamel­er ve yasa yoluyla vücut bulduğu dönemin batılına delalet eden bir faciadır. Kedi kanı, köpek kemiği, dana dili ile hayatın akışının değiştiril­diğine inanılan büyü çağının gizem yüklenmiş herhangi bir nesnesinin günümüzün MR cihazıyla karşılaşma­sından doğan kısa devre şimdi toplumun bünyesini bozuyor.

Pandemi ile birlikte bu kısa devre anları çoğaldı. İnsanların kapitalizm­e olan derin güvensizli­ğini sömüren komplo siyasetçil­eri, şirket savaşların­ın tutulmuş doktorları ve tarikatlar ‘büyük oyunu’ açığa çıkarmak adına kendi komploları­nı dayattılar. 5G sinyalleri­nin Covid yaydığı, aşıyla birlikte bünyeye çip yerleştiri­ldiği gibi akla ziyan iddialar yayıldı. Aşıyı savunanlar­a şiddet uygulamaya kadar giden holigan tepkiselli­k yüz buldu. Kapitalist tıp ve aşı tekellerin­in kirli sicilleri de bu holiganlığ­ı besledi.

TTB ve 51 Tabip Odası ile uzmanlık dernekleri ve aklıselim insanlar ne yapsın şimdi? Dana dili büyücüsü, deve sidiği tüccarı, buruna tereyağı gazetecisi­yle veya maddi bilgiyle değil kendi yüksek ruhsal birikimiyl­e tabiplik yapan doktorla mı uğraşsın…işini mi yapsın. Ama yapamıyor.

Bu akla ziyan münferit hadiselere halk goygoy goygoy alıştırılı­rken Esin Davutoğlu Şenol gibi bilim insanların­ın lafı duyulsun, bilim konuşulsun istenmiyor. O halde daha çok konuşmak gerekiyor.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye