Halkın devriminin tasfiyesi yolunda atılan en tehlikeli adım
onların baskı ve propaganda aygıtıyla seçilen adamıdır. Kays Said’in 25 Temmuz 2021’deki darbesiyle anayasanın askıya alınması ve karanlık odalarda yeni bir anayasa hazırlanması ile uygulamaya konan tam da budur.
HER ŞEYE RAĞMEN BAŞARISIZ OLDU
Kays Said, Tunuslu kadın ve erkeklerin sağlık, ulaşım ve eğitim hizmetlerinin çalışmamasından muzdarip olduğu bir zamanda referandumun başarılı olması için tüm devlet kurumlarını ve olanaklarını kullandı. Bizzat kendisinin belirlediği referandumu düzenleyen kuralları bile ihlal etmekten çekinmedi. Lakin yeni anayasasını ve dolayısıyla yeni yönetim tarzını meşrulaştırmak için yaptığı tüm çabalara rağmen referandumda büyük bir başarısızlığa uğradı. Gerçekleştirdiği skandal ve bariz sahtekarlıklara rağmen kendisi tarafından kurulan seçim komisyonu, seçime katılanların yüzde 30’unu geçmediğini açıkladı. Aslında uluslararası norm ve geleneklere göre, bir anayasa referandumuna katılım yüzdesi, kayıtlı toplam seçmen sayısının yüzde 50’sinden az olmamalıdır. Tunus’taki çeşitli kaynakların, oy verme merkezlerinin neredeyse tüm gün boyunca boş olması nedeniyle katılım oranının en iyi durumda yüzde 12 veya 13’ü geçmediğini açıkladığını biliyoruz. Yani resmi olarak sunulan sahte rakamları hesaba katsak bile, seçmenlerin üçte ikisinden fazlası referandum saçmalığına katılmadı. Bu durumda referandumun hiçbir meşruiyeti bulunmamaktadır.
Ancak Kays Said ve destekçilerinin, halkın iradesini koruyan yasal ve anayasal kontrolleri görmezden gelmeleri yeni değil. Tunusluların siyasal sistem başta olmak üzere yönelimlerini öğrenme bahanesiyle “milli istişare” dediği şeye bu yılın başından itibaren ancak yüzde 6’lık bir katılım sağlanabildi. Ancak buna rağmen Said, bunu tarihi bir an ve halk iradesi için kesin bir zafer olarak değerlendirdi. Bu tutum bize geçen yüzyılın 80’lerinde, Başkan Habib Burguiba’nın yönetiminin son yıllarına eşlik eden sayıklama ve saçmalıklarını hatırlattı.
ANAYASA, DEVLETE DİNİ KARAKTER EKLEDİ
Kays Said, anayasasında kendisini mutlak hükümdar olarak atadı. Yürütme, yasama ve yargıyı kısacası kurucu işleve sahip tüm yetkileri tekeline aldı. Aralarındaki ayrılığı ve dengeyi ve birbirini gözetleyen mekanizmaları ortadan kaldırdı. Ayrıca kendisine dini bir otorite, yani Anayasasının Beşinci Bölümünde belirtildiği gibi “İslam’ın amaçlarının” yorumlanması ve uygulanması konusunda yetki verdi. (Maddede, Tunus İslam ümmetinin bir parçasıdır. Saf İslam’ın; hayat, namus, para, din ve özgürlüğü koruma hedeflerine ulaşmak için devletin tek başına demokratik bir sistem altında çalışması gerekir, deniyor). Bu bağlamda hiçbir anlam ifade etmeyen “demokratik bir sistem altında” ifadesi, kendisine yöneltilen keskin eleştirilerin baskısı altında anayasanın yayınlanmasından sonra eklendi.
Said, 2014 anayasasında Tunus devletinin “vatandaşlık ilkesine dayalı sivil bir devlet” olduğunu belirten bölümü kaldırdığı için devlete dini bir karakter vermekle suçlandı.
*Tunus Emekçileri Partisi Merkez Komite Üyesi
(Çeviren: Ali Karataş)