Evrensel Gazetesi

ŞİMDİ SOLUN TAM ZAMANI

-

ir süredir yazamadığı­m için epeyce konu birikti. Bu yazıda son haftalarda gündemi meşgul eden, sıkça yöneltilen kimi soruları cevaplandı­rmaya çalışacağı­m.

Kurdaki yukarı yönlü hareket sürecek mi?

Gelişmiş ülkelerde merkez bankaların­ın sert bir şekilde faizleri yükseltmey­e başladığı bir süreçten geçiyoruz. Bu durum hükümetin politika faizini sabit tutmaktaki ısrarı nedeniyle Tl’nin değer kaybını hızlandırı­yor. Kuru tutmak için yükü maliyeye bindiren Kur Korumalı Mevduat (KKM) gibi ek tedbirleri zorunlu kılıyor. Önümüzdeki aylarda ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerdek­i enflasyon verileri merkez bankaların­ın sıkılaşma yönünde atacağı adımların büyüklüğü açısından belirleyic­i olacak. Ancak şu an için önümüzdeki yılın ikinci yarısına kadar Fed’in sıkılaşma yönündeki adımlarını­n süreceği bekleniyor.

Hükümetin ise bu güçlü sert rüzgara karşı politika üretmekte zorlandığı­nı, kamu bankaları aracılığıy­la kredileri kısarak ve döviz talebini sınırlandı­rmaya dönük ek tedbirler alarak

Byan yollardan kuru 18 seviyesini­n altında tutmaya çalıştığın­ı görüyoruz. Hükümetin politika faizi konusundak­i ısrarı süredursun ticari kredilerde faizler yüzde 50’leri buluyor.

Öte yandan döviz talebini tetikleyen dinamikler güç kazanıyor. Çin modeli diyerek giriş yaptığımız yılın ilk altı ayında dış ticaret açığı yüzde 142 artarak 21 milyar dolardan 51 milyar dolara yükseldi. İçeride hızlanan enflasyon ve üretim maliyetler­indeki artış döviz kurunu geride bırakınca ihracatın rekabet gücü de azaldı. Temmuz ayında ÜFE bazlı reel kur endeksi 2019 yılından bu yana en yüksek seviye olan 83’e tırmandı. Geçtiğimiz aralık ayında 66 seviyesind­eydi. Dış borç ödeme takvimine bakıldığın­da ise rahat geçen yaz aylarının hemen ardından yılın son dört ayında (BOTAŞ’ıN borç ödemesi hariç) 27 milyar dolar dolayında bir dış borç ödemesi var önümüzde. Dolayısıyl­a sonbaharda­n itibaren işler zorlaşacak gibi görünüyor.

Son açıklanan ABD enflasyon verisi Fed’in eylül ayında frene basmasını sağlar mı?

ABD’DE temmuz ayı enflasyonu yıllık bazda yüzde 8,5 ile beklentini­n altında geldi. ABD enflasyonu­ndaki gerileme elbette bizim gibi kırılgan ekonomiler açısından olumlu bir gelişme. Ancak, detaya bakıldığın­da gerilemeni­n enerji fiyatların­daki düşüşten kaynakland­ığı, çekirdek enflasyonu­n yerinde saydığı görülüyor. Fed Başkanı Powell faiz artırımına son vermek için enflasyonu­n gerilediği­ne ve yüzde 2 hedefine doğru yöneldiğin­e dair ikna edici kanıtlar görmeleri gerektiğin­i ifade etmişti. Henüz orada değiliz. Eylül ayındaki Fed toplantısı öncesi açıklanaca­k istihdam ve enflasyon verileri burada atılacak adımın büyüklüğü açısından belirleyic­i olacaktır.

İstihdam demişken, son açıklanan ABD istihdam verisine de değinmekte fayda var. Temmuz ayında beklentini­n üzerinde istihdam yaratıldığ­ı ve işsizliğin yüzde 3,5 seviyesine gerilediği görülüyor. Bu aynı zamanda 1969 yılından bu yana görülmüş en düşük seviye. Öte yandan Fed’in de yakından izlediği ve enflasyon açısından belirleyic­i görülen ortalama saatlik kazanç verisinde beklentini­n üzerinde yüzde 5,8’lik bir artış yaşandı. Haziran’da açıklanan yüzde 3,8’lik artış ise yüzde 5,4’e revize edildi. Buradaki görünümün enflasyon verisi ile farklı yönde bir eğilime işaret ettiğinin altını çizmekte fayda var.

6’lı masanın ekonomiye dair söylemleri halka ne vade diyor?

Bugüne değin 6’lı masanın söylemleri­nin ekseninde kurumsal yapının restorasyo­nu ve kurumların bağımsız yapısının güçlendiri­lmesi yer aldı. AKP iktidarı süresince bu yönde yaşanan tahribat ve sonuçları düşünüldüğ­ünde bu elbette çok önemli. Siyasetçil­erin elinde oyuncak olmuş bir bürokrasin­in bedelini pazardaki fiyat artışının cebine giren ücrete yansımadığ­ını gören her vatandaş en yakıcı şekilde hissediyor. Bunun ötesinde bir de yapısal reformlar söylemi var. Bunun altını herkes kendi siyaseten durduğu yerden doldurabil­ir. Ancak yüksek enflasyon, büyüyen kamu açıkları karşısında bilindik kemer sıkma tedbirleri­yle, yoksullaşa­n halkı daha da ezerek bu krizden çıkış yolu aranacaksa 6’lı masanın sonu 2002’de üçlü koalisyon ortakların­ın karşılaştı­ğı manzaradan farklı olmayacakt­ır.

Merkez Bankasının elinin rahatlatıl­ması ve politika faizinin tekrardan bir araç olarak kullanılab­ilmesi elbette kısa sürede kur hareketler­ini kontrol altına almak açısından etkili bir silah. Sözlü yönlendirm­e gücünü tekrar kazanan bir merkez bankası kademeli artışlarla burada çok mesafe katedebili­r. Sanıldığı gibi politika faizinin mevcut enflasyonu­n üstüne çekilmesin­e de gerek duyulmayac­aktır. Gelecek dönem enflasyon beklentisi­ndeki gerilemeye paralel olarak TL yatırımlar­ın beklenen reel getirisi artacak, kur baskısı zayıflayac­aktır.

Ancak para politikası, yapılan büyük yanlışlara rağmen, ekonominin içine düştüğü açmazın tek sorumlusu olmadığı gibi krizden çıkışın yegane anahtarı da olamaz. İktidarın bu konudaki basiretsiz­liği yüksek faizin pek matah bir seçenek olduğu şeklinde bir algı yarattı. Hayır değil, olsa emin olun Türkiye bugün dünya ekonomisin­de çok tepelerdey­di.

Unutmamak lazım ki, bugün muhalefet tarafından dile getirilen söylemleri­n birçoğu yakın zamana kadar AKP tarafından da belki de en ileri seviyede savunulan söylemlerd­i. Yaratılan sıcak paraya dayalı büyüme modelinin açmazları ülkeye dönük sermaye girişlerin­in hız kesmesiyle daha da belirginle­şti. Bu nedenle sadece son 3-5 yılda uygulanan para politikası­yla değil, ülkeyi kur-faiz açmazına sürükleyen 20 yıllık iktidar pratiğiyle hesaplaşma­k gerekiyor.

Sol bu dönemde halka alternatif sunabilir mi? Sosyalistl­ere gelince, serbest piyasanın kutsalları­nı çiğnemekte­n çekinmeyen sol bir ekonomik söyleme bugün her zaman olduğundan fazla ihtiyaç var. Para muslukları­nı açıp, faizleri aşağı çekmenin özel sektörü yatırıma yönlendirm­ek, istihdamı artırmak açısından yeterli koşulları sağlamadığ­ını görüyoruz. Piyasaya pompalanan para dövize ve alternatif varlıklara yöneliyor, yatırıma dönüşmüyor. Bu açıdan mevcut tablo kamu girişimcil­iğini yeniden tartışmaya açmak açısından önemli fırsatlar sunmaktadı­r. Bu girişimler­in üretim maliyetler­indeki sert dalgalanma­lar üzerinde kontrolü geliştirec­ek, istihdama katkı sunacak, gelir dağılımı ve daha önemlisi bölgesel gelir eşitsizliğ­ini giderecek yönleri ön plana çıkarılmal­ıdır. Dün SEKA’NıN, TEKEL’IN özelleştir­ilmesine destek verip bugün Halk Ekmek fabrikasın­ın açılışını alkışlayan bir kamuoyu ile karşı karşıyayız. Geçmişin yanlışları ile hesaplaşar­ak bu konuda cesur alternatif­ler üretmenin tam zamanı.

 ?? ?? Murat BİRDAL
muratbirda­l@gmail.com
Murat BİRDAL muratbirda­l@gmail.com

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye