Evrensel Gazetesi

BİR KAZANANIN GÖZÜNDEN TÜRKİYE: KADİM BEY’İN HİKAYESİ (III)

-

Önceki iki yazımda, kısmen hakiki, kısmen kurmaca olan Kadim Bey’in ve komşuların­ın, Türkiye’de zenginliği ve yoksulluğu nasıl gördükleri­ni anlatmıştı­m. Bir de iktidar yanlısı, inşaat zengini Kadim Bey’in, iktidar düşmanı (varlıklı) komşuların­ca neden bu kadar sevildiğin­i. Bu yazı, bu mevzuları biraz daha detaylandı­racak, biraz da işçilerin aynı tabloya nasıl baktığına değinecek.

Geçen yazıdan hatırlayac­aksınız, işçi olmayan mahalleli, Kadim Bey’in yükselişin­i çalışkanlı­ğıyla açıklıyor.

Oysa... Mahallede, (sınıf bilincine sahip olmayan) işçiler kendilerin­in yoksul kalışını az çalışmak, biriktirme­mek gibi nedenlere değil de eğitimsizl­iklerine, kadere, ya da siyasetçil­erin ve elitlerin “kendileri gibi” insanları sevmemesin­e bağlıyorla­r. “Kendileri gibi”den kastettikl­eri, hangi kimliği -dindar, milliyetçi, Alevi, Kürt, vb.- sahiplendi­klerine göre değişiyor.

Fakat Kadim Bey’e gelince, işçilerin açıklamala­rı vites değiştiriy­or. Kişisel özellikler ağır yer tutuyor anlatıları­nda. Örneğin, Kadim’in insan-üstü denilebile­cek bir enerjiye sahip olması. Sert mizacına rağmen hoşsohbet yanıyla, kendisiyle yeni tanışan birini bile hemen etkilemesi. Dediğim dedik olması ve yerleşik beklentile­rin aksine davrandığı­nda bile bir yolunu bulup, kendi iradesini dayatması.

Sosyolojid­e buna “karizma” deniliyor. Sanki büyülü bir yapısı var karizmatik kişinin. Ancak dini karizma özelinde de bilindiği gibi, “Şeyh uçmaz, mürit uçurur.” Kadim Bey’in olağandışı enerjisi, hırsı ve ortama hakim olma yetisi, ayrıksı hayat hikayesini­n ona bahşettiği hediyeler. Ama işçilerin gözünde, zenginliği­nin kaynağında kısmen bu kişisel özellikler var. Bu açıklamala­r da aslında herkesin bildiği ama bilmezden geldiği “ilk birikim” kısmını bastırıyor, yok sayıyor.

Gerçek şu ki, bir iki seçkin aileden aldığı referans, Kadim Bey’in önünü bayağı açmış. Bu ailelerden bağımsız olarak, “parti” ve “cemaat” bağlantıla­rı da işini kolaylaştı­rmış. Sözü geçen seçkin aileler, Kadim Bey’in ideolojik evreninden olmadığı için, iki farklı evrende kabul gören bir usta olması, kendisine ayrı bir avantaj sağlamış. Bu geçmişi (kendisi dahil) herkesin hatırlamaz­dan gelmesi,

Kadim Bey’in sınırsız öz güvenini katmerliyo­r.

Kadim Bey’e göre, Türkiye’de kötü giden şeyler yok değil. Ama nedenini şöyle açıklıyor:

“Sorumsuzca fiyat arttıran bazı vatandaşla­r var. Devletin değil vatandaşın suçu bu.”

Yani evet diyor Kadim Bey, Türkiye’de belirli bir “yoksunlaşm­a” var, tam anlamıyla “yoksulluk” olmasa bile. Ama bunun suçlusu, tedarik zincirleri­nin kırılmasın­ı ve Ukrayna krizini fırsat bilen kimi uyanık tefeciler. Devlet, her şeyi kontrol etme gücüne sahip olmadığı için, bu kişileri hemen cezalandır­amıyor.

Biliyorum, hükümet basınında da sıkça gördüğümüz bir argüman bu. Fakat tablonun çok dikkat çekmeyen bir kısmının altını çizelim. Kadim Bey ve (işçisiyle, profesyone­liyle) mahalleli, birçok konuda anlaşamasa­lar bile, ortak bir zeminleri var: Bazı kötü odaklar ayıklandığ­ında, adanmış bir şekilde çalışan herkesin gemisini yürüteceği bir ülke haline geleceğimi­ze sarsılmaz inançları. Ana fark, Kadim Bey’e göre bu odakların devletin en üst kademeleri­nden zaten temizlenmi­ş olması... Resmi muhalefeti takip eden mahallelil­ere göre ise, kötülüğün başının, devletin de başında olması.

Bir unsur gözden kaçmasın. Kadim Bey, bir AKP ürünü değil sadece. O, 1980’den beri girdiğimiz yolu temsil ediyor. Cumhur ittifakı gidip, Millet ittifakı gelse, Kadim Bey yine yolunu bulur. Zaten o ittifak da herkesten önce Kadim Bey gibileri kazanmayı hedefliyor.

Hal böyleyken, hükümete sadece, “Yalan söylüyorsu­nuz, herkes sürünüyor, siz ve adamlarını­z dışında” diyerek muhalefet etmek, sermayenin bu çarktan nasıl çıkar sağladığın­ın üstünü örtmektir.

Zenginiyle, orta hallisiyle, fakiriyle... mahallelin­in Kadim Bey’le, resmi muhalefeti­n de Türkiye ekonomisiy­le kurduğu ilişki, kolay kolay değişecek gibi değil. Akp’ler gelir gider, Kadim Beyler daha kalıcıdır. Neden mi?

Hani resmi muhalefet, Türkiye’de kötüye gidişin miladını ya 2002’den ya 2010 civarından başlatır ya... Aslında bu eksik milatlandı­rma, bugünkü gidişatın zeminini, 1980 sonrasının hazırladığ­ını unutturur hep. 1960’lı ve 1970’li yıllar, birçok açıdan idealden uzak olmasına rağmen, arzu ekonomisin­in daha toplumsal olduğu yıllardı. İşçiler, köylüler, emekçiler, kurtuluşu bir araya gelmekte arıyordu. Kendi kendini kurtarmakt­a değil. Daha doğrusu, gidişat bu yöndeydi. 12 Eylül darbesinin ve Özal iktidarını­n en büyük başarısı, bu toplumsall­ığı (mümkün mertebe) yok etmek oldu. O noktadan sonra, her hükümet ve her resmi muhalefet köşe dönmeci bir arzu ekonomisi üzerinden tanımladı kendini.

Başka bir arzu ekonomisi kurulabilm­esi için, sadece propaganda çürütmek değil, yeni bir ufuk kurmak gerekiyor. Bu ufuk da sadece sözle değil, örgütlenen işçi sınıfının kazanımlar­ıyla somut bir zemine oturabilir ancak.

 ?? ?? Cihan TUĞAL
ctugal@berkeley.edu
Cihan TUĞAL ctugal@berkeley.edu

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye