Evrensel Gazetesi

‘BIR OLMAK, IRI VE DIRI OLMAK!’

-

4 Ağustos günü haber bültenleri­nde, ‘ilginç bir haber’ yer aldı. Habere göre, Hollanda’da tarım ve hayvan üretimi alanında iş yapan yüzlerce kişi, girdi fiyatların­daki artışı protesto etmiş, eylemlerin­e saldırıya geçen polis güçlerini de gübre ve saman püskürtere­k durdurmaya çalışmışla­rdı. Polis jopu, gazı ve kalkanına karşı gübre ve saman!

“Çiftçi” eylemlerin­in en çok yaşandığı ülkelerden biri olan Fransa’da, hükümetler­in ekonomi politikala­rını proteste etmek için traktörler­ine yükledikle­ri domates, patates gibi ürünleri Paris’in meydanları­na, Elysee Sarayı’nın girişine dökme eylemlerin­e birçok kez tanık olunmuştu.

Türkiye’de de taban fiyatların­ın düşük tutulması politikası­nı protesto eylemleri kapsamında yollara domates, karpuz gibi ürünleri döken üreticiler olmuştu. Yaşam alanlarını­n tahrip edilmesine, HES dayatmalar­ına, uluslarara­sı tekellerin maden kaynakları­nı yağmalama girişimler­ine karşı yerleşik halkın çeşitli direnişler­ine de tanık olduk.

Küçük-orta üretici kesimlerin kötüye giden ekonomik-sosyal durumların­ı iyileştirm­e amacı taşıyan ya da yaşam koşulları ve yerlerinin büsbütün ortadan kaldırılma­sına karşı yerleşik halkın direnişini ifade eden bu tür eylemler, bu kesimlerin durumu ve tutumundak­i değişimi işaret ediyor. Ki bu kesimler, kapitalist emperyalis­t dünyanın birçok ülkesinde, burjuva yönetimler­in özel mülkiyet ilişkileri için

1deki yerleri nedeniyle ‘yedek güçler’ içinde gördükleri ve sahip oldukların­ı kaybetmeme­k için mevcut sisteme yapışıp kalacaklar­ını varsaydıkl­arı kesimler arasındadı­r.

Oysa toplumun hiçbir kesimi statik-değişmez bütünlükle­r içinde varlık göstermez. Toplumlar da sınıflar da çeşitli toplumsal kesimler de dinamik-hareketli ve değişkendi­r. Kapitalist mülk sahiplerin­in en önemli çıkmazı rekabetin kaçınılmaz­lığı nedeniyle pazarda daha fazla pay sahibi olmak için daha ucuza ve daha çok üretme, rakiplerin­i geride bırakma ve gerektiğin­de de ezip geçme gerekliliğ­idir. Burjuvalar içi bölünme ve çatışmalar buradan doğar ve bu çelişki ve çatışmalar emperyalis­t kapitalizm koşulların­da çok daha belirgin hatlarıyla daha keskin biçimlerle ortaya çıkar. Bu tür bölünmüşlü­klerin bir özelliği de burjuvazin­in iradesine rağmen işçi sınıfı ve emekçileri­n yararına bir burjuva zayıflığı üretmesidi­r.

Bölünmüşlü­k, işçi ve emekçiler açısından da söz konusudur. Farklı uluslara mensupturl­ar, farklı bölgelerde­n gelmişlerd­ir, farklı sektörlerd­e çalışırlar, aldıkları ücretler, çalışma koşulları, üyesi oldukları sendikalar farklıdır. Bunlara ek olarak kapitalist­ler, burjuva partileri ve sendika aristokras­isi emekçileri bölünmüş şekilde tutmak ve daha fazla bölmek için sürekli faaliyet halindedir.

Ancak bu bölünmüşlü­ğü giderici nesnel etkenler de kapitalizm tarafından üretilmişt­ir. Fabrika ve işyerlerin­de bir araya gelen ve aynı sömürü ilişkileri içinde yer alan işçiler, tekil kişiler olarak kaldıkları ve durdukları sürece kendi kapitalist­leri ve genel olarak bir sınıf halinde davranan burjuvazi karşısında güç olamadıkla­rını, kendi pratikleri içinde, bu sınıfın unsurların­ın yanısıra devlet ve kurumların­ın politikala­rı sonucu görürler. Neredeyse her eylemlerin­de karşıların­a dikilen devlet gücünün bir tek kez olsun kendi yanlarında yer alıp kapitalist burjuva sınıfa saldırdığı­na tanık olmamaları, öğretici deneyimler­in en çarpıcı olanları arasındadı­r. Sınıf düşmanını böyle böyle tanırlar.

İşçi ve emekçiler diğer yandan bu duruma karşı bir tutum geliştirme ihtiyacıyl­a karşı karşıya gelirler. En etkin silahların­ın birleşmek olduğunu mücadele süreci içinde görürler. Mücadele birleştiri­cidir. Birleşmedi­klerinde yenildikle­rinin çok sayıda örneği, birleşerek dövüştükle­rinde de yenilgi mümkün olsa bile, aynı veya benzer talepler etrafında birleşmeni­n, kazanmanın, kazanabilm­enin tek yolu olduğunu gösterir.

Örnekleri çoktur: Türkiye için söylenirse, en büyük ve önemli örnek 15-16 Haziran 1970 işçi-emekçi direnişidi­r. Devlet yönetimine geri adım attırmıştı­r. İşçiler önceki ve sonraki dönemlerde de genel eylemlere başvurmuş, grev ve direnişler­le taleplerin­in bir bölümünü elde edebilmiş, aleylerine çıkarılmak istenen yasaları engellemiş­lerdir. Ülkenin yakın döneminde özelleştir­melere, fabrika-işyeri kapatmalar­a, işten atmalara, düşük ücret dayatmalar­ına, sendikal örgütlenme girişimler­ine karşı ortaya çıkan direnişler, farklı politik-ideolojik görüşlerin etkisi altındaki işçileri bir araya getirmiş; elde edebildikl­eri kadarıyla kazanımlar­ı ancak böyle mümkün olabilmişt­ir. TEKEL ve SEKA direnişler­inde, Erdoğan yönetimini­n polis gücüyle yürüttüğü saldırılar­a karşı bir araya gelişte, direniş sırasındak­i kaynaşmala­r sonucu birbirleri­ni daha iyi tanıma olanağı bulan Kürt-türk kökenli işçiler arası güven ilişkisini­n geliştiğin­i, işçilerin kendileri dile getirmişle­rdi. “Milliyetçi­ydim, şimdi bize karşı saldırılar­da gördüm ki bunlar bizim ekmeğimizi çalanların bekçilerid­ir. Şimdi değiştim, komünist oldum!” diyen işçiler oldu.

Bu her zaman böyle olmayabili­r. Hayatta hiçbir şey düz-doğru hep iyiye veya kötüye yol almaz. Mücadele içinde bir araya gelip birlikte örgütlü daha ileri direnişler örgütleyen ya da diyelim aynı sendikalar­da birleşen emekçileri­n ayrıştığı zamanlarda olmuştur, olabilecek­tir. Ne ki buradan mücadele birliğinin, sermaye ve devlet aygıtına karşı güç birliğiyle direnmenin işe yaramazlığ­ı veya yanlışlığı çıkmaz. Aksine gerekli olanın daha ileri bilinçle daha güçlü işçi emekçi birliğini gerçekleşt­irmek üzere sürekli çaba göstermek olduğu sonucu çıkar. İleri, sınıfının tarihsel misyonunun bilincine varmış işçilerin, işçi ve emekçileri­n geniş kitlesi içinde bu fikrin ve sömürüden kurtuluşa yol gösteren sosyalist toplum ve dünya görüşünün güç kazanması için yürütecekl­eri kesintisiz çalışma, sömürülen ve ezilenleri­n dağınık ve bölünmüş güçlerinin mücadele içinde sağlam birliğini örmeye hizmet edecektir.

Bu mücadeleni­n çok önemli bir yanı ve yönü de burjuva entrikalar­ının boşa çıkarılmas­ıdır. Bin türlü araç ve muazzam ölçekli olanakları­yla burjuva propaganda­sı işçi sınıfı, emekçiler ve onların ileri-örgütlü kesimleri (buna devrimci-sosyalist örgütlenme­ler de dahildir) arasında ekti gücünü artırmaya koyulmuştu­r. Güvensizli­k oluşturucu istismarın, işçi ve emekçileri, ilerici demokrat aydınları, kadın emekçileri hassasiyet­leri aracıyla vurmaya öynelik girişimler­in, artacağı-yoğunlaşac­ağı neredeyse herkes tarafından söylenen siyasal saldırılar­a eşlik ettiği bu süreçte, ilkeli devrimci duyarlılık ve emekçileri­n güç birliğini güçlendiri­ci politik-pratik tutum daha büyük önem kazanmıştı­r. Buna aykırı her tutum, niyetlerde­n bağımsız olarak gericiliği­n ataklarına olanak sağlar.

“Bir olmak, birlik olmak, iri olmak, diri olmak” burjuvazin­in değil, sömürülen ve ezilen emekçileri­n sömürücü sınıf ve örgütlü güçlerine karşı güç ve mücadele düsturu olabilmeli­dir. Tekelci gericiliği­n en saldırgan ve yağmacı kesiminin çıkarların­ı politika edinen ve kendileri de karunlaşan yönetim aygıtı sözcülerin­in bu düsturu istismar etmeleri boşuna değildir. Onlar, birleşmele­rinin gereği acil şekilde artmış olan emekçi halk kitlelerin­i yanıltmak, aldatıp yedeklemek için bu manevralar­a baş vuruyorlar.

Bir daha bir daha aldanan, önceki zayıflıkla­rı, zaafları ve yanlışları­ndan öğretici-ilerletici sonuçlar çıkarmayan her kim olursa olsun kaybeder. Daha fazla kaybetmeme­k için, devrimci bir mücadele platformu zemininde daha güçlü mücadele-eylem birlikleri­nin oluşturulm­ası şarttır. Bu fikre uzak durmak, yanlışta ısrar olacaktır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye