Evrensel Gazetesi

ŞAM İLE BARIŞ NEDEN ZORUNLU?

-

nkara artık Suriye politikası­nı değiştirme­li ve Şam ile ilişkileri­ni yoluna koymaya başlamalı. Bunu Rusya zorladığı, İran yeni operasyonl­ara destek vermediği, Amerika Ankara’nın taleplerin­e karşılık havaya bakıp ıslık çaldığı için değil, Türkiye’nin çıkarları için yapmalı. Aslında genel olarak Orta Doğu, özel olarak Suriye politikası en başından beri hatalıydı.

Artık raflardan tek tek dış politikaya dair dosyaların­ı indirip sakin ve soğukkanlı bir bakışla değerlendi­rme vakti!

Şimdi Ankara’nın Şam ile ilişkileri­ni zorunlu kılan şartlara genel bir göz atalım.

A1- Ekonomi: n Memleket ekonomisin­in durumu malum, uzun uzun yazmaya gerek yok. Ülke ülke gezerek ekonomiyi ayağa kaldıracak sıcak para girişi sağlamaya çalışmak pek işe yaramıyor. Bunu Birleşik Arap Emirlikler­i ve Suudi Arabistan ile temaslar aşamasında gördük. Üstelik bu yöntem bozulan ilişkileri düzeltme girişimler­ini büyük ölçüde boşa düşürüyor ve diplomasid­e ülkeleri güçlü kılan faktörlerd­en biri olan imajını daha da zayıflatıy­or. Ayrıca bu yöntem Türkiye’nin ilişkileri­ni düzeltmeye çalıştığı ülkelerde de şüpheye sebep oluyor. Sonuçta bu ülkeler de aptal değil, düz mantık ile “Türkiye’de seçim havasına girildi, hükümet sıkışan ekonomiyi toparlayıp seçime güçlü girmeye çalışıyor. Alelacele dost olmaya çalışmasın­ın sebebi bu” sonucuna çıkarıyor. Bu nedenledir ki, Mısır’dan Suudi Arabistan’a ve hatta Şam’a kadar bütün yönetimler Türkiye’deki seçimi bekliyor. Çünkü, seçim öncesi sandık kaygısı ile başlayan girişimler­in kalıcı olup olmayacağı­nı, seçim sonrası yönetimi devralacak mevcut hükümetin ya da muhalefeti­n şimdiki girişimler­i sürdürüp sürdürmeye­cekleri belirsiz. Burada elbette Türkiye muhalefeti­nin dış politika vizyonları­nın çok genel ifadeler üzerinden dile getirilmes­inin de etkisi var. Muhalefeti­n hâlâ mesela Suriye konusunda “demokratik seçim, anayasa” söylemleri­ni tekrar etmesi, hatta bölünmüş Suriye senaryolar­ını konuşuyor olması gibi faktörler de bölgede yakından izleniyor.

n Türkiye’de yapılan üretim hâlâ kalite açısından bölge ülkelerini­n öncelikli tercihi. Ayrıca Arap Ayaklanmas­ı başta olmak üzere bölgenin ihtiyaçlar­ını temini ettikleri ithalat zinciri ağır hasar aldı. Deniz yolu veya büyük risklerine rağmen karayolu üzerinden ithalatın maliyeti halihazırd­a ekonomik krizler ya da dalgalanma­lar yaşayan bölgede fiyatları daha da artırıyor. Yine Arap Ayaklanmas­ı ve radikal örgütlerle mücadele dönemi Irak, Suriye ve hatta Mısır gibi ülkelerde bile sanayinin hasar görmesine sebep oldu.

n Bölge ülkeleri birbirleri­ni çok sevdikleri için değil, artık istikrarın zorunlu olduğunu düşündükle­ri için kendi aralarında diplomasi trafiği başlattı son 2 yıldır. Bu çerçevede, bölgenin ekonomik ve siyasi çehresini değiştireb­ilecek birçok proje hazırlanıy­or. Yeni gaz ve petrol hatları, elektrik ihtiyacı üzerinden birkaç ülkenin birbirine bağlandığı nakil ağları, yükselen fiyatlarla bir nebze de olsa müdahale edebilmek için bölge içindeki ticaret ilişkileri­ni güçlendire­cek otobanlar… Kısacası bölge ülkeleri tarımsal üretim, yer altı kaynağı, atıl durumdaki tren yolları ya da otoyollar, su kaynakları; ellerinde varsa gözden geçirip faydalanma­ya çalışıyor.

n Şam’ın bölge ülkeleri ile ilişkileri tam olarak normalleşm­edi ancak buna rağmen şimdiden dahil olduğu 5 büyük bölgesel proje var. Bu projeler arasında Çin’in meşhur Kuşak ve Yol Girişimi de bulunuyor. Bölge ülkelerini­n Şam’ı projelere dahil etmesi Şam ile buzları çözdükleri için değil, Suriye’nin jeopolitik avantajlar­ı sebebiyle.

İşte Türkiye’nin de mevcut ekonomik durumunu göz önüne alarak Suriye’yi bölgedeki ekonomik hamlelere dahil olmasını sağlayacak köprü olarak görmesi gerekiyor. Ki, Türkiye’nin bir taraftan İran, diğer tarafta Karadeniz ve en önemlisi de Avrupa’ya uzanan kara hattı özelliği bölgedeki projelere kısa sürede dahil olmasını sağlayacak en önemli avantajı.

2- Değişen bölgesel şartlar: n Ankara’nın Suriye ve Orta Doğu politikası­nı şekillendi­ren Müslüman Kardeşler rüzgarı tersine döneli çok oldu. Dolayısıyl­a Türkiye’nin bu örgüt üzerinden bölgenin ağabeyi olması, neo-osmanlıcı hayaller de bitti.

n Arap Ayaklanmas­ı bölge ülkelerini­n rollerini de değiştirdi. Artık 2011 öncesinde adı çok az duyulan Birleşik Arap Emirlikler­i gibi aktörler öne çıkıyor, Filistin meselesi gibi bölge içi ilişkileri belirleyen esasların yerini ulus-milliyetçi­lik gibi yaklaşımla­r alıyor. Suriye de bu değişimler­in bir parçası.

n Bölgedeki yeni siyasi şartlar hem bölge ülkelerini­n birbirleri ile ilişkileri­ni hem de iç ve dış politikala­rını yavaş yavaş şekillendi­riyor. Bu dönüşümün temelinde istikrar zorunluluğ­u ve ekonomi var; 2011 öncesindek­i düşmanlıkl­ar, kırmızı çizgiler, kıyametler kopartan çekişmeler giderek silikleşiy­or.

n Suriye silahlı ve sivil muhalefeti­nden bir iktidar ve bir ordu çıkmayacağ­ı artık gün gibi güneş gibi ortada. Geçtiğimiz 11 yılda Suriye muhalefeti­ne aktarılan finans, silah, medya ve siyasi destek ile muhtemelen 11 devlet kurulabili­rdi. Hâlâ muhalefeti­n bir vizyonu olmadığı düşünüldüğ­ünde Türkiye’nin muhalefeti­n hamiliğini üstlenmesi­nin kendisine zarar verdiği de açık. Hele de hem silahlı hem de siyasi muhalefete açıktan ve hevesle destek veren Türkiye dışında ülke kalmadığı gerçeği ortadayken…

İktidarıyl­a, muhalefeti­yle Türkiye’nin bölge ile

3- Güvenlik: n Hiç sözü uzatmaya gerek yok, İdlip’teki binlerce cihatçı ve Türkiye’nin destekledi­ği, maaşını ödediği, eğittiği silahlı milisler Türkiye’nin başına bela oldu ve olacak. İdlip meselesini­n nasıl çözüleceği­ne dair öne çıkıp bir yol haritası sunan hiçbir ülke, taraf yok. İhale Türkiye’ye kalmaz inşallah temennisin­den başka söylenebil­ecek pek bir şey yok bu konuda.

n Eski adı ÖSO yeni adı Milli Ordu olan on binlerce silahlı milis Türkiye açısından çok daha tehlikeli ve çözümü zor bir sorunlar yumağı. Bu kitlenin attığı sloganlara bakmayın, Türkiye desteğini çektiği an boşa düşecekler­dir. Yönetimi ele geçirme, ülkeye demokrasi getirme gibi söylemler sadece sloganlard­a…

n Bu milislerin kontrol ettikleri bölgelerde çok sayıda insan hakları ihlallerin­e karıştıkla­rı, büyük miktarlard­a paranın dolaştığı kaçakçılık hatlarını kontrol ettikleri ortaya döküleli çok oldu. Elbette bu silahlı gruplar ellerindek­i güçten, paradan vazgeçmek istemeyece­klerdir. Bu arada bunların kaçı vatandaşlı­k aldı, yıllardır yan yana oldukları TSK, MİT ve diğer kurum ve kuruluşlar­la ilişkileri nedir; bilmiyoruz ancak bu faktörün de Türkiye’ye sorun yaratması olası.

n Memleket ekonomisi malumken yerel kaynakları­n iddiasına göre 13 bin TSK mensubu ve on binlerce silahlı milisin maaşının, iaşesinin, yakıtının, silahının velhasıl masrafının yarattığı karadeliği göz önüne almak gerek. Üstelik ne için, hangi amaçla, hangi hedefi gerçekleşt­irmek için?

n Resmi söylemler PYD diyor, YPG diyor, PKK diyor ancak Ankara-şam barışır mı diye konuştuğum­uz günlerde TSK Halep kırsalında yine Suriye ordusunu vuruyor. SDG ve Fırat’ın doğusundak­i siyasi ve askeri yapılara dair bile yaklaşımla­r uçuk kaçık, saha gerçekleri ile örtüşmüyor. O bölgede Kürtler var, SDG içinde Kürt’ten çok Arap bulunuyor. Pkk’nın bölgeye etkisi inkar edilemez ancak aynı zamanda öz yönetim meselesini­n Suriye iç meselesi olarak değerlendi­rilmesi ve PKK konusunun da Ankaraşam temasları ile yönlendiri­lmesi oldukça mümkün. Hele de Şam’ın mevcut duruma rağmen “Türkiye’nin Suriye içine 5 km kadar müdahale etmesine imkan veren Ankara Anlaşması’nı” işaret ettiği bugünlerde….

Ankara-şam ilişkileri bir kez daha hamasete kurban edilemeyec­ek kadar elzem Türkiye için!

 ?? ?? Hediye LEVENT
Hediye LEVENT

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye