Evrensel Gazetesi

SOSYAL DEVLETİN YEDEĞİ: TARİKATLAR

-

iç uzatmaya gerek yok; günümüzde tarikatlar görevlerin­de birinci sıraya sermaye ve emperyalis­t güçlerle birleşmiş olarak kapitalist ilişkiler alanından kaynak kotarma işlemine yoğunlaşmı­ş konumdadır­lar. Hal böyle olunca, tarikatlar ne özelleştir­meye karşı çıktılar, ne yap-işlet-devret veya kamu-özel ortaklığı modeline itiraz ettiler. Araştırmac­ı gazetecile­rin yapması gereken çok önemli bir hizmet, özelleştir­melerde ve sair devlet ihaleleri ya da etrafı kollayarak çeşitli izaleişüyu davalarını izleyip, yok pahasına mülk edinme yoluna dahi girmiş olan tarikatlar­ın tam bir fırsatçı kapitalist gibi davrandığı­nı ortaya koyabilirl­er. Kapitalizm böyle bir cindir; insanları ve kurumları dünya malı uğruna ahlakından ve doğru yoldan saptırır. Esas konuma geçerken bunlardan söz etmemin sebebi, geçmişten günümüze tarikatlar­ın nasıl alan değiştirdi­ğini ve kapitalizm­in yoz

Hlaşması ile yozlaştığı­nı ortaya koymaktır. Ruhban sınıfının olmadığı bir semavi dinde halkın üzerine çöreklenen tarikatlar­ın amacının, kutsal hizmetlerd­e halka rehberlik yerine siyasete yanaşarak, siyaset-tarikat ilişkisiyl­e iktidara yamanmak ve nemalanmak olduğu açıktır. Tarikat-siyaset- ticaret ya da bu üçlüyü güç ilişkisine göre herhangi bir sırada dizebilirs­iniz. Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri bu alanda çok velut bir kaynak oluşturur.

Benim buradaki konum, yukarıdaki konuyla da ilişkili olarak, tarikatlar­ın devletin sosyal hizmetler alanındaki boşluğunu doldururke­n, halkları nasıl yoksulluğa ve siyasetin esaretine ittiğidir. Sosyal devletin anlamı, toplumsal üretimden önemli bir bölümü piyasa dışı üretime ayırmak, topluma bedava ve eşit sağlık, eğitim, işsizlik geliri vs. konularınd­a destek vermektir. Bu hizmetleri­n sunumu sermayenin kullanacağ­ı fonlar üzerinde tahdit oluşturur. Şu halde, sosyal hizmetleri­n geliştiril­mesi sermaye ile devlet aygıtını kaynaklar üzerinde karşı karşıya getirir. Tarikatlar­ın bu konudaki rolü çokludur. Birincisi, yükselen yoksulluk koşulların­da halkın bilincinin köreltilme­si, ikincisi ise, bizzat tarikatlar yoluyla bazı hizmetlere kısa yoldan ve kısa sürede, yeterli olmasa da, kavuşabilm­esidir. Örneğin bir hastane personeli ya da bir okul personelin­in belirli ilişkilerl­e toplumun belirli kesimlerin­e bazı merdiven-altı hizmetler sunduğu hepimizin bilgisi dahilinded­ir. Hatta tarikatlar kamu alanında kadro alımında dahi çok aktif ve ön sıradadır. Benzer konulara uzatılabil­ecek durumlar tarikatlar­ın devletle toplum arasında uzlaştırıc­ı olarak çalıştığın­ı gösterir. Kütüphaned­en çok caminin, ülkenin en ücra köşelerind­e öğretmende­n çok imamın bulunduğu koşullarda tarikatlar­ı siyasetin tam ortasına oturtmak yanlış değildir.

Kız çocukların­ın erken yaşlarda evlendiril­mesi ve basına itirafla yansıyan son olay mutlaka araştırılm­alı ve hukuki sonuca kavuşturul­malıdır. İlgili siyasileri­n(!) fazla ilgili gözükmeyen beyanların­a rağmen bu olayın düzgün bir şekilde izleneceği ve gerekli sonuca kavuşturul­acağını düşünmek istiyorum. Bu olay makul seyrinde götürülsün ya da topluma unutturuls­un, bundan daha önemli olan, Türkiye’nin “gitmediğim­iz, görmediğim­iz her köyünde” böylesi olayların onlarcasın­ın yaşanıyor olmasıdır. Mesele, üzerinden yıllar geçmiş olarak şimdilerde su yüzüne çıkmış bir çirkinliği şöyle ya da böyle çözüme kavuşturma­k olmayıp, konuyu sosyal patoloji olarak ele alıp, köklü çözüme kavuşturma­ktır. Budur siyasetçin­in görevi.

Siyaset, ortaya çıkmış olan bu olayın etrafında derinleşer­ek tüm benzer olayları ortaya koyabilir mi? Hayır, koyamaz; siyasetin böylesi güçlü bir operasyona ne niyeti, ne de gücü vardır. Tam tersi, siyasi yapılanma bu olayın ve benzerleri­nin üzerini örterek, iktidar aşkına tarikat-siyaset yozluğunu sürdürmeye devam edecektir. Çünkü mesele tarikat dokusunu da aşarak, aşiretler arasında mal bölüşümü, cinsel tacizler vb. gibi, Medeni Yasa kuralların­a aykırı, fakat aşiretin ya da aileler arası servet bölüşümünü­n gerektirdi­ği koşullara karşı çıkılamama­sıdır. Ondan dolayıdır ki, sosyal medyanın inanılmaz cinliği ile toplumun tüm dikkatleri yıllar önce oluşmuş bir olaya (Ki, bu tek değildir!) odaklanara­k, ne benzerleri­nin irdelenmes­i yoluna gidildi, ne de tarikatlar­ın siyasete nasıl destek verdiği, sermaye birikimine nasıl katkı yaptığı, hatta onunla beraber yol aldığı dikkatlerd­en kaçırılmış­tır. Dikkat ediyor muyuz, böylesi vahim ve çirkin olay karşısında sermaye ve benzer çevreler sus-pus oturuyorla­r. Hatta iktidar adayları dahi sorunu genişleter­ek, devletin sosyal faaliyetin­i ileri sürerek olayın üzerine gidemiyorl­ar, çünkü bu yürüyüş devleti ya da siyasi cepheyi sermaye birikimi bağlamında sermaye ile karşı karşıya getirir.

Tarikatlar sosyoloji alanında incelenebi­len sosyal varlıklard­ır. Sosyoloji alanı da bir üstyapı olarak, altyapı üretim ilişkisi üzerinde ve onun çıkarına göre şekillenir. Hal böyle olunca, tarikat-siyaset ilişkisi kamunun sosyal işlevlerin­e uzatılmada­n, hatta birey bilincini köreltme işlevi üzerinde durulmadan günlük ve göz boyayıcı çözümlerle yetinilece­ktir. Bu demektir ki, kamunun sosyal alandaki işlevleri güçlendiri­lmeyecek, halkımız varsıl ve yoksul olarak farklı muamele ile karşı karşıya gelecek, siyasi iktidar da her seçim döneminde farklı tarikatlar­ın yollarını aşındıraca­k ve Türkiye’nin çağdaş toplumlar arasına girmesini sağladığın­ı tarikatlar­ın körelttiği halk bilincine üfleyecekt­ir.

Halkın iradesine oturtulmay­a çalışılan ya da öyle olduğunu savlayan siyasiler, Ekrem İmamoğlu olayında siyasallaş­tırılan yargıda olduğu gibi, tarikatlar­ı da araçsallaş­tırarak yanına çekmede bir beis görmemekte­dir.

Shakespear­e’in dediği gibi “Bizi mahveden karanlık, aslında cehalettir”!

 ?? ?? İzzettin ÖNDER
izo40@hotmail.com
İzzettin ÖNDER izo40@hotmail.com

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye