ODUN TOPLAYAN KÖYLÜNÜN ‘HIRSIZ’ İLAN EDİLMESİ
Şimdiden siyasi tarih kitaplarına girmeyi garan tileyen Ekrem İmamoğlu’nun mahkumiyet kararı gündeme bomba gibi düştü. Bir yılın altında kalsaydı veya hükmün açıklanması geri bırakılsaydı siyasi yasak gerektirmeyecek hapis cezası, itinayla 2 yıl 7 ay ve 15 gün olarak belir lendi. Ceza onanırsa, İmamoğlu hapse girmeye cek ancak belediye başkanlığı düşecek ve hiçbir seçimde aday olamayacak.
Karar şimdiden pek çok şiddetli eleştirinin konusu oldu. ‘İmamoğlu dosyası’na yönelik mani pülasyonun teknik adımları anlatıldı. Özellikle, itiraz yolu açık olan istinaf mahkemesi ve Yargıtay ince lemelerinin kısa sürede tamamlanamayacağı hatır latıldı. Aynı zamanda, tıpkı Selahattin Demirtaş dosyalarında olduğu gibi, itiraz süreçlerinin olağan dışı bir hızla sonuçlandırılması ihtimali endişeyle dile getirildi. Sıcağı sıcağına, bu eleştirilerin siyasal alanın geneline yönelik etkisi üzerinde durmakta fayda var.
1. Karar sadece İmamoğlu’na getirilebilecek siyasi yasak hedefiyle mi sınırlı?
Ekrem İmamoğlu’nun Yüksek Seçim Kurulu üye lerine hakaret ettiği iddiasıyla açılan davada veri len mahkumiyet kararı, yargının siyasete yönelik müdahalesini bir üst düzeye sıçratmış bulunuyor. Dosyanın son derece zayıf içeriğine rağmen, ceza nın değiştirilen hakim tarafından verilmesi ve niye tin saklanma ihtiyacı duyulmayan aleniliği, kararın arkasında yatan nedenlerin yapısal boyutlarını dik kate almayı gerektiriyor. Bu kadar zayıf bir dosya ile böyle bir kararın verilişi, müdahalenin İmamoğlu’nun ‘siyasi yasaklı’ olmasının ötesine giden hedefleri olduğunu düşündürtüyor.
Toplumun tüm kesimlerinde Türkiye’de yargı sürecine ilişkin güvensizlik ortadayken atılan bu adım, kimilerinin iddia ettiği gibi ne mantıksız, ne de münferittir. ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle yasama organı otoritesinin buharlaştığını biliyoruz. Bu adımla bu defa yargının saygınlığının tamamıyla ortadan kaldırıldığı görül mektedir. Bu düzeyde bir cüretin altında, hukuk alanından demokrasi alanına aktarılabilecek ener jinin tamamen yok edilmesi düşüncesi yatmakta dır. Yargının saygınlığının sadece siyasal aktörler arasında değil, sıradan yurttaşların zihinlerinde bile çok zayıfladığı bir dönemde, bu kışkırtılmış kaos tan toplumun bütününün kaybetmekte olduğu hak ve özgürlükler kadar, rejimin sağlayacağı kazanç da dikkate alınmalıdır.
LGBTİ+ bireylere yönelik açık nefret söylemin den, uluslararası güç odaklarının etkisiyle durakla yan sınır ötesi operasyon arayışından,
Yunanistan’la yaşanan durumdan umulan gerginli ğin sağlanamadığı bir süreçte, yargı mekanizması üzerinden siyasal alana yapılan bu müdahale, sadece dar anlamda bir gündem değiştirme ve aday elimine etme çabası olmayıp, mirası yürütme erkine aktarılmak umuduyla yargının intihara sürüklenmesidir.
2. Karara şaşıranlara ne söylenebilir?
Karara şaşıranların çokluğu, Erdoğan rejiminin temel özelliklerinin ve içinden geçilen dönemdeki öncelikler sırasının iyi okunamamasının işaretidir. Rejimin uygulamalarına ilişkin yapılan yorumlara sıkça eklenen “Normal koşullarda böyle olurdu ama...” vurgusu, konuya ‘demokrasi ideali’ ve ‘evrensel hukuk ilkeleri’nin sağladığı normlar üze rinden yaklaşmanın sınırlarına ulaşıldığını göster mektedir. Gelinen noktada, özgürlük alanını daralt ma hedefini çoktan aşan yargıya yönelik müdaha lelerinin farklı bir bakış açısı ile okunma zamanı çoktan gelmiştir. Yargı üzerinden siyasete müda hale edilerek yaratılmak istenen şok etkisi ve siya sal alanı otoriter ölçütler üzerinden kalıcı biçimde yeniden inşa etme arzusu, yargı eksenli saldırılara yönelik radikal bir bakış açısı gerektirmektedir.
3. Demokrasi, hukuk ve özgürlük için direnece ğiz, ama nasıl?
Marx’ı gençlik yıllarında en çok etkileyen olay lardan biri ‘Odun Hırsızları Yasası’ olmuştu. 1842 yılında yazdığı “Odun Hırsızları Yasası Tartışması”nda yüzlerce yıldır geçimlik ihtiyaçları için odun toplayan köylülerin Prusya devletince hırsız ilan edilmesine ısrarla karşı çıkmıştı. Marx’a göre bu yasa, köylülerin tarihsel ve toplumsal varoluşunun kökleri binlerce yıl geriye giden koşul larını değiştirerek özelleştirmeyi egemen kılmakta, mülksüzleştirmeyi meşrulaştırmaktaydı. Marx’ın bu makaleleri, hukuk ile özel mülkiyet arasındaki iliş kiyi deşifre ettiği gibi, hukuk mücadelesinin yalnız ca masa başında, kapalı mekanlarda verilmeyece ğini de göstermekteydi.
Yasaklanan grevlerle, seçmen iradesine yöne lik saldırılarla ‘Odun Hırsızları Yasası’ denemeleri günümüzde de devam ediyor. Tıpkı o günlerde olduğu gibi bugün de cevap hukuk ile mülkiyet ve çıkar ilişkileri arasındaki bağı kurabilmekten geçi yor.
* Bora Erdağı. 2013. “Marx’ta (ve Engels’te) Hukuk ve Devlet İmgesi.” Marksist Devlet ve Hukuk Teorisi içinde. Der. Taner Yelkenci. İstanbul:
Notabene Yayınları. s. 24.