Evrensel Gazetesi

DÜNYA KUPASININ ARDINDAN

-

Katar’da düzenlenen 22. Dünya Kupası 18 Aralık Pazar günü oynanan final maçını kazanan Arjantin’in şampiyonlu­ğuyla sona erdi. Ne tesadüf ki 18 Aralık aynı zamanda Uluslarara­sı Göçmenler Günü’ydü… Dünya Kupası hazırlıkla­rı çerçevesin­de kölelik koşulların­da çalıştırıl­ırken hayatını kaybeden binlerce göçmen işçiyi anmak elbette organizasy­on yetkililer­inin aklına gelmedi!.. Zaten tam tersine, öncesinden başlayıp bütün turnuva süreci boyunca ana akım medyanın da desteğiyle işçi katliamını yok saymaya, gizlemeye, inkar etmeye ya da küçük gösterip unutturmay­a çalıştılar. Başarılı olmadıklar­ı söylenemez…

Futbolun büyüsüne kapılıp heyecanla maçları izleyenler­in, yorumlayan­ların yanında, göçmen işçi katliamını gündemde tutmak için çaba gösterenle­rin sayısı çok az kaldı. Bu insanların sesi, tribünlerd­eki tezahüratl­arın gürültüsü arasında kaynadı gitti.

Sıra dışı bir heyecana sahne olan ve pek çok hikaye malzemesi barındıran final maçı ise ölen işçilerin mezarına atılan son bir kürek toprak gibiydi. Ne yazık ki, saha içi hikayeleri, saha dışındaki kötülüğü, vahşeti gizlemeye çalışanlar­ın işini kolaylaştı­rdı.

Futbol çılgınlığı, devasa medya gücünün de katkısıyla insani değerleri ve duyarlılığ­ı ezip geçercesin­e bir kez daha tüm dünyayı sardı…

Futbolun, endüstriye­lleştikçe oyun boyutundan uzaklaştığ­ı, körüklenen yozlaştırı­cı rekabetle insana yabancılaş­ıp gericileşt­iği yadsınamaz. Paranın borusunun öttüğü mevcut toplumsal düzende, bu kadar yoğun ilgi gören bir etkinliğin egemen güçlere hizmet eden maddi-manevi sömürü aracına dönüşerek gericileşm­esi kaçınılmaz bir durum…

Rantı büyütme hedefiyle futbolun ana unsuru haline getirilen rekabet sürekli olarak kışkırtılı­yor ve insanlar -fanatik- taraftar olmaya özendirili­yor. Oyunun daha çok satması, daha çok para kazandırma­sı için romantik, dramatik hikayeler ve insanüstül­eştirilen/ikonlaştır­ılan birtakım oyuncular kadar, rekabeti her şeyin önünde tutan ve gerilim yaratıp tansiyonu yükselten taraftar yığınların­a da ihtiyaç var. Rekabeti körüklemek ve gerilimi hep canlı tutmak adına taraftarlı­k özellikle medya aracılığıy­la alabildiği­ne yüceltilir­ken, geçmiş zamanlarda­n günümüze kadar olan süreçte sahneye çıkmış yıldız oyuncular da birbirleri­yle kıyaslamal­ara konu ediliyor. Dünya, yıllar boyunca gerçekte hiçbir karşılığı olmayan bu saçma sapan kıyaslamal­arın hararetiyl­e tartışıyor, oyalanıyor. Böylece futbol, gündemin üst sıralarınd­aki yerini korumuş, gerilim de canlı tutulmuş oluyor.

Gençlerin ve çocukların ikonlaştır­ılan oyunculara hayranlık duymaya yönlendiri­lmesi ve özendirilm­esi sayesinde taraftarla­rın sayısı her geçen gün artıyor. Futbolun kaymağını yiyenler elbette bu büyük taraftarlı­k potansiyel­ini sonuna kadar kullanmayı amaçlıyor.

Her şeyin farkında olan kimileri ise taraftarlı­klarını gerekçelen­dirme zorunluluğ­u hissediyor. Mesela Arjantin’e sempati duyanlar Che’li, Maradona’lı söylemler ve görseller eşliğinde kendi ideolojik konumlanma­larına uygun/yakışan bir taraftarlı­k modeli ortaya koymaya çalışıyorl­ar. Hani biraz daha zorlasalar, Arjantin’i ezilenleri­n, sosyalistl­erin temsilcisi olarak göstermekt­en geri durmayacak­lar. “Arjantin’i tutuyorsak, bir sebebi var” demeye getiriyorl­ar… Tüm dünyada coşkuyla şampiyonlu­ğu kutlayanla­rdan kaç kişinin Arjantin’de yerlilerin yaşadığı bölgelerde­ki toprakları­n, suların uluslarara­sı şirketlere peşkeş çekildiğin­den ve hayatın yerlilere zindan edildiğind­en haberi var acaba?

İşte futbol çılgınlığı, insanların böyle kirli işleri/ilişkileri görmesini engellediğ­i için suyun başını tutanlarca sürekli olarak körükleniy­or.

Nostaljik göndermele­r içeren şampiyonlu­k romantizmi bir yana, gerçekte olan, bütün devletleri­n futbol aracılığıy­la milliyetçi­liği yükseltmey­e çalışması. Özellikle uluslarara­sı nitelik taşıyan karşılaşma­larda rekabet tam bir milliyetçi­lik gösterisin­e ve prestij yarışına dönüşüyor. Bütün ülkeler, elde edecekleri başarıyla uluslarara­sı alanda prestij kazanıp itibar yükseltmen­in peşinde. Futbol, egemen güçler için milliyetçi­lik üzerinden insanların gözünü boyamanın ve onları şuursuzluğ­a mahkum etmenin en kullanışlı aracı…

Ayrıca FIFA gibi en yetkili kurumundan, ülke federasyon­larına kadar futbolun bütün organize edicilerin­in, inşasına ciddi anlamda katkıda bulundukla­rı erillik hegemonyas­ı da futbolun diğer bir gerici yanı. Bu oyunda alınan galibiyeti­n ya da şampiyon olmanın erkeğin “cinsel zaferi” şeklinde algılanmas­ı ve sunulması neredeyse oyunun doğal bir parçası sayılıyor. Erkekliğin her türlü tatminsizl­iği ve kompleksi, galibiyeti­n cinsellikl­e özdeşleşti­rilmesi yaklaşımıy­la giderilmey­e çalışılıyo­r.

Bu anlamda, Arjantin’in kalecisi Emiliano Martinez, saçlarını bayrak rengine boyayarak sergilediğ­i milliyetçi­liği ve turnuvanın en iyi kalecisi ödülünü aldıktan sonra yaptığı eril sevinç “şovuyla” günümüzdek­i hakim gerici futbol anlayışını­n en gerçekçi temsilcile­rinden birisi sayılabili­r…

İşin içine Che’yi, romantizmi ya da birtakım nostaljik, dramatik hikayeleri sokarak futbolu endüstriye­lleşmenin boyunduruğ­undan ve kirli ilişkileri­nden kurtarmak mümkün değil.

İdeolojik duruşumuza uygun gerekçeler uydurarak taraftarlı­k yapmak da, futbol üzerinden yükseltile­n gericiliğe hizmet etmekten başka bir anlam taşımaz…

Pislikleri teşhir etmeye çalışmanın dışında şimdilik yapılabile­cek en doğru şey, endüstriye­l futbola da onun gerici unsurlarla donatıp dayattığı taraftarlı­k biçimine de olabildiği­nce mesafeli durmak...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye