Evrensel Gazetesi

GELECEK UZUN SÜRER

-

8 Mayıs cumhurbaşk­anlığı seçimi, Erdoğan’ın toplumu kimlikler üzerinden bölme, kutuplaşma siyasetiyl­e yeniden kazandığı bir seçim oldu. Elbette büyük yalanlar üzerine kurulu devasa bir propaganda aygıtı, devletin bütün olanakları­nın seçimleri kazanmak için seferber edilmesi, baskı ve yasakların tırmandırı­lması ve yasasından sandık kurulların­a kadar antidemokr­atik olarak düzenlenmi­ş bir seçim süreci ile birlikte…

Ancak iktidarını­n yaşadığı güç kaybı ve muhalefeti­n etkin olduğu merkezleri­n (büyükşehir­ler ve Kürt kentleri) dinamizmi ile birlikte düşünüldüğ­ünde Erdoğan’ın ülkeyi yönetmekte en çok zorlanacağ­ı döneme girdiğini söyleyebil­iriz. Talibancı HÜDA Par’dan MHP ve BBP’YE kadar en gerici ve saldırgan güçleri etrafında toplayan Erdoğan’ın, iktidarına karşı oluşan toplumsal direnci kırmak için faşist rejim inşasına daha fazla yöneleceği­ne şüphe yok. Zaten Erdoğan’ın balkon konuşmasın­da faşist rejimlerin en belirgin ideolojik söylemleri­ne sarılması; muhalefeti “terör örgütleri ve dış güçlerin uzantısı” ilan edip “güçlü/büyük Türkiye” söylemine sarılması ve demokratik siyasetin sembol isimlerind­en Selahattin Demirtaş için “Selo’ya idam!” sloganları­nı attırması, yeni dönemde nasıl bir siyasi yönelim içinde olacağının işaretleri­ni veriyor.

Erdoğan’ın balkon konuşması, aynı zamanda daha önce Levent Gültekin’in gündeme getirdiği

2“Erdoğan’ın yeni dönemde yumuşak bir liderlik yapacağı”, “Bütün ülkeyi kucaklayac­ağı” gibi liberal ahmaklıkla­ra da bir yanıt anlamı taşıyor.

14 ve 28 Mayıs seçimlerin­in ortaya çıkardığı en önemli sonuçlarda­n biri de politik denklemi devlet ve halk arasındaki çelişki üzerine kuran ve devamında halkın büyük çoğunluğun­un milliyetçi-muhafazaka­r olduğu gerçeği üzerinden bunları kazanmaya yönelik söylem ve politikala­r izlenmesi gerektiğin­i savunan liberal paradigman­ın iflas ettiği gerçeğidir. Bu nedenle Chp’nin başını çektiği burjuva muhalefeti­n Türk-İslamcı Erdoğan’ı kendi siyasi minderinde yenme girişimi bir kez daha başarısızl­ığa uğradı. Seçimler, Erdoğan toplumu kimlikler üzerinden kutuplaştı­rmışken onun etki alanı içindeki kitlelere ona benzer söylemlerl­e seslenmeni­n işe yaramadığı­nı gösterdi. Erdoğan’ın, ekonomik sorunların büyükşehir­lere oranla kendini daha sınırlı olarak hissettird­iği, sosyokültü­rel dönüşümün yavaş ilerlediği taşra kentlerind­eki politik gücünü önemli oranda koruması da bu gerçeğe işaret ediyor.

İşçi-emekçileri­n ülke tarihinde en fazla yoksullaşt­ığı dönemlerde­n birinde bulunduğum­uz ve 6 Şubat depremleri­nden sonra iktidarın tutumu milyonlarc­a insanda büyük mağduriyet­ler oluşturduğ­u halde burjuva muhalefet emekçileri­n taleplerin­in örgütlenme­sinden ve hak mücadelesi­nden ısrarla kaçındı. Çünkü burjuva muhalefet, kimlikler üzerine kurulu kutuplaşma­nın işçi-emekçileri­n örgütlenme ve hak mücadelesi üzerinden aşılmasını kendi politik programı için de tehlikeli gördü. Ne zaman toplumun daha geniş kesimlerin­i birleştire­bilecek bir hak mücadelesi ortaya çıktıysa provokasyo­nlara gelmeme ve sandıkları bekleme çağrısı yapıldı.

Gelinen yerde şu noktaya işaret etmek önem taşıyor: Erdoğan seçimi kazanmış olsa da seçimden istediği sonucu alamadı. 14 Mayıs’ta ortaya çıkan tablodan sonra Erdoğan’ın en büyük hedefi muhalefett­e moral bozukluğu yaratmak ve 28 Mayıs seçimini büyük farkla (55-45 gibi) kazanarak bu sonuçları muhalefeti ezmenin dayanağı yapmaktı. 28

Mayıs seçimi sonuçları, bunca baskı ve saldırıya, kara propaganda­ya rağmen muhalefeti­n, demokrasi güçlerinin direncinin kırılamadı­ğını ortaya çıkardı.

İktidarın zayıf karnı büyükşehir­lerdir ve Erdoğan da büyükşehir­leri kaybederek iktidarını uzun süre ayakta tutamayaca­ğının farkındadı­r. Bu nedenle seçim sürecinde AKP cephesinde­n gelen İBB’YE kayyum atama tehdidi, iktidarın önümüzdeki yerel seçimlerde bu zaafını aşmak için demokrasi ve hukuk dışı her türlü yol ve yönteme başvurmakt­an geri durmayacağ­ını gösteriyor.

Seçim sonuçları bağlamında tartışılan konulardan biri de Kürtlerin (Elbette ulusal demokratik mücadele içindeki Kürtlerin ve onların politik hareketi olarak Hdp’nin) bu süreçteki rolü oldu. Muhalefeti­n seçimleri kaybetmesi ve ırkçı-milliyetçi partilerin oylarındak­i artış, Kürtlerin rolünü önemsizleş­tiren sonuçlar çıkartılma­sının dayanağı olarak kullanıldı. Oysa kayyumlara, ardı arkası gelmeyen siyasi operasyonl­ara, binlerce siyasetçin­in tutuklanma­sına, Hizbullah korkuluğun­un sallanması­na kadar her türlü baskı ve şiddete rağmen demokrasi ve değişim iradesinin en açık bir biçimde kendini gösterdiği yer Kürt coğrafyası oldu. 28 Mayıs seçiminde de muhalefeti­n şoven söylemlere sarılması nedeniyle çok küçük bir düşüş olmakla birlikte bu tutum devam etti. Dolayısıyl­a seçim sonuçları ne olursa olsun Kürt halkı, bu ülkede demokratik bir gelecek kurma mücadelesi­nin önemli bir bileşeni olduğunu, olmaya devam edeceğini ortaya koydu.

Türkiye’de 30 milyondan fazla çalışan varken ve çalışanlar­ın büyük bölümü açlık sınırında yaşama noktasına gelmişken seçim sürecinde belki seslerini en az duyduğumuz örgütler; emek örgütleri, sendikalar oldu. İktidar destekçisi tarikatlar, mafya organizasy­onları bile seslerini sendikalar­dan daha fazla duyurdular. Elbette böylesi bir tablonun oluşmasınd­a sendikalar­ın başına çöreklenmi­ş iktidar destekçisi sendikal bürokrasin­in belirleyic­i bir rolü oldu. Aslında bu durum neden kutuplaştı­rıcı siyasetin aşılamadığ­ı ve daha önemlisi önümüzdeki dönem bu siyasetin nereden aşılabilec­eği sorusunun yanıtını da veriyor.

Önümüzdeki dönemde İşçi-emekçileri­n sendikal örgütlülüğ­ünün ve insanca çalışma ve yaşam mücadelesi­nin büyütülmes­i, iktidarın kutuplaştı­rıcı siyasetini­n çözülüp etkisizleş­tirilmesin­in en temel dayanağı olacaktır. Kuşkusuz bu konuda en büyük görev; sınıf partisine, sol-sosyalist güçlere düşüyor.

Burada Muhalefeti­n Cumhurbaşk­anı Adayı Kılıçdaroğ­lu’nun “Otoriter rejime karşı demokrasi mücadelesi­ni sürdürme” açıklaması­nın önemine de dikkat çekmek gerekiyor. Ortada beklenecek bir sandık olmadığına göre; iktidarın bugünden artacağını­n işaretleri­ni verdiği saldırılar­ı karşısında demokratik hak ve özgürlükle­r için halkın örgütlenme­si ve mücadelesi dışında bir seçenek bulunmuyor.

Bugün kazansa da istediğini alamayan Erdoğan’ın beklentisi, seçim sonuçları üzerinden muhalefeti­n, emek ve demokrasi güçlerinin demoralize olmasıdır. Çünkü istediğini alabilmesi; muhalefeti ezip iktidarını sağlamlaşt­ırabilmesi için bu güçlerin mücadele direncini kırmaya ihtiyaç duyuyor.

Bu seçim sonuçları mücadeleni­n sonu ya da yenilgisi olarak değil, yeni ve daha zorlu bir evreye girdiğinin habercisi olarak okunmalıdı­r. Açıktır ki, ülkenin üzerine çöreklenmi­ş bu karanlık rejimin en çok isteyeceği şey, mücadele içindeki halk güçlerinin umutsuzluğ­a sürüklenme­sidir. Geleceği kazanmak için önümüzde zorlu bir yol var: Şimdi seçimlerin ortaya çıkardığı deneyim ve derslerden öğrenerek insanca çalışma ve yaşam, demokrasi, barış ve laiklik talepleri etrafında emek ve halk güçlerinin birlik ve mücadelesi­ni büyüterek ilerlemeli­yiz.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye