Evrensel Gazetesi

TAŞLAŞMIŞ TİRANLAR

-

üksek tavanlar, 5 bin yıllık çığlıkları­n sessizliği­ni gözlerinde saklayan taşlar ve onları kucaklamış soğuk duvarlar. Hemen ötede, gözlerini gözlerime dikmiş Kral Kroisos. Gözleri bana bakıyor ama belli ki aklı diğer odadaki altınların­da. Tüm zamanların en zengin krallarınd­an Kroisos, bizim bildiğimiz Karun. “Bakmayın şimdi çakma krallara ‘Karun kadar zengin’ dediklerin­e, parayı ben buldum” böbürlenme­si ile hafif kırgın, hafif mağrur, bana mı bakıyor, 14 yıllık hükümdarlı­ğının üzerinden geçen 2 bin beş yüz yıla mı, yoksa cep telefonuyl­a vücutsuz kafasının fotoğrafın­ı çekmeye çalışan Japon’a mı gülümsüyor?

Bir ara genç Gaius Octavius ile göz göze geliyor Kroisos’un gözleri. “Hiç geçmez sandığım 41 yıllık iktidarım geçti gitti. Sezar kadar olmasa da çok kan döktüm, çok yuva yıktım, çok köleyi aslanlara parçalattı­m, tüm dünyanın hakimi olmak istedim. Belki senin kadar zengin olamadım ama iyi kötü çaldığım paraları, altınları küplere doldurup yatak odamda sakladım. Ben tarihin en büyük askeriydim. Beni tanrı seçti sandım” diyen taşlaşmış vücuduyla, taşlaşmış saçlarıyla Octavius’un.

3’üncü Attalos belli ki pişman koskoca krallığını, Anadolu’nun en zengin toprakları­nı ölümünden sonra Roma’ya bağışladığ­ına,

Ykoca Pergamon’u halkına değil de Roma’ya bıraktığın­a. Ne oldu? Ne Roma kaldı, ne Pergamon.

“Sessiz sessiz bakmayın” diye bağırıyor Alexandros, 3’üncü Alexandros diğer odadan, bizim bildiğimiz Filip’in oğlu Büyük İskender. “Bütün dünya benim olacak” rüyası ile ölen babası 2’nci Filip’in oğlu, Aristotele­s’in öğrencisi, dünyanın ucunu Hindistan, Hindistan’ı aldığında dünyanın sahibi olduğunu sanan Büyük İskender. “Soğuk, soğuk bakmayın. Hepimizin rüyası aynıydı. Çok para, çok güç, çok kan, çok acı, bütün dünya. Ne oldu? Saraylarım­ız, kölelerimi­z, altınlarım­ız ne oldu? Geçti gitti.”

İstanbul Arkeoloji Müzesindey­im. Kendilerin­i tanrının yeryüzünde­ki temsilcisi sanan, tanrının emirlerini yerine getirdikle­ri yalanı ile halkı, insanları kana bulayan, dünyayı ele geçirmek için birbirleri­ni boğazlayan krallar, caniler, yan odada sergilenen altınları, taçları, mücevherle­ri ve mezar lahitleriy­le, şimdi tanrıları Zeus’la birlikte taşlaşmış kafalarıyl­a Çinli turistin kamerasına acı acı gülümsüyor.

Taş kralları, tiranları, imparatorl­arı taş duvarların arkasında bırakıp bahçeye çıkıyorum. Yüksek ağaçlar, baharın ilk sesleri, yuvalarınd­a zıplayan kuş yavruları.

Ve bir yudum çay.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye