Müzisyen olarak uyanabilmek için uğraşıyorum
Tuncalı blues müzik için “Ayrımcılık ve baskılarla mücadele eden bu toplumdan çıkan şarkıları bugün dilediğimde söylenmesi gereken her şeyin aslında çoktan söylenmiş olduğunu görüyorum” diyor.
Amerikan Blues Vakfı (The Blues Foundation) tarafından her yıl blues dünyasına önemli katkıları olan kişi ve kuruluşlara verilen “Bluesu Yaşatma Ödülü”, 2024 yılı için Blues Derneğine ve Yönetim Kurulu Başkanı Göksenin Tuncalı’ya layık görüldü. Tuncalı, Türkiye’de blues yapmanın koşullarını, bu müzik türünün Türkiye’deki yerini, müzisyenlerin sorunları ve taleplerini, aldığı ödülün kendisi için ne ifade ettiğini anlattı.
Müzisyenlerin genel olarak yaşadığı problemlerin müzikle hayatlarını idame ettiremediklerini anlatan Tuncalı, “Pek çok kişi gibi ben 20 küsur yıldır sabahları müzisyen olarak uyanabilmek için uğraşıyorum, ama koşullarımız maalesef buna elvermiyor” ifadelerini kullandı.
Öncelikle Blues Derneği neler yapıyor, nasıl bir yeri ve ihtiyacı dolduruyor?
Son 5 yılda, ki bunun 2.5 yılı pandemiyle geçti, toplamda 72 konser ve atölye etkinliği yaptık. Atölyelerimiz, blues çalmaya yönelik enstrüman atölyelerinden blues tarihi üzerine sohbetlere kadar çeşitlilik gösteriyor. Blues gecelerimizde gönüllü müzisyenlerimizin desteğiyle çok güzel konserler yapıyoruz. Bu gecelerde hem profesyonel hem de amatör pek çok kişiyi sahneye “jam session” yapmak üzere davet ediyoruz. Grubu veya sahnesi olmayan gençlere sahne fırsatı yaratıyoruz. Bunun dışında Avrupa Birliği projelerimiz sayesinde müzik, dans ve medya alanlarında çalışmaları olan gençlerimizi Avrupa’daki sanat kamplarına gönderiyor ve orada üretimler yapmalarına vesile oluyoruz. Özellikle günümüzün ekonomik şartlarında bir gencin 20 gün Avrupa’ya gidip kolektif sanatsal çalışmalara katılabilmesi çok değerli. Bütün bunları gönüllü olarak gerçekleştiriyoruz.
‘MÜZİSYENLER EK İŞ YAPMAK ZORUNDA’
Blues müzisyenlerinin genel olarak ih tiyaçları, talepleri nedir?
Blues müzisyenleri yaptıkları müziği çalabilecekleri ortama ihtiyaç duyuyor; çaldıkları zaman ise hak ettikleri ücretleri almaya ve her insan gibi var olmaya çalışıyorlar. Ülkemizde müzik daha çok magazinsel bir olay veya eğlence aracı olarak görülüyor. Dolayısıyla müzisyenler üç beş kuruş bahşiş toplayan çalgıcılar ve hobi olarak bu işi yapan insanlar gibi algılanıyor. İyi bir beste yapmanın, duygusuyla enstrüman çalmanın, bir grupla bütünlüklü performans sergilemenin uzun süren uğraşlar sonucu ve tecrübeyle olabildiğini anlayabilmiş insan sayısı az. Ben de dahil, çevremdeki müzisyenlerin hepsi hayatlarını geçindirmek için ek bir iş yapmak zorunda. Vaktinin çoğunu diğer işe ayırması gereken bir müzisyenin sanatına konsantre olması ve iyi üretimler yapması çok zor. Ayırabildiği zaman, olsa olsa bar programına veya birkaç konserine çalışmaya yeter. Pek çok kişi gibi ben 20 küsur yıldır sabahları müzisyen olarak uyanabilmek için uğraşıyorum, ama koşullarımız maalesef buna elvermiyor.
Ülkemizin ekonomik koşulları nedeniyle kaliteli bir albüm kaydı yapmak da şu an çok zorlaştı. Stüdyo kirası, ses mühendisi ücreti, tanıtım bütçesi derken ayda birkaç kez sahneye çıkarak kazanılan bütçeyle bunların yapılabilmesi imkansız hale geldi; eskiden yapılabiliyordu, şimdi mümkün değil. Zaten vaktinin çoğunu da hayat mücadelesiyle geçiren kişinin bunlarla ilgilenebilmesi de hayal gibi bir şey oldu. O yüzden orijinal ve kaliteli albüm sayısı da çok az.
‘BLUES KÖKTÜR, DİĞER TÜRLER ONUN MEYVESİDİR’
Bluesun bugünkü müzik endüstrisinde yeri nedir?
Büyük Besteci ve Müzisyen Willie Dixon’ın mühim bir sözü var: “Blues köktür, geri kalan türler onun meyvesidir.” Bugün dinlediğimiz pek çok popüler müzik aslında bluesdan geliyor. En basitinden rock’n roll bluesla aynı yapıya sahip; onun biraz daha ritmik biraz daha sert bir versiyonu.
Blues dinleyenlerin sayısı hiphop dinleyenler kadar değil tabii ama bluescu bir kitle ve blues meraklıları her zaman var. Dolayısıyla bu müziği yapanlar da her zaman olacak. Çağdaş türlerde (caz, rock, pop vb.) müzik yapanların blues bilmeden ve anlamadan kendini ilerletmesi ve en basit tabiriyle doğal kalması çok zor. Müzik endüstrisinde bu farkındalığın bulunduğunu düşünüyorum; bu sebeple hem müzik okullarında blues eğitimi halen veriliyor hem de blues türü Grammy’ler dahil pek çok ödülle destekleniyor. Yine sadece ABD değil Avrupa başta olmak üzere başka
yerlerde de bluesseverler resmi biçimde örgütlenmiş durumdalar.
EZİLEN KADINLAR BLUES İLE UMUT VERDİLER
Blues müziğini icra eden bir kadın ol mak nasıl bir deneyim?
Blues müzik ayrıca kadınların çok önemli bir rolünün olduğu bir müzik türü. Plak şirketlerinin blues müziği keşfettiği 1920’li yıllarda yapılan ilk kayıtların hemen hepsi kadınlar tarafından yapıldı. Bu müziği popüler hale getirenler kadınlardı. Ma Rainey, Bessie Smith, Ida Cox, Clara Smith, Alberta Hunter, Ethel Waters gibi pek çok isim kırsal alanda yaşayan siyahların zorlu yaşam koşullarına, hem beyazların hem de erkeklerin egemenliği altındaki siyahi kadınların acılı hayatlarına, yasaklarla ve kısıtlamalarla dolu bir yaşama dair şarkılar yazdılar. Hüznü paylaştılar, umut ve güç verdiler. Dolayısıyla bluesla ilgilenen bir kadın müzisyen olarak benim için paha biçilmez bir dünya bu. Ayrımcılık ve baskılarla mücadele eden bu toplumdan çıkan şarkıları bugün dilediğimde söylenmesi gereken her şeyin aslında çoktan söylenmiş olduğunu görüyorum. O yüzden de uzun yıllardır bu kadınların şarkılarını yorumladığım ve hikayelerini anlattığım “Göksenin’le kadınların bluesu” adlı bir sahne programı yapıyorum. Derneğimiz çatısı altında da kadın müzisyenlerin görünürlüğünü artıcı faaliyetler üretiyor, kadın sanatçılarımıza destekler bulmaya çalışıyorum. Bu benim için çok önemli bir konu.
Dolayısıyla blues, gerek zor bir yaşam gerekse bu yaşam içerisinde bir kadın olmakla ilgili çok geniş ve derin bir külliyata sahip olduğundan bana her zaman güç veriyor, çok şey öğretiyor. Hayatım ve müzisyenliğim için mükemmel bir deneyim...