Gazeteciler İletişim Başkanlığının keyfini bekliyor
Gazetecilerin en büyük sorunlarından biri “basın kartı” olmaya devam ediyor. İletişim Başkanlığı tarafından bir kısım gazeteciye kart verilirken, bazılarına verilmiyor. Türkiye’de tarihi 115 yıl geriye giden basın kartına dair sorunları TGS Avukatı Ülkü Şahin ile konuştuk.
Gazeteciler haber takip ederken kartları verilmediği için onlarca sorunla karşı karşıya kalıyor. Peki Türkiye’de gazetecilerin basın kartı sorunu nasıl başlıyor, nerede bitiyor? Onlarca gazetecinin basın kartı davasını takip eden Türkiye Gazeteciler Sendikası Avukatı Ülkü Şahin’le basın kartları sorununu konuştuk.
Basın kartı gazetecilerin kimliklerini tanıtmaları için kullandıkları bir tür tanıtıcı kart aslında. Gazeteciler bu kartları; çalıştıkları kurumdan, basın meslek örgütlerinden veya Türkiye’de olduğu gibi İletişim Başkanlığı gibi bir devlet kurumundan alabiliyor. Basın kartları gazetecilerin işlerinin zorluğundan kaynaklı habere erişimlerini kolaylaştıran, akreditasyonu sağlayan, sosyal ve ekonomik ayrıcalıklar veren kartlar. Bizim ülkemizde gazetecilere hem kurumları hem meslek örgütleri hem de devlet tarafından verilen basın kartları var. Ancak basın kartı denildiğinde daha ziyade eskiden sarı şimdi ise turkuaz olan basın kartı akla geliyor.
Kartın temel amacı gazetecinin habere erişimini kolaylaştırmak. Ancak özellikle kartın fiili hizmet süresi zammı olarak bilinen yıpranma hakkına sahip olmanın tek koşulu olmasıyla kart kendini dayatmaya başladı. Çünkü bu karta sahip olmayan gazetecilerin en önemli sosyal güvenlik hakkı olan “Yıpranma hakkından faydalanması” engellendi.
İLETİŞİM BAŞKANLIĞINA GEÇİŞ
2018 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçene kadar, kart Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından veriliyordu. Anayasa değişikliğinden sonra ise başbakanlık kaldırılınca tüm merkezi idare Cumhurbaşkanlığı bünyesinde toplandı ve İletişim Başkanlığı kuruldu. Ama sorun da burada başladı.
Basın Kartı Komisyonu İletişim Başkanlığı bünyesine geçti. Bu tarihten sonra basın kartı başvuruları çok uzun süre bekletildi. Halen daha kart başvurusu sonuçlandırılmayan gazeteciler var. Keyfi basın kartı iptalleri ile karşılaştık. Bu isimlerden bazıları gazeteciliğin duayeni diyebileceğimiz isimlerdi. Bununla beraber çok sayıda hukuksuz mevzuat değişikliği yapıldı. Bunların hepsi Danıştaya taşındı.
İKTİDARIN HEGEMONYA KURMA İSTEĞİ
Ancak baktığımızda İletişim Başkanlığı neden gazetecilerin bir kısmına kart verirken, muhalif gazetecilere kart vermiyor? 2018 sonrası Komisyonun İletişim Başkanlığı bünyesine geçmesinden sonra pek çok gazetecinin kart başvurusu sürüncemede bırakıldı. 4-5 yıl geçmesine rağmen basın kartı verilmeyen gazeteciler oldu. Açılan davalarda İletişim Başkanlığının iki temel argümanı oldu. Birisi yeni Anayasa uyum sürecinde iş ve işlemler nedeniyle yoğun oldukları, iş yüklerinin arttığı ve diğeriyse basit bir araştırma yapmadıkları “detaylı bir inceleme” yaptıkları iddiası.
Ülkü Şahin şöyle anlatıyor: “Oysa yaptıkları inceleme gazetecinin çalışma durumu, kimlik ve adres bilgilerini teyit etmekten, adli sicil kaydına bakmaktan ibaret olmalı. Aslında bulunduğumuz enformasyon çağında çok kısa sürmesi gereken bu bilgileri toplamanın ötesinde ne gibi bir detaylı inceleme yaptıkları muamma, mevzuatta böyle bir yetkileri yok. Şunu da biliyoruz. Kimi basın kuruluşları kara listede. Örneğin Evrensel’in hiçbir çalışanına basın kartı verilmiyor. Yine bir dönem KHK ile kapatılmış kurumlarda çalışmış bir kısım gazetecinin basın kartı da verilmiyor ve başvuruları Komisyon tarafından ‘takdiren’ reddediliyor. Tabi bu noktada Basın Kartı Komisyonunun yapısı da çok önemli. Çünkü komisyonda basın meslek örgütlerinden çok, merkezi idarenin etkisi altındaki temsilciler ve patronlar yer alıyor. Bu da iktidarın basın kartı üzerinden hegemonya kurmasını sağlıyor. İstediğine kart verme, istemediğine vermeme, sürüncemede bırakma takdirini kendilerinde görüyorlar.”
‘KURULAN SİSTEMİN DEĞİŞMESİ GEREKİYOR’
Basın meslek örgütleri ise gazetecileri ilgilendiren basın kartlarının basın meslek örgütleri tarafından verilmesi gerektiğini söylüyor. Avukat Şahin diyor ki: “Öncelikle gazetecileri ilgilendiren mevzuatın gazetecilere sorulmadan yapılması anlayışından ve gazetecilerin haklarını ortadan kaldıran, hukuk dışı, muğlak maddeleri içeren mevzuat yapımından vazgeçilmesi. Basın kartı üzerinden kurulan sistemin değişmesi gerekiyor. Resmi bir kimlik belgesi olmamasına karşın basın kartına bağlanan sonuçlar gazetecinin en önemli sosyal güvenlik hakkı olan fiili hizmet süresi zammından, gazetecinin çalıştığı kurumun resmi ilan alma hakkına kadar geniş bir alanı etkiliyor. Dolayısıyla zorunlu olmamasına karşın gazetecilere basın kartı aslında dayatılıyor. Öncelikle bu dolaylı zorunluluğun ortadan kalkması gerekiyor. Bununla beraber basın kartı sistemi, İletişim Başkanlığı ile Basın İlan Kurumu tekelinde ve keyfiliğinde. İletişim Başkanlığının istediğine kart verdiği, istediğine vermediği, istediğinin kartını iptal ettiği bir yapı mevcut. Bu durum gazetecinin çalıştığı kurumun resmi ilan alma hakkını da etkiliyor. Mevzuat bu anlamda belirsizliklerle dolu. Örnek vermek gerekirse son mevzuatta Basın Ahlak Esaslarına aykırı hareket edilmesi halinde kart iptal edilebiliyor. Ancak gerek uygulanacak yaptırım gerekse de bu esasların içeriği tamamen Basın Kartı Komisyonunun keyfinde. Ciddi bir belirsizlik ve sınırsız yetki söz konusu. Zaten Basın Ahlak Esaslarını düzenleme yetkisi veren 195 sayılı Kanun’un 49. maddesinin Basın İlan Kurumuna sınırları belirsiz bir yetki verdiği Anayasa Mahkemesince de tespit edildi. İşte bu sınırsız yetkiyi kullanarak İletişim Başkanlığının bir gazetecinin basın kartını iptal etmesi çalıştığı kurumun resmi ilan hakkını etkiliyor ve bu durum da gazetecinin işsizliğine de yol açabiliyor. Başta kurulan bu sistem sorunlu. Son olarak basın meslek örgütlerine göre basın kartının devlet tarafından değil, bizzat gazeteciler tarafından, basın meslek örgütleri arasında oluşturulacak bağımsız bir komisyon tarafından verilmesi gerekiyor.”