İŞTE SİZE EN YOKSULLARINI YÜZÜSTÜ BIRAKAN BİR TOPLUMUN REDDEDİLEMEZ KANITI
BİRLEŞİK Krallık’ı pençesine alan yoksulluk krizi, resmi yoksulluk verileri dışında uzun zamandır her yerde açıkça görülüyor. Başbakan ve Maliye Bakanı, Muhafazakar Parti liderliğindeki hükümetlerin 2010 yılından bu yana yüz binlerce çocuk da dahil olmak üzere iki milyon kişiyi “Mutlak yoksulluktan kurtardığını” söyleyerek övünme fırsatını kaçırmadı. Uzmanlar, yoksul insanlara büyüyen bir ekonomiden birkaç kırıntı atıldığı sürece bu sayının her zaman düşeceğini ve bu kırıntıların son zamanlarda çok az olduğunu açıklıyor.
Rishi Sunak ve Jeremy Hunt için yıkıcı olan şey, ustaca seçtikleri “mutlak” yoksulluk ölçütünün bile artık işlerin hızla kötüye gittiğini ölçüyor olması. Açlık sınırının altındaki çocuk sayısı bir yıl içinde 300 bin artarak 3.3 milyondan 3.6 milyona yükselmiştir. Her iki durumda da 2010’dan bu yana kaydedildiği varsayılan tüm ilerleme silinip gidiyor; barınmayı dışarıda bırakırsak mutlak yoksulluk içindeki çocukların sayısı sadece bu yıl keskin bir şekilde artmakla kalmıyor, on yıl öncesine göre daha da yükseliyor.
Belgede yer alan yüzlerce tabloda, baktığınız her yerde kötü haberler vardı: ortalama yaşam standartları düştü, eşitsizlik arttı, daha fazla çocuk, hükümetin sorduğu sıcak kışlık montlar ve okul gezilerine gitmek gibi belirli şeylere atıfta bulunarak “yoksun” olarak değerlendirildi. Emekliler arasındaki yoksunlukta bile “kayda değer” bir artış söz konusudur ki bu da gelgitin endişe verici bir dönüşüdür, zira yaşlılar arasındaki yoksulluğun azaltılması İngiltere’nin 21. yüzyıldaki en büyük sosyal politika başarısı olmuştur.
Hükümet refleks olarak, bu zorlu zamanlarda, son enerji krizi boyunca sağladığı çeşitli destek önlemleri olmasaydı işlerin üç kat daha kötü olacağını iddia etti. Bunda bir haklılık payı var, ancak acil durum ve müdahalenin dikkatli bir şekilde hesaba katılması aslında tabloyu daha da karartıyor. Yeni rakamlar yaşam standartlarını genel enflasyon oranını kullanarak hesaplıyor, oysa resmi istatistikçiler başka yerlerde temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarındaki artışın son zamanlarda yaşam maliyetlerinin en hızlı yoksullar için arttığı anlamına geldiğini hesaplamıştı.
(...) Yoksulluk, tüm partilerin düzelteceklerini vadettikleri hemen her şeyin önüne geçiyor.
NHS’YI ele alalım. Tüm taraflar Nhs’nin kurtarılması için iyileştirici sağlık hizmetlerinden önleyici sağlık hizmetlerine geçilmesi gerektiği konusunda hemfikir. Ancak nüfusumuzun sağlığındaki tüm korkutucu eğilimler yoksullukla göbekten bağlantılıdır. Pandemiden önce bile, özellikle yoksul topluluklardaki kadınlar daha erken ölmeye başlamıştı. Teşhisleri, ilaç reçetelerini ve kendi kendine bildirilen anksiyeteyi kapsayan akla gelebilecek hemen her ruh sağlığı göstergesi artan sorunlara işaret ediyor. Neden? İngiltere’nin antidepresan noktaları büyük ölçüde yoksunluk içinde ve Birleşik Krallık genelinde, ekonomik olarak daha az güvenli insanlar geceleri diğer herkesten çok daha sık endişeyle uyandıklarını bildiriyor. Observer’ın bu hafta bildirdiği gibi, süpermarketlerin önünde dilenen öğrenciler ve kendilerini rutin olarak çocuklara duş sağlarken ve kıyafetlerini yıkarken bulan öğretmenler varsa, asla iyi çalışmayacaklardır. Öğrenim merdiveni, bırakın ev ödevlerinde başarılı olmayı, iyi bir gece uykusu alma şansı bile olmayan, sefalet içinde yaşayan gençler için acımasız bir şaka.
Ya da ekonomi. Bu kadar çok gencimizin ufku, yoksulluğun aralıksız zihinsel talepleriyle daraltılırken, ekonomi asla olması gerektiği gibi büyümeyecektir. Ancak Rachel Reeves’in bu haftaki büyük ve ilginç konferansında “büyüme “den 58 kez bahsedilirken, “yoksulluk “tan sadece üç kez bahsedildi: Biri uzak geçmişe atıfta bulunurken, biri yurt dışına dairdi ve üçüncüsünde de cevap olarak “büyüme “yi önerdi.
Evet, büyüme ve güvenceli çalışma çözümün bir parçasıdır. Ancak gerçek şu ki, İngiltere’nin yoksulluk konusunda geldiği bu vahim noktanın nedeni, sosyal güvenlik alanında yapılan kesintiler, dondurmalar ve keyfi kesintilerin, düşük ücretle çalışanlar da dahil olmak üzere milyonlarca kişi için hayatı imkansız hale getirmesidir. Ahlak anlayışımızı yeniden tesis edene kadar ülke asla düzelemez.