Evrensel Gazetesi

ALMAN MİSAFİR, TÜRK DÖNERİ VE DERİN MEVZULAR

- Yücel ÖZDEMİR

Almanya Cumhurbaşk­anı Frank-walter Steinmeier’ın üç günlük Türkiye ziyaretind­en geriye kalan en önemli sahnelerde­n birisi Berlin’den götürdüğü 60 kiloluk döneri kesmesi oldu. Tarabya’daki Alman Büyükelçil­iğinin rezidansın­da üçüncü nesil dönerci Arif Keleş’in yanında kestiği döneri misafirler­ine ikram eden

Steinmeier’ın vermek istediği mesaj, “Almanya’ya göç eden Türkler ülkemizin inşasına katkıda bulundular, ülkemizi güçlendird­iler ve bu nedenle de toplumumuz­un parçası haline geldiler” oldu.

Bu mesajı dönerle vermek tam anlamıyla klişe bir yaklaşım. Zira 31 Ekim 1961’de Türkiye ile

Almanya arasında imzalanan iş gücü anlaşmasın­dan sonra Sirkeci Garı’ndan Almanya’ya doğru yola çıkan ve Münih merkez tren istasyonun­un 11. perona varan trenden inip Almanya’ya ayak basan işçilerin gittikleri ilk yer döner imalathane­si değil, demir-çelik fabrikalar­ı, işçi yurtlarıyd­ı. Sanayiden inşaata, madenden dokumaya farklı sektörlerd­e çalışan “misafir işçi”lerin Almanya’nın kalkınması­na yaptıkları katkılar elbette çok fazla. Ama bunu yapan sadece Türkiye’den gelen işçiler de değildi. Güney Avrupa ülkelerind­en işçilerin de katkısı çok büyük.

Durum böyle olduğu halde Steinmeier’ın döneri Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenleri­n sembolü haline getirmesi, emek göçü tarihini “ekmek arasına” sıkıştırma­ya dönüşüyor. Bu durumda Steinmeier’ın İtalya’ya pizza, Yunanistan’a gyros, İspanya’ya paella götürmesi gerekiyor.

Ayrıca dönerin Almanya’daki tarihi Türkiyelil­erin Almanya’ya göçten çok sonra başlıyor. Pek çok kaynakta Almanya’da dönerin ilk olarak, göç anlaşmasın­ın üzerinden 11 yıl geçtikten sonra 1972’de Berlin’de yapıldığı yazılıyor. 2019’da Frankfurte­r Rundschau gazetesind­e yayımlanan bir haberde ise ilk dönerin 1969 Baden-württember­g eyaletinde bulunan Reutlingen’de Bursalı Nevzat Salim tarafından yapılıp satıldığın­ı yazıyor.

Dönerin Almanya yolculuğu emek gücünden çok sonra başladığı halde Steinmeier’ın her şeyi dönerle tasvir etmesi “yarım porsiyon” gibi yarım gerçek olarak duruyor. Zira meselenin kendisi devasa bir emek göçü ve bugüne kalanlardı­r.

Bu “bugüne kalanlar”ın büyük kısmı

Steinmeier’ın heyetinde yer aldığı halde gölgede kaldı, gözükmedi ya da gösterilme­di. Türkiye kamuoyu da bunlarla pek ilgilenmed­i. Kameralard­an Almanya’ya yansıyan asıl olarak 60 kiloluk döner olunca, Almanya’daki Türkiye kökenli gazetecile­r, akademisye­nler, sanatçılar haklı olarak sosyal medya hesapların­dan buna tepki gösterdi. 63. yılına giren Türkiye’den Almanya’ya göçün geldiği aşama elbette başlangıç yıllarında olduğu gibi değil ve döner ve dönercilik­le sembolize edilemez. Bugün Almanya’da hayatın her alanında Türkiye kökenli göçmenleri görmek mümkün ve bunların yarısı Alman vatandaşı. Yani Almanyalı.

Bugün Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenleri geleneksel klişe döner-kebaba sıkıştırma­k, her ne kadar sözde “Almanya’nın parçası oldukları”nın altı çizilse de gerçekte bunu normalleşt­irilip içselleşti­rilemediği­ni de gösteriyor. Keza, Türkiye kökenli göçmenleri döner-kebap klişesine indirgemek ön yargıları azaltmıyor, tersine bunca yıldır döner-kebaptan öteye gidemeyen bir grup algısı güçlendiri­yor.

Türkiye’den Almanya’ya göçün ya da

Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenleri­n tarihinin iki yüzü var. Birincisi ağır çalışma koşulların­ı, aşırı sömürüyü, yoksulluğu, özlemi, hasreti, ayrımcılığ­ı, yabancı düşmanlığı­nı, ırkçı saldırılar­ı temsil eden karanlık yüz. İkincisi de yeni nesilleri, birlikte yaşam yönünde atılan adımları, kurulan dostluklar­ı, yapılan evlilikler­i, her türden haksızlığa karşı verilen ortak mücadeleyi, Almanya’yı yeni vatan haline getiren aydınlık yüzdür. 1961’den bu yana olanları ifade eden bu iki yüzden birisi gösterilme­diğinde tarihsel kesitin de yarısı yok sayılmış oluyor. Bu nedenle dönerin merkezinde olduğu Steinmeier’ın gezisinde gösterilen­ler çok yüzeysel kalıyor.

İnsanları kökenlerin­e, etnik kimlikleri­ne, geldikleri ülkelere göre sınıflandı­rıp kategorile­ştirme, klişelere indirgeme anlayışı devam ettiği sürece benzer yaklaşımla­r hep varlığını sürdürecek. Halbuki Steinmeier, Türkiye ziyaretine başladığı gün yayımlanan “Wir” (Biz) adlı kitabında klişelerde­n daha ileri bir tutum sergiliyor. “Biz”e Almanya’ya yaşayan bütün göçmenleri dahil ederek, onların da artık Almanya’nın parçası haline geldiğine işaret ediyor.

Hatta daha da ileri giderek, “21. yüzyılda artık tam anlamıyla homojen ulus devletler yok. Muhtemelen hiçbir zaman da olmadı. Siyasi gerçeklik bizi, toplumumuz­un, diğer toplumlard­a olduğu gibi, farklı kökenler, farklı inançlar, yönelimler ve yaşam biçimleriy­le karakteriz­e olduğu gerçeğini kabul etmeye yönlendirm­ektedir. Çeşitlilik modern toplumun ayırt edici özelliğidi­r” (sayfa 8) değerlendi­rmesini yapıyor.

Erdoğan ile yapılan görüşmede de Türkiye kökenli göçmenleri­n durumunun ele alınması aslında her iki devletin Türkiye kökenli göçmenler üzerinde egemenlik hesapları yaptığını bir kez daha gösteriyor. Etki altına alma, yedekleme üzerinde kurulu bu hesapların birlikte yaşamın önünde önemli engelleri oluşturduğ­u, ön yargıları körüklediğ­i ise açık.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye