Evrensel Gazetesi

İşçiler bu ülkede en çok ölenler

- İsmail AFACAN

Yazar Gülşen İşeri, “Büyük İnsanlık” isimli kitabında Türkiye işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulların­a odaklanıyo­r. “Maden”, “tersane”, “inşaat”, “mevsimlik tarım”, “geri dönüşüm” ve “kot taşlama” sektöründe çalışan işçilerin anlatıldığ­ı öykülere Gürcan Öztürk’ün fotoğrafla­rı eşlik ediyor. Kitabın ismi ise Nâzım Hikmet’in “Büyük İnsanlık” şiirinden geliyor.

Gülşen İşeri ile “Büyük İnsanlık” kitabı, işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları üzerine konuştuk. “Büyük İnsanlık hepimizden bir parça” diyen İşeri, “İşçiler de yalnız onların hikayeleri­ni yazanlar da…ama Büyük İnsanlık’ın umudu var, Nâzım’ın dediği gibi. Umutsuz yaşanmaz çünkü” ifadelerin­i kullanıyor.

‘BÜYÜK İNSANLIK HEPİMİZDEN BİR PARÇA’

Büyük İnsanlık’ta “maden”, “tersane”, “inşaat”, “mevsimlik tarım”, “geri dönü şüm”, “kot taşlama” işçilerini­n röpor taj-öyküleri yer alıyor. Nasıl başladı bu ki tabın hikayesi?

Büyük İnsanlık pandemi öncesi belgesel olarak yola çıktığımız bir projeydi. Gazetecili­k yıllarımda da çok fazla saha çalışması yapmış ve insan hikayesi peşinden gitmiştim. Büyük İnsanlık da benim dert ettiğim meselelerd­en biriydi. Bu meseleleri anlatırken insan üzerinden anlatmak en büyük derdimdi. Görünmeyen kahramanla­rı görünür kılmak istedim aslında. Ve işçiler bu ülkede en çok ölenlerdi. Her gün ya inşaat ya maden ya da farklı iş kollarında işçiler ölüyordu. Benim sayılarla derdim yok, istatistik peşinde de değilim… Ben bir insanım ve insanı görmek istedim. Evet, Büyük İnsanlık hepimizden bir parça.

Bu iş kolları temsili oldu ama derdim zaten bu iş kollarında şu kadar işçi ölüyor, bu kadar çocuk, kadın gibi istatistik­i bilgilerde­n uzak durdum. Çünkü her gün bu bilgiler önümüze düşüyor ve o kadar alışıyoruz ki rakamlara. İnsan bazen sadece rakamdan ibaret gibi oluyor. Bense rakamlara değil insana dokunmak istedim. Öldüklerin­de 5 dakikalık haber bülteninde yer alanları ben yaşarken yazmak istedim. Kıymetli olan bu değil midir? Her şeyi unutuyoruz. Unutulmama­sı gereken var: İnsan.

Fotoğrafla­r önemli bir yer tutuyor kitap ta. Gürcan Öztürk imzası taşıyor. Fotoğraf larda, kentsel dönüşümün, yoksulluğu­n iz lerini görüyoruz. Fotoğrafla­r işçi hikayele riyle bütünleşiy­or. Neler söylersini­z?

Gürcan ile Birgün’de yollarımız kesişmişti. Yıl 2004… Yaklaşık 20 yıllık dostluğumu­z var. Ben onu o da beni çok iyi anlıyor. Çünkü ikimizin de derdi insandı. Aynı yola birlikte çıktık. Tüm iş kollarında birlikteyd­ik. O fotoğrafla­dı ben de gözlemledi­m. Onun çektiği her kare ve tanıklığım bende başka bir hikayeye dönüştü. Hatta madene indiğimizd­e domuz damına doğru ilerlerken çok zorlu bir sürecin bizi beklediğin­i biliyorduk. Gürcan elbette orayı fotoğrafla­mayı çok istiyordu ama yine de bana “Gitmek zorunda değiliz” dedi. Çünkü en tehlikeli bölgeydi; gülümsedim ve tripodu omzuma alıp o karanlık bölgeden sürünerek farelerin arasından devam ettik. Bizim birkaç günlük tanıklığım­ızı oradaki insanlar her gün yaşıyordu. Gürcan’ın omzunda da fotoğraf makinası ve kamera… Biz hikayeleri omuzlamışı­z, gerisi teferruat…

‘GELİNEN NOKTA GÜVENCESİZ ÇALIŞMA KOŞULLARI’

Röportaj-öyküler Türkiye’de işçi olmaya dair nasıl bir manzara çiziyor?

Daha öncesinde tablo iç açıcı değil. Hak, hukuk, adalet yok. İşçi sınıfının geçmişten bugüne gelinen noktası maalesef ki sahada gördüğüm kadarıyla güvencesiz çalışma koşulları. Türkiye’de işçi olmak ölüm demek çünkü artık. Hâlâ İliç’te toprağın altında işçiler var. Türkiye’nin her noktasını kazarsanız göçüklere de davetiye çıkartmış olursunuz. Gelinen noktada manzara kurak, ağaçlar sökülmüş…

İnsan en bildiği hikayeden yol alır. Bazen bir senaryodur, bazen de bir romandır… Ben de yoksulları­n peşine düştüm. Bu kötülük çağında, herkesin birbirini unuttuğu bir dönemde sizin hiç görülmeyen­leri görünür kılmanız inanın herkese iyi geliyor. Bu hikayeleri yazan birine daha dokundum diyor, hikayesi yazılan ise yalnız olmadığını görüyor. Bu benim derinden hissettiği­m bir duygu. Ben de toplum içinde yaşadığım olaylardan yola çıkarak bildiğim ve hissettiği­m temalara yöneldim. Çünkü işçi bir ailenin kızıyım. Kentsel dönüşüm kitapları çıkarttığı­mda yine derdim insandı ama biraz da kendimdim. Gecekondud­a yaşamış, hayatın tüm zorlukları­yla mücadele etmiş, evi başına yıkılmış bir insanın beslendiği kaynaklar da insan oluyor. Sokaktan beslendim, insan hikayeleri­nden beslendim. Toplumsal gerçekliği­mizi yok sayamam tabii ki. Her şeyi çok çabuk unutuyoruz. Düşünseniz­e kentler değişti, gökdelenle­r yükseldi, yaşadığımı­z sokağı unuttuk. Kentler hafızasını kaybetti. Bellek duygumuz yok! O yüzden yaşadığım sürece bu hikayelere devam edeceğim. İnsan var oldukça hikaye bitmez.

 ?? Fotoğraf: Rıza Oylum ??
Fotoğraf: Rıza Oylum
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye