KURUMSAL KAZANÇ
Kurumsal wellness programları, çalışan verimliliğini etkileyerek şirketlerin kazancını belirgin ölçüde artırıyor. Çalışanların yüzde 74’ü ‘işverenler çalışanlarının sağlıklı yaşam konusunda desteklenmesinde aktif rol almalıdır’ görüşünde birleşiyor. Şirketlerin “kurumsal wellbeing haritalarını” çıkardıklarını söyleyen Actifit Kurucusu ve Genel Müdürü Melis Abacıoğlu, bu haritalarla beraber şirket içinde önemli takımların kurulmasına liderlik ettiklerinin altını çiziyor. KURUMSAL WELLNESS programlarının kurumlarda maliyetlerin etkin bir şekilde yönetiminden çalışan bağlılığını yükseltmeye kadar birçok farklı başlıkta olumlu etkileri mevcut. İyi tasarlanan ve uygulanan wellness programları, sağlık risklerini önemli oranda azaltıyor. Türkiye’de bu pazarın hacmi yaklaşık 10 milyon dolar. Çok çalışana sahip şirketlerde bütünsel olarak bakıldığında kazanım çok büyük. Melis Abacıoğlu, Fortune’a bu ekosistemi anlattı.
Kariyer ve girişimcilik ile ilgili adımlarınızdan bahseder misiniz?
Columbia Üniversitesi Matematik ve Sanat çift anadal mezunuyum. 2009 yılında mezun olur olmaz ailemle medikal sektörde çalışmaya başladım. Aradan üç sene geçti. Çok iyi bir hastaneler grubundan bir teklif aldım. Onlarla çalıştığım yaklaşık iki sene boyunca harika bir tecrübe edindim. Ancak kendimi bir türlü mutlu edemiyordum. Bir arayışım vardı.
Arayışın sebebini bulamıyordum. Bir kısır döngüye girdim. Sağlam bir depresyon. İçinden çıktığımda istifa etmiştim. Değerlerimi anlamak için danışmanlık aldım. Yaratmak istediğim hayatı daha iyi anlamaya çalışmak için bir vizyon yazdım. Son geldiğim noktada fark ettim ki; ben, insanlara dokunan bir iş istiyorum. Benim gibi açmaza giren, işin içinden çıkamayan, anlam arayan insanlara kendilerini gerçekleştirirken birbirlerine destek olabilecekleri bir dünya yaratmak istiyorum.
Vizyon tamamdı; ama çok soyuttu ve aksiyona geçmeden de çok kuş böcek kalıyordu. Nereden başlayacağımı, ne yapacağımı bilemiyordum, sorularım vardı. Hayatta en tutkulu olduğum konu ne? diye sordum kendime. Cevabım ‘spor’du. Eski performans tenis oyuncusuyum. Bu demek oluyor ki hayatımın bir döneminde her gün, düzenli olarak en az iki; hafta sonları ise beşer saatlik antrenmanlar yapıyordum. Bu sporcu disiplininin bana ne kadar çok şey kattığını biliyordum ama bununla ilgili nasıl bir iş yaratacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Ama bir şey beni o taraflara çekiyordu. İç sesimi dinledim. Son işimde çalışırken tanıştığım bir akıllı giyilebilir teknoloji firmasının distribütörlüğünü aldım.
Benim için bir maceraydı. İki bin ürün çektim ve broşürlerini, web sitesini hazırladım. Her şey tamamdı ve satışa hazırdık. Ancak sonra ürünün yeterince iyi olmadığını fark ettik. Ürünler bağımlılık yaratmıyordu, insanlar iki kullanıp kenara atıyorlardı. Yurtdışındaki gibi bir; adım atma, spor yapma, esenlik bilinci olmadığı için devamlılıkları gelmiyordu. Elimde binlerce ürünle kaldığım an “Melis’cim, bu işin içine girdin, bir dünya borcun var; hadi bakalım” dedim. Belli ki tek tek satmam mümkün olmayacaktı. Peki bunları toplu satabileceğim neresi vardı? Firmalar! Neye güvendim bilmiyorum. O dönem çiçeği
burnunda kurulmuş şirketim ve onca borcumla, tek tek gidip bir dünya yöneticiye ürünü anlattım. Anlatırken de insanların ihtiyacını anladım: Kurumsal wellbeing. Daha erkendi ama ihtiyaç vardı. Ürünlerimi satın alan bir firma olmadı ancak ben ufak ufak yeni bir hizmet ve ürün gamı oluşturdum. Bir firma koşu (fiziksel wellbeing) istedi. Diğeri hobi kulübü (sosyal wellbeing) istedi. Öbürü yoga, biri diyetisyen, diğeri konuşma derken, onlarca müşterim oldu.
Sonrasında bütün eğitimimi buraya kaydırdım. MBA tezimi kurumsal wellbeing üzerine yazdım. Stanford Üniversitesi’nde BJFogg’dan davranış değişimi ve alışkanlıklar üzerine eğitimler aldım. Bir ekibim ve bir ortağım oldu. Kızımla birlikte delege etmeyi öğrendim, ekibimiz büyüdü. Derken bugünlere, Türkiye’nin en kapsamlı Kurumsal Wellbeing Zirve’sini düzenleyen şirket noktasına geldik. Sadece Actifit değil. Yine kendi ihtiyaçlarımdan doğmuş iki işim daha var benim.
Actifit’i kurduğum aynı dönemde bir kız arkadaşımın daveti ile bir gece futbol oynamak için sahaya çıktım. Hayatım değişti. Hırslı ve tutkulu olmanın “kadınlara uygun olmadığı” fikri ile büyütülmüş bir kadından bunları kucaklayan bir girişimciye dönüştüm. Kızlar Sahada ile geçtiğimiz yedi senede 6 binin üzerinde kadın sahaya çıktı, binin üzerinde kız çocuğuna projelerle erişildi, onbinlerce seyirci de toplumsal cinsiyetle ilgili farkındalık kazandı. Bugün Kızlar Sahada kız çocukları ve kadınlara “yapamazsın” diyerek kodlanan toplumsal cinsiyet yargılarını futbol sahasında kırıyor. Toplamda yedi ilde başlayan kız çocukları için ücretsiz, Visa’nın sahiplendiği futbol okullarımızla bu sene etki alanımızı daha da geliştiriyoruz.
Şirketi kurduktan üç sene sonra spor alanında bir kurucu ortak arayan Elif Boyner ile SWEATers adındaki mobil uygulama ve ekosistemin kurucuları olduk. SWEATers son üç senede bir milyona yakın sporseveri sporla bir araya getirdi ve SWEAT FEST, SWEAT Hub gibi farklı spor girişimlerine ev sahipliği yaptı.
Şirketlerin iyi yaşam programları genel olarak hangi alanlara odaklanıyor? Hangi eğitimler tercih ediliyor? Bu etkinliklerin programlanması konusunda nasıl bir yol izliyorsunuz? İhtiyaca göre hedefler konusunda neler yapıyorsunuz?
Şirketler genellikle fiziksel alana yönlenmeyi tercih ediyorlar. Bunun ana sebebi fiziksel projelerin hem tedarikçi hem de sürdürülebilirlik anlamında çok daha kolay yürütülmesi. Ancak son yıllarda bütünleşik “iyilik” projeleri giderek popülerleşiyor. Sadece fiziksel değil tercih sıralamasına göre dizilecek olursa duygusal, sosyal, mesleki, entelektüel, çevresel, spiritüel, finansal wellbeing programları da sık sık gündeme geliyor. Fiziksel başlığı altında en çok istenen eğitimler, ofis egzersizleri, ofiste yoga, ofis masajı, spor kulüpleri özellikle de koşu kulübü, duygusal wellbeing.
Well-being (bütünsel sağlık) kavramı Türk iş dünyasında nasıl değerlendiriliyor? Pazarın hacmi hakkında bilgi verir misiniz?
Wellbeing programları ile ilgili algı ne yazık ki pırasa sapı yemekten ya da egzersizle ilgili projeler üretmekten ibaret kalıyor. Gerçek davranış dönüşümü hedeflemeyerek organizasyonların etkili olabilmeleri için biz; tüm liderleri süreçlere dahil ediyoruz. Onların sözcü gibi çalışmasını destekliyoruz. Mutlaka aileleri projelere dahil ediyoruz (hedeflerin yerine getirilmesini %72 kuvvetlendiriyor) Mutlaka şirket içinde İK dışında çalışanlardan oluşan, ilgili bir takım kuruyor ve onlar aracılığı ile mesajlarımızı programdaki güncellemeleri yapıyoruz. Tek katmanlı, sadece seminer ya da sadece uzman değil, çok katmanlı bir değişim modelini kullanıyoruz (Çevresel Değişim Modeli) Bundan yedi sene önce başladığımızda İK’nın ajandasında wellbeing yoktu. Son bir senede çok hızlı atağa kalktı. Biz geçtiğimiz bir senede ciro olarak tam üç kat büyüdük.